Olaylar Ve Görüşler

Mirasa sahip çıkmak

18 Haziran 2016 Cumartesi

Bundan 90 yıl kadar önce Anadolu ve Trakya’da, asrın dehalarından biri olan Atatürk liderliğinde, ne kadar çarpıcı devrimler yaşandığı bazen unutulabiliyor. Birkaç yıl içinde asırlardır süregelen kültürel ve sosyolojik hayatımız, düzenimiz, alışkanlıklarımız değişiyor.

Yazı artık eski yazı değil. “Asri” kıyafet diye bir şey çıkıyor. En önemlisi kadınların yüzü, başı açılıyor. Şeyhlerin, tekkelerin ve tarikatların, halifenin diyarında Türkçe ezan okunuyor. Ve bütün bunlar zaten tarihsel olarak ceberut tavırlı bir “devlet” tarafından yapılıyor. 1920’lerde Türkiye’de yaşanan değişimin sosyal, ekonomik ve kültürel boyutunun bilinen diğer devrimler ile karşılaştırılması birçok bakımdan çok aydınlatıcı bir tarih çalışması olacaktır.

Atatürk biliyordu...
Bir durup düşünelim; hepsi hepsi 8-10 yıl içinde olan bütün bunların, okumuşu okumamışı ile genç Türkiye Cumhuriyeti halkı için anlaşılması ve hazmı ne kadar zor bir travma olduğunu... Atatürk bunu biliyordu ve düşünüyordu. Dikkat edilir ise söyledikleri ve yaptıklarında bu bilinci görebiliriz, çok örnekleri vardır.
Ama maalesef bu hassasiyetin devrimin kadroları ve özellikle ordu tarafından kavrandığını ve benimsendiğini söyleyemeyiz. Cumhuriyet karşıtlarının çıkardığı zorlukların da devreye girmesi ile bu devrimlerin herkes tarafından anlaşılması, içselleştirilmesi gereği unutuldu. Konu halkın adam edilmesi boyutuna evrildi. Bu hata da maalesef CHP’nin hiçbir zaman bir kitle partisi olamamasının temelinde yatar.
Öte yandan, daha dindar ve muhafazakâr kesimin sosyal hayatta bir ölçüde dışarda kaldığını da söyleyebiliriz. Oysaki böyle devrimlerin tüm halklar tarafından benimsenmesi özen ister, bilgi ister ve zaman ister. Gelişme bilinçli, kapsamlı ve sivil projeler kanalı ile olur. Ama maalesef az sayıda, birkaç çok önemli ve özgün çaba da tarihte kayboldu gitti; toprak reformu, Köy Enstitüleri, halk evleri, v.b. gibi...

Ulus olabilmek
Günümüzde şartlar tabii çok değişik. Artık tam olarak nereye gittiğimizi öyle kısaca kestirmek zor. Türkiye’de ciddi kutuplaşmalar, ötekileşmeler var. Atatürkçü düşünce kendini hiçbir zaman olmadığı kadar tehdit altında hissediyor. Ben de “Atatürk’ün askeri” olacağım diyor, mesela. Ama bu durumda da tarih tekerrür eder. Yani, böyle bir refleksin demokratik bir ortamda kıymet-i harbiyesi olamaz. Konular öyle birkaç kişinin veya iktidarın değişmesine bağlı olmayacak kadar derinlerdedir. Türkiye’nin geleceği, Atatürk’ün mirasçıları olarak çağdaş ve evrensel değerleri benimsemiş olan kesim ile tarihsel olarak Atatürk’ün mirasından mahrum kalmış veya bırakılmış olan kesimin beraberce ulus oluşturabilmesine bağlıdır.

Ulusal uzlaşı gerek
Şimdi düşünmek lazım; demokrasi, laisizm, insan hak ve özgürlükleri gibi hiç kimsenin doğal olarak reddetmeyi düşünmeyeceği kavramlar neden yeterince prim yapmıyor? Karnımızı doyurmak, kimseye muhtaç olmadan yaşamak, sağlıklı nesiller yetiştirmek için, tüm uluslar gibi, bizim de bu evrensel değerlere ihtiyacımız olduğu bir vakia. Ama bu gözden kaçabiliyor ise bir şeyler yanlış yapılıyor, görüşler yeterince paylaşılamıyor demektir. Ulusal çözümler, uzlaşılar basmakalıp tavırları aşabilmeyi gerektiriyor. Ve fırsat verilir ise insan eninde sonunda doğruyu ve güzeli bulur elbet. İnsan tarihsel bir yaratıktır. Hiçbir sosyal olay da tarih boyutu dışında anlaşılamaz, yönlendirilemez. Atatürk bu günlerde “askeri” olsun istermiydi? Hayır. O büyük insana layık olan tarihini, dinini ve kültürünü bilen çağdaş, vatansever nesillerdir. Ancak, onlar Atatürk’ün mirasının hakça paylaşılmasını sağlayabilirler.

VAHAP SAMANLI
Emekli İnşaat Yüksek Mühendisi



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları