Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
NAZMİ KAL - 30 AĞUSTOS’UN SIRRI
İsmet İnönü: Bu savaşın hazırlığı bir sene sürdü. Düşününüz ki Kars’ta çakılı olan eski asırların topları öküz sırtında taşındı, Afyon’a getirildi. Ne yapıldığını düşman anlamadı.
Kurtuluş Savaşımızın son darbesi Büyük Taarruz’un 26 Ağustos’ta başlayıp 9 Eylül’de İzmir’de biten zaferin nasıl hazırlandığı, nasıl başarıya ulaştığı her zaman merak konusu oldu. Bu önemli zaferin 95. yıldönümünde, tarih kitaplarına fazlaca yansımayan önemli bir sırrını İsmet İnönü’nün ağzından anlatacağım. Aşağıdaki konuşma İsmet İnönü’nün 1971 yılı 30 Ağustos’unda TRT Ankara Radyosu ve Ankara Televizyonu’nda çeşitli görevler yapmış Ünlen Demiralp ile yaptığı konuşmadan alındı.
Bulunmamış tılsım
“26 Ağustos’ta başlayan milli mücadele, harp tarihinin, en kesin netice muharebesinin hazırlığı, icrası, büyük bir sanat eseridir. Neden sanat eseridir bunu anlatayım, size.
Birbiri ile eşit iki ordu karşı karşıyadır. Sayıca eşit ama Yunan ordusunun bütün dünya ile geniş ve rahat ilişkileri var. Her istediğini, silah ve vasıtayı kolaylıkla buluyor. Biz ihtiyaç vasıtaları bakımından çok dardayız. Bütün memleket askeri işgal altında. Dünya ile ilişkide olan İstanbul hükümeti, yardım etmek şöyle dursun, yapılan çalışmaların, hazırlıkların faydasız ve zararlı olduğu düşüncesinde.
Böyle bir idare altında biz harp hazırlığı yapıyoruz. Bir işgal ordusu Anadolu’ya çıkmıştır. Muharebe ediyor. Muharebe ettiğiniz ordu, kuvvetli bir ordu, her yerde ciddi muharebeler yapmıştır. Bu ordu ile siper muharebesi yapacağız. Büyük askeri yazarlar, büyük kumandanlar, siper muharebesi devrinde galip gelen ordunun öteki orduyu bir daha muharebe edemeyecek hale getirmesi için nasıl hareket etmesi, nasıl vurması lazım geldiğini seferlerin sonuna kadar aramakla meşgul olmuşlardır ve bulamamışlardır. Bu bulunmamış tılsımı biz, Anadolu’yu işgal eden, dünyaca desteklenen, üstün ve kıymetli bir orduya karşı eksik ikmal ve koşullara rağmen sağlayacağız. Biz bu imkânı temin etmişizdir. Büyük Taarruz’un kıymeti buradadır. Bu meydan muharebesi ile bu ordu mahvedilmiştir. Bütün iki cihan harbinde böyle bir misal yoktur. Bu eser bu kadar ciddi, bu kadar nadir bir sanat eseridir.
Bu savaşın hazırlığı bir sene sürdü. Bir seneye güç sığdı. Düşününüz ki Kars’ta çakılı olan eski asırların topları öküz sırtında taşındı, Afyon’a getirildi. Ne yapıldığını düşman anlamadı. 1922 Temmuz’unun son günleri. Artık taarruz etme günleri yaklaşıyor. Bir gün şafakla beraber silahlar patlayacak, düşman ordusunu yok etme harekâtı başlayacak.
Atatürk’ün Akşehir’deki toplantısı bu amaçla yapıldı. Taarruz günü kararlaştırılacaktır. 1922 Temmuzunda toplanan kumandanlar son hazırlıkları görüşmüştür. Bu bir plan hazırlığı değil, son hazırlıkların görüşüldüğü bir toplantıdır.
Plan bir yıldan beri Sakarya savaşının sonunda karar verilmiş bir plandır. Önemli hedefimiz ne günü taarruz yapacağımızın düşman tarafından sezinlememeli. Zaman zaman düşmana taarruz edeceğiz hissini veren davranışlarda bulunuyoruz, dedikodu yayılıyor ama taarruz etmiyoruz. Diğer yanda Atatürk sık sık bölgeye seyahat ediyor, bu da taarruz edeceğimizi düşmana hissettiriyor ama etmiyoruz. Bu da düşmanda “Canım taarruz taarruz derler yapmazlar, yapamayacaklardır” rehaveti yaratıyor.
Bu durum düşmanda rehavet yaratıyor ama Meclis’te mebusların tepkilerine neden oluyor. Çünkü Meclis asılsız söylemlerle amacın düşmandan gerçek taarruz zamanını saklamak olduğunu bilmiyor. Şiddetli eleştiriler yapılıyor. Plan şuydu. Temmuz toplantısında Süvari kumandanı (Fahrettin Altay) da bulunuyordu. İlk iş silah patlamadan süvari ordusu düşman karargâhının içine girecek, iletişim hatlarını kesecekti. Nitekim Yunan kumandanı Trikopis yakalanınca İsmet İnönü’nün ‘Bir kuvvet kumandanı senden yardım istedi, niye gitmedin’ sorusuna ‘Süvarileriniz iletişim hatlarımızı kopardı’ demiştir.
Şafakla top atışı
26 Ağustos’ta nihayet plan uygulanmaya girdi. Şafakla beraber topçu atışları başladı. Kıtalarımız siperlerden çıktılar, taarruz ediyorlar, düşman ne kadar çok kuvvetli hücum edersek edelim son ana kadar yerinden oynamıyor. Gayet inatla muharebe ediyorlardı. Yunan ordusunun karakterlerinden birisi şudur: Taarruz edeceği aman çok sert ve titiz hareket eder, mukavemet ettiği aman dermanını sonuna kadar kullanmaya çalışır. İyi bir ordunun niteliklerini taşır.
Nihayet 27 Ağustos oldu, yani taarruzun ertesi günü. Muharebe meydanında bulunuyoruz. Mustafa Kemal Paşa orada, Fevzi Paşa orada. Akşama kadar muharebe şiddetle devam etti, sonuç hakkında bir fikir edinemiyorduk ama bir şey dikkatimizi çekti. Düşman topçusunun ateşi zayıftı, hatta zaman zaman ateşi kesiyordu. Askeri bilgilere göre düşman topçu ateşinin zayıflaması ve sesini zaman zaman kesmesi, düşmanın mevzi değiştirdiği, geri çekildiği anlamına gelirdi ama emin olamıyorduk. 27 günü gecesi nihayet düşmanın çekildiğini tespit ettik. 29 sabahı şafak söktüğünde artık düşmanın çekildiğini kesin olarak anladık.
29 günü Afyon’a girdik. Afyonlular o akşam kumandanlara büyük bir yemek ziyafeti tertip ettiler. Ben de gittim. Baktım bütün kumandanlar orda. Birdenbire sinirlerim altüst oldu. “Siz burada toplanmışsınız, yemek zevki yapacaksınız, nasıl şey bu, düşman nerde, ne karar verdi, savaş mı bitti anlayamadım, gidin kıtalarınızın başına” diye bağırdım. Hepsi yemek yemeden beraber oradan çıktık.
İlk hedefiniz Akdeniz’dir
Savaşın beşinci günü. Çalköy’de bir öküz arabasının üstünde ben, Fevzi Paşa ve Mustafa Kemal Paşa toplandık. Düşman bozulmuştu, çekiliyordu. Ne yöne çekilecekti. Bana göre Eskişehir’e çekilecek çünkü orada burnu kanamamış bir ordusu var, onunla birleşecek ve taarruza geçecekti. Düşman Eskişehir’e çekilmediğine göre nasıl davranacağız?
Ben ‘Madem ki düşman Eskişehir’e gitmedi, İzmir’e doğru gidiyor, bu düşmanı takip edelim. Eğer düşman İzmir’e gider, biz burada Eskişehir’deki kuvvetlerle uğraşırken Yunanistan’dan yeni kuvvetler gelir, kuvvetli bir cephe oluştururlar, işimiz zorlaşır, halbuki biz İzmir’de Yunan’ı denize dökersek Eskişehir’deki kuvvet düşman içinde kalacak ve kendiliğinden kaçacaktır’ dedim. Fevzi Paşa, ‘Mağlup olan düşman hırpalanmıştır, onu takip etmeye lüzum yoktur, Eskişehir ve Bursa üzerine gidelim’ dedi. Atatürk ikimizi dinledikten sonra İsmet Paşa’nın dediğini yapalım dedi ve ‘Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir’ emrini verdi. Sonucu biliyorsunuz.
NAZMİ KAL
Emekli TRT yapımcı ve sunucusu
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
En Çok Okunan Haberler
- Kriminal raporun ayrıntıları ortaya çıktı
- İstanbul'da aile katliamı
- İktidarın '25 Kasım' korkusu
- 250 bin TL'nin getirisi ne kadar?
- AKP sayesinde bu düş de gerçek oldu!
- Akalın'dan İYİ Parti'yi karıştıracak açıklama
- Gökçek döneminde belediyeden geçen karar pes dedirtti!
- Hedefteki teğmenlerle ilgili yeni gelişme!
- Türk ordusunun Kubilaysızlaştırılması
- 'Açız' diye bağırdı, yaka paça dışarı atıldı!