Olaylar Ve Görüşler

Şiddeti yenmenin yolu - Prof. Dr. Ulaş KAPLAN

17 Ağustos 2022 Çarşamba

Şiddet olaylarının sıklığı kültürel alışkanlıklarımızla ilgili bazı gerçekleri yüzümüze vuruyor. Sorunun özü insan varlığına yönelik değer eksikliğidir. Başkasının esenliği pahasına kendi çıkarını artırma eğilimi fazlasıyla yayılmıştır. Kitlelerin şiddete karşı isyanı ise bilinçlenme fırsatına işaret ediyor.

Şiddetin sonuçları hem doğrudan pekiştirme hem de gözlem yoluyla öğrenmeye yol açar. Şiddet cezasız kalınca ödüllendirilmişçesine yinelenip artabilir. Saldırganların serbest kalması saldırgana ödül, çevreye teşviktir. Devletin yapmadığı işlemi halk yapar; bilişsel olarak  şiddetin genel geçer, hatta gerekli bir yol olduğunu öğrenir.

TALAN DİYARI

Temel ruhsal gereksinimlerin karşılanmaması iç dünyada boşluk ve gerginlik yaratabilir. Bu doyumsuzluğu güce itaat edip güçsüzün hakkını çiğneyerek gidermeye çalışan insanlar çoğaldıkça çatışma artacaktır.

İnsanın kendi özgür girişim ve seçimleri yerine, otorite ve geleneklerin sınırlarıyla yaşamasını anlatan “talan diyarı” (İng. wasteland) mitolojide ruhsal bir olgudur. Yaşam potansiyelinin ziyan olmasını, yaşamın boşa harcanmasını simgeler. Burada geçer akçe otoriteye itaat etmek, geleneğe bağımlı kalmaktır. Geçmişin ayak izlerini takip etmenin sahte güvenliğine dayanan talan diyarı bilinçsizliği yayarak şiddeti beslemektedir.

NAMUS KÜLTÜRÜ

Namus kültürlerinde erkekler konumlarını, ünlerini şiddet kullanarak korumaya güdümlüdürler. Namus kültürleri iki koşulda ortaya çıkmaya yatkındır: (1) Birey, diğer insanlara karşı ekonomik bakımdan riskli durumdadır. (2) Yönetim birimi hırsızlığı önleyemez, cezalandıramaz. Bu kültürlerde çalıp çırpmak yol olmuştur; ahlaksal çürüme, aşırı saldırganlığa varan namus bekçiliğiyle bir araya gelir. Mala mülke her an birileri çökebilir. Şiddet odaklı namus kültürü namusun özel bir yorumuna dayanır. Bu yorum, namus cinayetlerinin ardında yatan anlayıştır; doğruluk, dürüstlük eksenindeki namuslu insan kavramından farklıdır.

Saldırgan eğilimlerin farkına varmak önceliklidir. Bu farkındalık temelinde, eğilimlere yıkıcı olmayan, dolaylı, simgesel dışavurum olanakları bulunabilir. Yıkıcı enerjiler dönüştürülebilir. Halkın içinden şiddete karşı bilinçlenen bir kritik kütle ortaya çıkarsa güçbirliği içinde davranabilir. Böylece bilincin yasalara ve uygulamalara yansıması mümkün olacaktır. Bu bilinçlenme örgün ve yaygın eğitimle halkın geneline yayılabilir.

EĞİTİM DEVRİMİ

Aydınlanmaya dayalı bir eğitim seferberliği gerekiyor. Eğitim sistemi insan gelişiminin bilimsel temellerine göre kökten değişmelidir. Bilinçsizlik ortamında yıkıcı eğilimler istedikleri gibi at koşturabilir. Beynin, sinir sisteminin evrim yoluyla değişmesini bekleyemeyiz. Eğitim devrimi zorunludur.

Şiddet kültürünün sorumluluğunu almazsak, sorunu yalnızca ötekileştirme penceresinden, tek bir siyasi iktidardan ibaret görürsek kalıcı çözüme ulaşamayız. Tepedeki isimler değişebilir, şiddet kültürü baki kalır. Herkesin hukuk önünde eşit olduğu, mafyanın ve magandanın kol gezmediği bir toplum için Cumhuriyet devriminin, uzaklaştığımız fabrika ayarlarına dönmeliyiz.

PROF. DR. ULAŞ KAPLAN

LESLEY ÜNİVERSİTESİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları