Olaylar Ve Görüşler

Parti devleti yönetimi

08 Eylül 2019 Pazar

Parti devleti, günümüzün uluslararası değerleri olan demokrasi, parlamenter yönetim, hukukun üstünlüğü, temel insan hak ve özgürlüklerinin geçerli olduğu adil, hesap verebilir, şeffaf ve katılımcı yönetimle ilgisi olmayan antidemokratik ve zorba, sonunda faşizme varan çağdışı yağmacı bir yönetim tarzıdır.

Günümüzde çağdaş devletler, genelde, yasama, yürütme ve yargı erkinin birbirinden ayrıldığı “kuvvetler ayrılığı” ilkesi ile seçme seçilme hakkının bulunduğu, sivil örgütlenmelerin önünde engellerin olmadığı ve hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu, kısaca, demokratik mekanizmaların ve çoğulculuğun etkin şekilde işlediği bir sistemle yönetilirler. Buna karşın, çağdışı yağmacı devletler ise yolun sonunun faşizme dayandığı parti devletiyle yönetilirler. Bu devletlerde, yönetim teşkilatı yani kamuda çalışan bürokrasi ile devleti idare edenler tek bir potada eriyerek parti devletini oluşturur. Bu bakımdan, parti devleti rejiminin en temel özelliği, parti ile devletin giderek kaynaşması, parti politikalarının doğrudan devlet politikaları haline gelmesidir.

Bulanık
Parti devleti, genelde mahkeme kararlarının dikkate alınmadığı, muhalif unsurların sahip olmaları gereken sosyal ve hukuki haklardan mahrum bırakıldığı, kimi zaman zindanlarda çürütülerek hatta öldürülerek ortadan kaldırıldığı bir rejimdir. Parti devleti, insan hakları ihlallerinin bulunduğu, öldürme ve keyfi tutuklama vakalarının sık rastlandığı ve nüfusun neredeyse tamamının korku içinde yaşadığı bir devlettir. Bu ülkelerde, yargı ve güvenlik gibi devletin kilit organları ve diğer güç odakları üzerindeki kontrolünü ellerinde tutan ve ülkeyi kendi mülkleri gibi gören yönetici seçkinler, şahsi çıkarları için şiddete başvurmaktan ve muhalefet güçlerini ezmekten kaçınmazlar; çünkü kendilerini cezalandıracak ya da karşı koyacak resmi bir güç yoktur.
Yapılan birçok araştırmada gösterildiği gibi, parti devletinde, siyasi parti ile hükümet arasındaki sınırlar ortadan kalkmaktadır. Devlet ile yönetimde yer alan seçkinler arasındaki bulanıklık, bir taraftan hesap verebilirliği ortadan kaldırırken, diğer taraftan yönetici seçkinlere bol maaşlı işlerle, ülke kaynaklarına erişimi kolaylaştırarak şahsi servet birikimini çoğaltacak yollar sağlar. Devlet bütçesi bu nedenle kontrol altına alınmakta, kadro dağıtımı bu nedenle partili yetkililerin elinde tutulmaktadır. Devlet ile parti arasındaki bulanık ayrım, hem patrimonyal ve neopatrimonyal hem de yağmacı devletlerde ortak bir özelliktir.

Kabile anlayışı
Özetle, tek kişi ya da akrabalık/ ahbaplık ilişkisi bulunan yakınlardan oluşan bir grubun yönetimi olarak tarif edebileceğimiz patrimonyal ve neopatrimonyal yönetimlerde olduğu gibi, parti devletlerinde de yönetim güçleri, bağımsız ekonomik ve sosyal güçlerden hoşlanmamakta; yasama, yürütme ve yargı erkleri tek kişi ya da tek grubun elinde toplanmakta, o tek kişinin ya da grubun otoritesini sürdürebilmesi, her kademedeki kamu görevlilerinin denetim altında tutulabilmesine bağlı olmaktadır. Bunlara ilave olarak, yönetim tamamen şahsileşmekte, hukuk ve mülkiyette keyfilik ağır basmakta, yönetilenleri yöneticiye karşı koruyan mekanizmalar bulunmamakta, yapıyı değiştirecek her türden hareketler bastırılmaktadır. Bununla birlikte, aralarında önemli bir fark vardır. O da, geleneksel patrimonyal devletlerde her kademedeki bürokratik yapılanmanın kurumsallaşmasının görece zayıflığına karşılık, parti devletlerinde bu yapının oldukça örgütlü ve kurumsallaşmış bir kontrol rejimine sahip olmasıdır.
Parti devleti yönetiminin geçerli olduğu ülkelerde, devlet ile şahıs ya da kurumlar arasındaki yağmacı ilişkiler, devletin ele geçirme veya zorla alma yeteneği ile şahıs veya kurumların buna direnme veya kaçma olanaklarına bağlıdır. Bu nedenle, parti devletinde yöneticiler, direnme veya kaçma olanaklarının düşük, dolayısıyla kolayca kontrol edebilecekleri ve bilhassa yüksek gelirli kamu girişimleri üzerinde odaklanırlar. Böylece, ülkenin sahip olduğu tüm ekonomik kaynaklar, esas olarak, yönetici seçkinlerin hükmetme iradesi altındaki sektörlere ve alanlara yönlendirilirken, yağma dışında kalan diğer sektörlere çok az finansal ve beşeri sermaye bırakılmaktadır. Bu yolla, ülke kaynakları kişisel zenginleşme aracı için kullanan yağmacı bir azınlığın ellerinde yoğunlaşırken, yolsuzluk her seviyede ortak uygulama alanı olmaya devam eder. Bu ise, iş dünyası bakımından para kazanmanın yolunun piyasanın adil koşullarında rekabet ederek değil, ancak ve ancak siyasi lider veya parti ile yapılacak bağlantılarla gerçekleştirilebileceği anlamına gelir.

Çıkar ortaklığı
Parti devletlerinde, iş dünyası ile parti devleti derinden bütünleşmiştir. Bu ilişki kapsamında, parti devleti, hâkimiyet alanını, iş dünyasına yönelik olarak da büyütmek ya da iş dünyasının devletle olan güçlü iş çıkarlarını ele geçirme yönünde genişletme eğilimleri gösterir. Bununla beraber, iş dünyasının genelde gittikçe azalan küçük özerklik bölgeleri bulunabilir. Ancak, kendi iktidar özlemleri için potansiyel tehdit teşkil edebilecek özerk iş dünyasının bu küçük bölgelerinin ortaya çıkışından ve büyümesinden korkan iktidar erkini elinde bulunduran yönetici seçkinler bu girişimler üzerinde de baskı kurmaktan çekinmez; çünkü büyük küçük her girişimi kendi kontrolü altında tutmak ister. Bu arada devlet, iktidar seçkinlerinin siyasi ve maddi beklentilerine cevap verecek servet ve gelir bölüşümü politikaları izler. Bu bağlamda, yönetici seçkinler ile ittifak içindeki işadamları, bu uygulamalardan en fazla yararlanan ve en önde gelen kesimlerdir. Ortaya çıkan birikim rejimi, üretken yatırım ve imalatla ilişkisi olmayan bir rejimdir.

Sonuç
Mutlaka tek partili bir rejimden gelmesi gerekmeyen, çok partili rejim koşullarında yapılacak bir seçim sonucunda da ortaya çıkabilecek parti devleti, muhalefete, sosyal hukuk devletine, temel hak ve özgürlüklere karşı olan ve artık çağdışı olması gereken bir yönetim tarzıdır. Dolayısıyla, parti devleti, günümüzün uluslararası değerleri olan demokrasi, parlamenter yönetim, hukukun üstünlüğü, temel insan hak ve özgürlüklerinin geçerli olduğu adil, hesap verebilir, şeffaf ve katılımcı yönetimle ilgisi olmayan antidemokratik ve zorba, sonunda faşizme varan çağdışı yağmacı bir yönetim tarzıdır.

Prof. Dr. Muhteşem Kaynak



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları