Olaylar Ve Görüşler

Orhan Kemal 105 yaşında

15 Eylül 2019 Pazar

‘Halkının daha mutlu yaşaması için kavga veren insanları anmak görevimizdir.’

Baba dostu Turan Altuntaş yıllar önce şöyle yazmıştı: “Halkı adına acı çekmiş, sağlığından, canından, memleketinden olmuş insanları unutmak vefasızlıktır. Çağından sorumluysan kadir kıymet bileceksin. Halkının daha mutlu yaşaması için kavga veren insanları anmak görevimizdir. Bunlardan biri de Orhan Kemal’dir. Bu dürüst yaşamın savaşçısını, yıldönümlerinde anmak bir kadirbilirliliktir.” 15 Eylül, Orhan Kemal’in doğum günü. Babam yüz beş yaşında. Merak ediyorum, başka sanatçılar için doğum ve ölüm günlerinde yarışır gibi paylaşımlar yapan kişi ve kurumlar, edebiyatçımız için hassasiyet gösterip yazılı, görsel ve sosyal medyada bu doğum gününü hatırlayacaklar mı?

Hayret verici duyarsızlık
Kitaplarını tekrar her okuyuşumda, kendisini yeni tanımaya başlayan bir okuyucusunun heyacanını yaşıyorum. Kitap sayfalarını çevirdikçe çeşitli sosyal katmanlardaki insanlarımızın macerasına tanıklık ederek ülkemin gerçeklerini görüyorum. Bu kadar yalın yazarak anlattıklarını okura gerçekten yaşatan, Türkiye’nin bu kadar önemli, varlığından onur duyulan bir edebiyatçısından okurların farkında olmasına rağmen başta Kültür Bakanlığı olmak üzere İBB ve İstanbul’un İlçe Belediyeleri, Eğitim ve Sanat Kurumları, STK’ler ve siyasi iradeye sahip olanların farkında olmayışlarına hayret ediyordum. Ama yıllar geçtikçe artık hayret de etmiyorum. Çünkü hiçbir kurumun, “liyakat tecrübe ve sanatçının değeri” sözcüklerini ağzından düşürmeyen siyaset erbabının, Türkiye’nin aydınlanması ve gerçek sanatçıların geleceğe taşınmasıyla ilgili kaygılarının olmadığını görüyorum. Sadece kulis, popülerlik ve fayda ilişkileriyle kişilere yol açıldığına, onların ön planda tutularak diğerlerinin görünmez kılındığını yüreğim burkularak izliyorum. Orhan Kemal’in de bu konu dikkatini çekmiş ki, 1963’te Fikret Otyam’a yazdığı mektupta şunları dile getirmiş: “Edebiyat artık ‘er meydanı’ olmaktan çıktı. Tavsiye mektupları, hısım akrabalık, yalancılık, sahtekârlık gibi bayağılıkların tenekeleri altın, platin gibi yutturduğu bir alan oldu sanat edebiyat alanı.”

Yöneticiler nerede?
Peki, niçin bu dünyadan iz bırakarak göçüp gitmiş gerçek sanatçılara hiç var olmamış gibi davranılmaktadır? Bunun en somut örneğini, ölümünün üzerinden kırk dokuz yıl geçmesine rağmen Orhan Kemal adının hâlâ İstanbul’da bir kültür merkezine ve Türkiye’de bir üniversiteye verilmemesini gösterebilirim. Başkaları için birden fazla yere ad verilmesini uygun görenler, Orhan Kemal’den ve diğer hatırlanmayan sanatçılardan bunu neden esirgemektedirler? İstanbul’un yöneticileri yıllardır nerededir ve bu konuda şimdiki yönetim ne yapmayı düşünmektedir? “Ve bir sabah köprüsü, tramvayları, kirli denizi, Galata’sı, Beyoğlu’su ve kalabalık caddeleriyle güzel kadınlarını İstanbullulara bırakıp yarı aç bindik vapura. Elveda İstanbul şehri...” ve “Islak kirpikleriyle gece yarısından sonraki İstanbul’a dalgın dalgın baktı. Evet, büyük, güzel, çok güzel bir şehirdi İstanbul. Uçurum kenarlarında bitmiş göz alıcı çiçekler gibi. İnsanı kendine çekiyor, sonra da uçuruma yuvarlanışına sadece bakıyordu...” Bu cümleleriyle İstanbul’u unutulmaz kılarak ölümsüzleştiren yazarı hatırlamamak bir ödüllendirme midir? Vefatından otuz yıl sonra aile olarak müzesini açmasaydık, müze açılması fikrini kim düşünecek ve gerçekleştirecekti? Soruyorum, bu işler ailelerin görevi midir? Yoksa kurumların mı? Sadece Cahit S.Tarancı’nın “Otuz Beş Yaş” şiirinde sözünü ettiği musalla taşındaki taht misali saltanat mıdır gerçek sanatçılara layık gördüğümüz?
“Nerden çıktı bu cenaze, ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar.
Neylersin, ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında...
Sanatının amacını, Lincoln’ün demokrasi tarifine gönderme yaparak “İnsanlığın, insanlık için insanlık tarafından yönetilme çabası adına sanat...” diye açıklayan, kişisel menfaati elinin tersiyle itip toplumsal menfaati önceleyerek tüm ezilen, sömürülen insanların daha iyi bir yaşama kavuşmaları için mücadelesini sanatıyla yapan, bunun bedeli olarak “Ne denli yaşama sevincine asıldıysam alıp alıp bir yerlere götürdüler. Çoğu hapishaneye, sorgu suale götürdüler” diyen Orhan Kemal için İsmet Z. Eyüboğlu’nun söyledikleri doğru değil mi? “Orhan Kemal gördüğü, yaşadığı, duyduğu ve bildiği ne varsa romana, öyküye konu olmuştur. İnsana çok kolay gelir, kalemi alınca bir çırpıda yazacağım sanısını uyandırır onun yazıları çokluk. Oysa, o çok kolay sanılan yazıları yazmak belli bir düşünce dizisi içinde dile getirmek ne güçtür. Orhan Kemal Anadolu halkının çektiklerini kendi yaşamında çekmiş, özünü yitirmemiş, yolundan ayrılmamış, ezici, susturucu her tutuma karşı bütün gücüyle direnmiş, çekmiş usanmamış, baskıya alınmış yılmamış, sindirilmek istenmiş kılı bile kıpırdamamış, kendi gerçeğini gönlünün uyarınca sürdürmüş, yazmış az bulunur bir sanat dervişidir.”

Kültürümüze sahip çıkın
Japonya’da sadakatinden ve sevgisinden dolayı heykeli dikilen ünlü köpeği Haçiko’nun sahibini beklediği gibi biz okurlar da ülkemizin aydınlanma ışığı Orhan Kemal’in 105. yaşında isminin İstanbul’da bir kültür merkezine, üniversiteye ve bir caddeye verilmesini, böylece toplumsal vicdanın sızısızın giderilmesini, bu kültür mirasımıza sahip çıkılmasını bekliyoruz. Çıkılmazsa ne olur? Nasıl olsa unuttururuz hiç sanılmasın. Yılmaz Güney’in dediği gibi “Halkın sanatçısı, halkın savaşçısı demektir. Savaşçılar ölür, fakat onların yarattığı birikimler, onların bıraktığı sağlıklı miras, çok sonralara ulaşacaktır. Evet, Orhan Kemal yaşayacaktır. Onun yaşamasını hiçbir kuvvet, hiçbir güç önleyemeyecektir.”
Düşünce zenginliğimizi ve eylemlerimizi şekillendiren, insanları ve doğayı sevmeyi buna bağlı olarak vicdanlı, merhametli ve ümitli olmayı sağlayan, ezmeyen, sömürüsüz, adaletli bir yaşamı hayatımızda vazgeçilmez kılan Orhan Kemal’in devrimci kişiliği ve kurşunu tükenmeyen kaleminin sınırsız gücüdür. Eğer bugün ülkemizde düşmemek için hâlâ tutunacağımız, kökü derinlerde ağaç dalları varsa bunlar Orhan Kemal’in ektiği tohumlardandır. Varsın kurumlar ve karar vericiler farkında olmasınlar, ismini bir yere vermesinler. Onu unutmayan vefalı halkımız daima “Doğum günün kutlu olsun iyi yürekli insan!” demeye devam edecektir... 

IŞIK ÖĞÜTÇÜ
Araştırmacı -Yazar



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları