Olaylar Ve Görüşler

Öğrencimiz Çağrı Kurt

15 Temmuz 2016 Cuma

Türkiye 2015 yazından beri bir şiddet sarmalı içinde, belirsiz bir yönde yol alıyor. Kentleri yaşanmaz hale getiren çatışmalar ve bombalı saldırıların oluşturduğu bu sarmalda, Türkiye genel olarak otoriter bir rejime doğru evriliyor.

Otoriterleşmeyle birlikte hukukun üstünlüğü ilkesi ve temel haklar onarılması güç bir şekilde zarar görüyor. Ülkenin içinde bulunduğu bu genel durumda otoriterleşme kendisini özellikle de yargı alanında yapılan işlem ve düzenlemelerde açıkça gösteriyor. Bunun görünür sonuçlarından biri geçen günlerde Meclis tarafından kabul edilerek Yargıtay ve Danıştay’ın bağımsızlık ve tarafsızlığını tartışmalı hale getiren yasal düzenlemelerdir.
İfade özgürlüğüne yönelik baskıları, gazetecilere yönelik dava ve tutuklamaları, akademisyenlere yönelik soruşturmaları, insan hakları savunucularına yönelik tutuklamaları otoriterleşmenin diğer tezahürleri olarak saymak mümkün. Bu yazıyı da kamuoyunun dikkatini, ocak ayından bu yana tutuklu olan İstanbul Bilgi Üniversitesi öğrencimiz Çağrı Kurt’a dikkat çekmek üzere yazıyoruz.
Yetersiz deliller
Çağrı Kurt’un bir grup Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi ve mezunuyla birlikte yargılandığı dava, havuz medyasında “bombalı araç” davası olarak sunuldu. İddiaya konu suçun niteliği oldukça ağır olmasına karşın, davaya ilişkin gizlilik kararı kalktığında iddianamenin gerekli dayanaklar ve somut delillerden yoksun olduğu görüldü. Duruşmalar ilerledikçe, “bombalı araç”ın önce bomba düzenekli araç olduğu anlaşıldı. Sonra da araçta bomba yapımına ilişkin bir video olduğu ortaya çıktı. Sanık avukatları gerek duruşmalardaki beyanlarında, gerekse dilekçelerinde soruşturmanın makul şüphe oluşturacak somut delillerle değil, istihbari bilgilere dayanarak başlatıldığını vurguladılar. İddianamede Çağrı’nın iddia edilen suçla bağı da somut delillerle kurulamamakta. Çağrı ile ilgili iddianamedeki deliller, terör örgütü üyesi olduğu iddia edilen bir kişinin Çağrı’nın evinde iki gece kalması ve evinde dağıtımı serbest üç kitap ile dağıtımı hakkında mahkeme tarafından verilmiş yasaklama kararı olan bir kitap bulunmasından ibaret. Delillerin bu yetersizliği karşısında üç yargıçtan oluşan heyette, bir yargıç iki duruşmadır tutukluluk halinin devamına ilişkin karara katılmadığına ilişkin şerh koymakta.
İkna edicilikten uzak
Bu davada öğrencimiz Çağrı, Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi Jülide Yazıcı ve diğerleri ikna edicilikten uzak delillerle yargılanıyor. Davanın delillerinin sanıklarla ilişkilendirilme şekli de inandırıcılıktan son derece uzak. Ancak bunların hepsini aşan yanlışlık, yargılamanın Çağrı bakımından tutuklu devam etmesi. Tutuklama CMK 100 vd. maddelerinde istisnai bir koruma tedbiri olarak düzenlenmiş olup, (AYM, Kemal Aktaş ve Selma Irmak Başvurusu, B.No:2014/85, 03.01.2014, para.41) esas olan tutuksuz yargılamadır. Dahası, tutuklama kararının hukuki unsurlarının hiçbiri hasıl olmadığı halde Çağrı, arkadaşları, hocaları ve avukatları her duruşmada hukukun gereği olarak tahliye beklerken, tutuklu yargılama maalesef halen devam ediyor. Baskı ortamı
Ülkeyi kan gölüne çeviren bombalı eylemleri engellemekte kolluk kuvvetleri yetersiz kalırken, mesnetsiz suçlamalarla akademisyenler, gazeteciler, insan hakkı savunucuları her an tutuklanma ve hatta hüküm giyme riskiyle karşı karşıya kalıyor ve kolluk ile yargının asli görevinden ziyade bu tür bir baskı ortamının oluşmasında rol oynadığı izlenimi doğuyor. Böyle bir ortamda yüzlerce öğrenci gibi Çağrı da bu baskı ortamından maalesef nasibini alıyor.
Biz hocaları Çağrı’yı 2011 Van depremi sonrasında düzenlediği yardım çalışmalarıyla, Bilgi’de düzenlenmesine emek verdiği konferanslarla biliyoruz. Arkadaşlarıysa “vaktinin çoğunu okuyarak geçiren, herkes tarafından çok sevilen” bir öğrenci olarak tarif ediyorlar. Bilgi Üniversitesi’nden hocaları olarak inanıyoruz ki, Çağrı’nın uzayan tutukluluk hali bir hak ihlaline dönüşmektedir.
Unutmamak gerekir ki Anayasa Mahkemesi, kişi özgürlüğünü kısıtlayan tutukluluk rejiminin gözden geçirilmesinde kişilerin özel durumunun mutlaka dikkate alınması gerektiğini tespit etmiştir. (Mustafa Ali Balbay Başvurusu, no. 2012/1272, k.t 4.12.2013, para. 116) Öğrenciliğin ve eğitim hakkının da Çağrı açısından özel bir durum teşkil ettiği açıktır. Mezuniyetine oldukça yaklaşmış olan Çağrı derslerini takip edebilmeli ve hayatını kaldığı yerden sürdürebilmelidir. 18 Temmuz’da gerçekleşecek olan duruşmada Çağrı Kurt’un tahliye edilmesi ve yargılamanın tutuksuz devam etmesi, süre giden mağduriyetin daha da uzamasına engel olacaktır ve en azından Çağrı Kurt’un ihlal edilen hakları arasında eğitim hakkının ihlali son bulacaktır.

Prof. Dr. YAMAN AKDENİZ
Prof. Dr. GENCER ÖZCAN
Doç. Dr. ÖMER TURAN
İstanbul Bilgi Üniversitesi



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları