Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Sağcı yeni-popülizm kime fayda sağlar?
YAZAR:Prof. Dr. Muhteşem Kaynak
Derin ekonomik krizlerle, örgütsüzlüğün çocuğu olan yeni-popülizm, sol gösterip sağ vuran ve böylece halkı ters köşeye yatırıp parti devleti yönetimine kucak açan ve nihayetinde faşizme kapı aralayan bir ideolojidir.
Gelişmekte olan ülkelerde son yıllarda ortaya çıkan yeni-popülizm de, popülizm gibi belli tarihsel dönemlerde ve belli sosyoekonomik yapılar sonucunda ortaya çıkan bir kavramdır. Örneğin, ithal ikameci sanayileşme dönemlerinde demokrasi yanlısı popülizm ön plana çıkarken, küreselleşme ile birlikte ortaya çıkan yeni-liberalizm (neoliberalizm) koşullarında da parti devleti yönetimini kucaklayan yeni-popülizm kavramı gündeme gelmiştir.
İthal ikameci sanayileşme ve demokrasi
1929’da meydana gelen “Büyük Bunalım”ı izleyen yıllarda başlayan ve 1950’li yıllarla 1970’li yılların ortalarına kadar süren Türkiye dahil birçok gelişmekte olan ülkede, örneğin, Latin Amerika’da ithal ikameci sanayileşme ve kalkınma hamlelerine girişilmiştir. İthal ikameci sanayileşme ya da kalkınma hamlesi, en azından başlarda iç pazara dayandığından, yurtiçi talebin canlı tutulması ve bunun devam ettirilmesi çok önemlidir.
Bu ise maaş ve ücretlerin en az ekonomik büyüme oranı düzeyinde artmasını gerektirir. İşte, böyle bir ekonomik ortamda işçilerin örgütlenmeleri genelde bir engelle karşılaşmadığı gibi, sendikalar etrafında örgütlenmelerine izin bile verilir. Bu bakımdan, ithal ikameci sanayileşme stratejisinin gerçekleştirildiği dönemlerde uygulanan sol eksenli popülizm, memur ve işçilerin yanı sıra diğer düşük gelirli toplumsal kesimlerin de lehinde olan ve görece daha demokrasi yanlısı bir yaklaşımdır.
İthal ikameci sanayileşme sürecini gerektiği gibi devam ettiremeyen gelişmekte olan ülkeler, 1970’li yılların sonunda, 1980’lerin başlarında karşılaştıkları ekonomik krizi aşmada Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kuruluşlar tarafından sunulan ihracat eksenli ekonomi reçetelerini uygulamak zorunda kalmışlardır. Bu reçetelerde ise “piyasa köktenciliği” ya da yeni-liberalizm (neoliberalizm) kavramlarıyla özdeşleştirilebilecek reform paketleri ön sıraya çıkmıştır.
İhracata yönelik sanayileşme ve yeni-popülizm
Gelişmekte olan ülkelerde, küreselleşme ile birlikte ortaya çıkan yeni-liberalizm kapsamında, serbestleştirme, özelleştirme, deregülasyon ve ihracata yönelik sanayileşme sistemin temel bileşenleri haline gelmiştir. Sonuçta, ürün maliyetlerinin düşürülmesi ve olası tepkilerin önlenmesi bağlamında, işçi ücretleri üzerinde baskı kurulmasına ve bu nedenle sendikal faaliyetlerin askıya alınmasına, kısaca, memur ve işçilerin örgütlenmelerinin engellenmesi anlamında parti devleti yönetimine doğru adım atılmaya başlanmıştır. Ortaya çıkan 2008 krizi, gelişmekte olan ülkelerde bu sürecin daha da derinleşmesine ve sonuçta yeni- liberalizmin tamamlayıcısı olarak yeni-popülizmin gündemin ön sıralarına yükselmesine yol açmıştır.
Yeni-popülizm, “biz” ve “onlar” arasındaki ayrımdan yola çıkar. Burada “biz”, ahlaken yozlaşmış zengin ve seçkin kesimi temsil eden “onlar” tarafından sömürülen saf ve yekpare olan yoksul kitlelerini ifade etmektedir. Yozlaşmış seçkinlere karşı ezilen yoksulların mücadelesinde, güçlü ve karizmatik bir lidere ihtiyaç vardır. Burada lider, “müesses nizam”ın seçkinlerini hedef tahtasına oturtan ve kendisini halkın gerçek temsilcisi, “yerli ve milli” olarak tanımlayan ve diğerlerini gayri meşru, “ülkesine ve milletine yabancı” gören bir parti devleti anlayışını yansıtan kişiliği ifade etmektedir.
Yeni-popülizm, seçimlerde sayısal çoğunluğu alan partinin ve liderinin, mevcut anayasa ve diğer yasalara uyması gerekirken onları kendisine uyduran ve bu yönde gerekli düzenlemeleri yapmaktan kaçınmayan, örneğin, oluşturduğu kanun hükmünde kararnamelerle ülkeyi yönetmeyi hedefleyen, istediği her şeyi fütursuzca yapabileceğini düşünen ve bu yönde adım atmaktan çekinmeyen dolayısıyla çoğulculuğu değil çoğunlukçuluğu esas alan, sonuçta demokrasinin temel unsurlarını dikkate almayan parti devleti yönetimine yaslanan bir tek adam düzenidir.
Yoksul halk adına sürdürülen, küreselleşme ile eklemlenmiş bu düzendeki mücadelede, liderin iradesine sorgusuz sualsiz itaat, “bitaraf olanın bertaraf” olduğu bir durum vardır.
İktidarın tek bir kişinin elinde toplandığı ve geri kalanının liderin isteklerine bağlı olduğu otoriter bir ortamda, özerk düşünce platformları ve siyasi tartışma merkezleri olmadığı gibi, yasama, yargılama ve yürütme de tek kişinin elinde toplanmıştır. Bu arada, lider, kendisini sorgusuz sualsiz destekleyenleri bu destekleri karşılığında ayrıcalıklı bir şekilde ayni ve nakdi ya da hizmet olarak nemalandırmaktan kaçınmaz. Lidere destek kesildiğinde nemalandırma da kesilir.
İşçi ve memur boyutu
Ekonomik anlamda, kemer sıkma ve diğer yeni-liberal politikaların destekleyicisi olan parti devleti yönetiminin yeni-popülist liderleri, örgütlü işçilerden hoşlanmadığından çalışanların sendikasızlaşmasını ve benzeri bir örgütsel yapı içinde faaliyette bulunmalarını istemez.
Eğer işçiler üye olacaklarsa, liderle yakın ilişki içinde olan sendikalara üye olmak zorundadırlar. Gerçekten, gelişmekte olan ülkelerde yeni-liberalizm, örgütlü mücadelelere ve yapılara, dolayısıyla sendikalara ve diğer işçi ve memur haklarını savunan kuruluşlara karşıdır. Bu bakımdan, yeni-liberal dönemin parti devletinin yenipopülist liderlerinin asıl destekçileri kayıt dışı (enformel) sektörün örgütsüz insanlarıdır.
Yeni-popülizmin düşük gelirli işçi ve memurların olası toplumsal isyanının önüne geçilmesinde yararlandığı en önemli araç, liderle iyi ilişkiler içinde bulunan kuruluşlardan sağladığı yardımlardır. Bu bağlamda, devlet bünyesinde yer alan merkezi bütçe içindeki resmi yoksul yardımları tırpanlanırken liderle iyi ilişkiler içinde bulunan vakıf ve çeşitli yardım kuruluşlarından sağlanan keyfi yardımlar ön plana çıkar. Bu yardımlar da büyük ölçüde kayıt dışı sektör ve sivil toplum kuruluşları üzerinden gerçekleştirilir ki, popülist siyasi liderin bilhassa örgütsüz kesimler için ekonomik iyileşmenin ve sosyal güvenliğin tek kaynağı olarak görülmesinin yolu da açılmış olsun.
Sonuç
Sonuç olarak, derin ekonomik krizlerle, örgütsüzlüğün çocuğu olan yeni- popülizm, halkın çektiği sıkıntıları çözmek için bir umut olarak ortaya çıkmakla birlikte küreselleşme bağlamında uyguladığı neoliberal politikalar sonucunda demokratik kurumların daha da zayıflamasına, ekonomik, sosyal ve siyasi temsiliyetin yok olmasına, dahası parti devleti yönetiminin yeni-popülistlerinin ortaya çıkmasına neden olur. Özetle, yeni-popülizm, sol gösterip, sağ vuran ve böylece halkı ters köşeye yatırıp parti devleti yönetimine kucak açan ve nihayetinde faşizme kapı aralayan bir ideolojidir.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
En Çok Okunan Haberler
- Cumhuriyet Savcısı açığa alındı!
- Erdoğan'dan RTÜK'e 'hızla tedbir' talimatı
- Zam oranı belli oldu: Hepsi artacak!
- Real Madrid Arda Güler için son noktayı koydu!
- Kozan'da hasat başladı: '40 ton rekolte bekliyoruz'
- 'LBGT faaliyeti içinde olan bir derneğin...'
- Aile hekimleri 5 gün iş bırakacak
- İktidar harekete geçti
- Milli Savunma Bakanı'ndan 'teğmenler' açıklaması!
- O marka listede: Hamburgerden 'at eti' çıktı