Olaylar Ve Görüşler

Suikastı gördüm

26 Aralık 2016 Pazartesi

Büyükelçi, öldürülmeden birkaç dakika önce şöyle diyordu: “Kaliningrad’dan Kamçatka’ya, yani Rusya’nın batısından doğusuna uçakla 9 saatte, trenle 9 günde gidilir. Ben ülkemin en batısından en doğusuna gittim.”

 

İş çıkışında Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’ndeki “Gezgin Gözüyle Kaliningrad’dan Kamçatka’ya Rusya” başlıklı fotoğraf serginin açılışına gitmiştik o akşam güle oynaya... Nasıl olsa vaktimiz var, daha sonra her birini uzun uzun inceleriz diyerek, sergilenen fotoğraflara şöyle bir baktıktan sonra açılış törenindeki konuşmaları dinlemek üzere davetliler arasındaki yerimizi aldık. Anne, baba, çoluk çocuk Rus dostlarımızla birlikte izlemeye başladık. İlk olarak, serginin koordinatörlüğünü yapan Timur Özkan’ın soğuk bir Ankara akşamında sanatseverlerin içini ısıtan hoş geldiniz konuşmasını dinledik.

Karlov’un konuşması
Timur beyin hoş geldiniz konuşmasından sonra kürsüye Rusya Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov geldi. Karlov, fotoğrafların sergilendiği sanat merkezinde bir onur konuğu, bir misafir gibi değil de içimizden biri gibi, sanki ev sahibi gibi konuşuyordu. Konuşması öylesine içten, öylesine sıcaktı. Konuşmasının bir yerinde, Timur bey gibi, sergiye adını veren “Kaliningrad’dan Kamçatka’ya” sözüne değinip anımsayabildiğim kadarıyla şunları söyledi: “Kaliningrad’dan Kamçatka’ya, yani Rusya’nın batısından doğusuna uçakla 9 saatte, trenle 9 günde gidilir. Ben ülkemin en batısından en doğusuna kadar gittim, gördüm. Bugün burada, Türk fotoğraf sanatçılarının sergilediği fotoğraflar eşliğinde, onların gözüyle, ülkemin en batısından en doğusuna yaklaşık 45 dakikada gitme şansına sahipsiniz. Bu güzel sergiye emeği geçenlere çok teşekkür ederim.”
Büyükelçinin ülkesine duyduğu derin özlem ve sevgiyi yansıtan bu sıcacık sözleri yalnız bizler değil, o saldırgan da dinliyormuş; hem de büyük bir soğukkanlılıkla! Ellerini koruma polisleri gibi göğsüne yakın bir yerde birbirine kenetlemiş, tıraşlı, siyah takım elbiseli, kravatlı saldırgan Büyükelçi’nin hemen bir metre kadar arkasında öylece durup sabırsızlıkla Büyükelçi’nin konuşmasının bitmesini bekliyormuş! Büyükelçi konuşmasını bitirirken Türkiye ile Rusya arasında binbir zorlukla yeniden tesis edilmeye çalışılan iyi ilişkilerin önemine ve değerine dikkat çekiyordu ki olanlar oldu...
Saldırgan, büyük bir soğukkanlılıkla, silahını profesyonellikle iki eli arasına alıp Büyükelçi’ye yakın mesafeden kurşun yağdırdı. Eli hiç titremedi... Büyükelçi hemen oracıkta yere yığıldı. Sonrası bağırış, çağırış, feryat figan; tespih tanesi gibi etrafa saçılan mermi kovanları, merdivenlerde oraya buraya savrulan insanlar...

Herkes travma yaşıyor
Salonda yankılanan silah sesleri kalabalıkta büyük bir paniğe yol açtı. Kimileri hızla merdivenlerden inip sergi salonundan dışarı çıkabildi, kimileri salonda mahsur kaldı. O anı yaşayanların yüzündeki derin endişe ve korku o sırada çekilen birkaç kare fotoğrafa yansımakla kalmadı; o kişilerinden ömürlerinden ömür aldı.
Sanatçılar duygularını, düşüncelerini sanatın evrensel diliyle ortaya koyarlar. O sergide fotoğrafları olan fotoğraf sanatçıları, serginin koordinatörü Timur Özkan’ın da belirttiği gibi, sergiyi, fotoğraf sanatının diliyle, Türkiye ve Rusya arasındaki iyi ilişkilere küçük de olsa bir katkı olsun diye düzenlemişlerdi. Orada fotoğrafları sergilenenler, sergiyi gezmeye gelenler, o akşam orada olan tüm davetliler bu menfur saldırıdan dolayı çok üzgün. Ne yazık ki sanatın evrensel diliyle saldırganın acımasız dili başka, bambaşka... O akşam orada, bir sergide olabilecek olanın en kötüsü oldu. Onca fotoğraf sanatçısı, onca davetli işte bu yüzden derin bir üzüntü içinde.
Üzgün olmanın ötesinde derin bir travma geçiriyorlar. Hâlâ şok içerisindeler. Kısa mesajlarla, e-postalarla, telefon görüşmeleriyle o gün orada olanlar, o menfur saldırıya tanık olanlar, deyim yerindeyse birbirlerini “onarmaya” çalışıyorlar. Gündelik hayatlarında artık derin bir güvenlik kaygısı yaşıyorlar.
Kalabalık yerlere, kapalı alanlara gitmekten çekinir olduk. Üstüne üstlük yakınlarımız, dostlarımız dışarıya her adım atışımızda bizleri “aman dikkat et”, “oraya buraya gitme” diye uyarır oldu. Bir cenderenin içerisinde yaşar gibi yaşamaya alışmamız “telkin” ediliyor. Böylesi telkinlere uyup gündelik hayattan elimizi eteğimizi çekersek, bu olup bitenleri “kanıksamaya” başlarsak korkarım ki hem bireysel hem de toplumsal ruh sağlığımız telafisi zor bir biçimde bozulacak!

Yaşamı savunalım
Eğer bu menfur saldırı yaşanmasaydı soğuk bir kış günü Ankara’da bu sergiyi izlemeye gelen çoluk çocuk, anne, baba, eş dost değerli fotoğraf sanatçılarının sergilediği birbirinden güzel fotoğrafların önünde durup fotoğraflar çektireceklerdi. Kaliningrad Katedrali, Petersburg fotoğrafları, Nevskiy Bulvarı, Neva Köprüsü, Moskova’dan izlenimler, Moskova Metrosu, Kızıl Meydan, Bolşoy Tiyatrosu, Nâzım Hikmet’in Mezarı, Kozmonot Müzesi, Trans Sibirya Treni, Kamçatka ve daha fazlası... Oysa her şey ne kadar da güzel başlamıştı. Büyükelçi’nin konuşması ve ülkesine özlemi yarım kaldı. Bize kalan da teröre ve her şeye rağmen yaşamı savunmak.  

İBRAHİM BERKSOY
Makina mühendisi/Ankaralı Gezginler
grubu üyesi



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları