Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Sense of Humour (Mizah Anlayışı)
Yazımıza İngilizce bir başlık koyduğumuz için okurlarımızdan özür dileriz. İktidar sözcüsü gazetenin, İngilizce bilmeksizin anlaşılması gitgide güçleşen başyazılarına özendiğimiz sanılmasın. Dilimizde tam karşılığı bulunmadığı gibi, zaten artık memleketimizde barınamaz hale gelen bir değerden bahsediyoruz.
“Sense of humour”, Türkçedeki “mizahtan anlamak”, “şaka kaldırmak” ve “şakaya vurmak” sözlerini özetliyen, insanlar arasındaki münasebetlerde geniş gönüllülük, hoşgörü ve incelik ifade eden bir sözdür. Anglo-Sakson medeniyetinde “sense of humour», medenî insan niteliklerinin başta gelenlerinden biri, demokratik hayat tarzının, medenî mücadelenin başlıca bir şartı sayılır.
Öyle ki bir İngiliz veya Amerikalı, “sense of humour”nun yetersiz bulduğu bir insanla dostluk kurmaktan olduğu gibi, tartışmaya girmekten bile dikkatle kaçınır.
Anglo-Sakson medeniyetinin insanlığa en büyük hizmetlerinden biri, “sense of humour”u, çağımızın karanlık günlerine biraz aydınlık, sıkıntılarına biraz ferahlık, sert çatışmalarına biraz tatlılık getiren bir değer olarak bütün dünyaya yaymağa başlamış olmasıdır.
İkinci Dünya Harbi, hiç şüphesiz, İngiltere ile Amerika için de, Almanya ile İtalya için olduğu kadar dehşet verici, asap gerici bir tecrübe idi. Fakat iki tarafın bu tecrübe içindeki davranışları birbirinden çok başka olmuştu. Bir taraf, yani İngiltere ile Amerika, harbin sonuna kadar “sense of humour”unu muhafaza edebilmiş, karşı taraf ise, harb boyunca en küçük bir “sense of humeor” gösterememişti. İki taraf liderlerinin harb yıllarından hafızamızda kalan portrelerini göz önüne getirdiğimiz vakit, bir tarafta Roosevelt'in, Truman'ın, Churchill'in en karanlık günlerde bile gülen veya gülümseyen, öbür tarafta ise Hitler'le Mussolini'nin geçici zafer günlerinde bile gülmeyen, hep somurtan, hep kaş çatan yüzlerini görürüz.
Sonunda zaferi güler yüzlüler, “sense of humour”lular kazandılar. O kadar ki, İkinci Dünya Harbinden beri Kremlin liderleri bile, siyasal mücadelede “sense of humour”un değerini anlamağa başlamış görünüyorlar. Kruşef'in, en buhranlı devrelerde havayı kaba saba esprileriyle yumuşatmağa çalışması buna bir delildir. Daha geçen gün, Bolşevik “sense of humour”unun ileri bir tezahürü olarak, düşmanlarına “Benim güvercinlerim” diye hitabetti. Birkaç yıl önceye kadar Sovyet liderlerinden, hele harb içinde Nazi ve faşist liderlerinden bu kadarcık bir “sense of humour” da beklenemezdi.
“Sense of humour”, devlet adamalığı vekarıyla bağdaşamıyacak bir hafiflik değil, devlet adamlığına yakışan bir olgunluk bir erginlik belirtisidir. Giriştiği mücadele ne kadar ağır ve tehlikeli olursa olsun “sense of humour”unu muhafaza edebilen bir devlet adamı veya bir siyasal lider, hayatın geçiciliğini hiçbir zaman unutmayan, bu geçici hayatı kendine ve başkalarına zehir etmenin mânasızlığını daima duyabilen, öyle ki hattâ, bir yandan içinde bulunduğu mücadeleyi azimle ve tam bir sorumluluk duygusuyla yürütürken, bir yandan da bu mücadeleyi biraz gülünç bulabilen, geniş bir hayat görüşünün perspektifi içine yerleştirip biraz küçümseyebilen, böylelikle de mücadelesinin üstünde kalabilen adamdır.
Bu erginliği gösteremeyen kimse, başarmağa kalkıştığı işler ne kadar büyük olsa da, aslında küçük bir liderdir. Küçüklüğü ölçüsünde yetersiz, yetersizliği ölçüsünde de insafsız ve zalimdir. Çünkü başarı yolunda yetersizliğini, insafsızlığı ve zalimliğiyle örtmeğe çalışacaktır.
Türkiye'de bugün demokrasi için elverişli “iklim” bekliyenler, “sense of humour”suz öyle bir iklime kavuşulamayacağını düşünememiş olmalılar ki, ilk tedbirlerden biri olarak “sense of humour”u yasak ettiler; siyasal mücadelede gülmek ve güldürmek, sıkıntıları, dertleri, şikâyetleri, ara sıra güleryüzle şakaya vurmak hakkını kaldırdılar. Türkiye'yi siyasal konularda mizah yapılamaz bir memleket haline getirdiler.
Öyle ki artık karikatürcüler, mizah yazarları Türkiye'de nefes alamaz oldular. Kimi, gülme ve güldürme, kendi kendini ve insanları bu yoldan avutma hakkını başka ülkelerde aramağa çıktı. Yurdundan geçemiyenlerin kimi, sanatından vazgeçti. Ne yurdundan ne sanatından geçebilenlerse, içlerindeki “sense of humour”u, bu medeni insan niteliklerinin en incesini, siyasal mücadele silâhlarının en insanisini, birbirlerinin ardı sıra, hapishanelere götürülüp gömmek zorunda bırakıldılar.
“Sense of humour”un böyle ya söndürüldüğü, ya sürüldüğü ya da demir parmaklıklar ardına gömüldüğü bir toplumda yaşamanın ne tadı kalmış olabilir ki, “demokrasi iklimi”, çimento şeker endüstrisi edebiyatıyla avunulabilsin?
(YAZI, 1957 YILINDA BÜLENT ECEVİT TARAFINDAN KALEME ALINMIŞ, ULUS GAZETESİ'NDE YAYIMLANMIŞTIR)
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
- Karga videosu sosyal medyada viral olmuştu!
- Öğretmenlik meslek kanunu taslağı...
- Atatürk'ün kullandığı parfümden üretti!
- Minikler Cumhuriyet'in ilanını gazete dağıtarak duyurdu
- Şok İddialar! Oktan Keleş: TUSAŞ Saldırısının Arkasında
- Bu kadarı pes! Çöp evden 10 kamyon çöp çıktı
En Çok Okunan Haberler
- Sanıklar tek tek ifade verdi
- Özgür Özel'den 'ABB' açıklaması
- Kelepçeli burjuvanın duyulmayan çığlığı
- Belediyelerden hastane adımı
- Yavaş'tan 'istifa' iddialarına açıklama
- ‘Yediniz, içtiniz, geldiniz’
- Görüntülerle ortaya çıkardı: Doktor gözaltında
- Konserve ton balığında cıva tespit edildi
- Galatasaray, Tottenham'ı sahadan sildi!
- Tuncer Bakırhan hakkında soruşturma