Olaylar Ve Görüşler

Kriz ve faşizm

18 Eylül 2018 Salı

Hollandalı tarihçi Zürcher’in, “Türkiye’yi demokratik sürece yönlendirebilecek en akılcı ve uzun vadeli strateji hangisidir” sorusuna verdiği “Tek kelimeyle ekonomik kriz” yanıtı düşünmeye değer. Ancak tarihçilerin kehanet ve tahminleri, sorgu ve eleştiriye açık olmalı.

Günümüzden yarım yüzyıl önce, Endüstrileşme Devrimi’nin tarihini yazan Karl Polanyi, Büyük Dönüşüm eserinde (1944, Türkçesi 1984), faşizmi, ‘ekonomik krize girmiş ekonomilerin gürbüz çocuğu’ olarak nitelemişti. Hiçbir ülke faşizme karşı, muaf /güvenli değildi. Batı ülkelerinde, hatta Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde faşist çeteler türemiş; 2. Dünya Savaşı sonrasında ABD’deki Refah Toplumu krizinin yarattığı Senatör McCarthy fırtınası kendine özgü bir ‘faşist çılgınlığı’ olarak değerlendirilmişti. Çoğu Türk yazar, faşizme özenen 12 Eylül Darbesini, ekonomik krizlerin sonucu olarak gördüler, görüyorlar.
Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ ne geçiş sürecinin ünlü tarihçisi Hollandalı Profesör Eric Jan Zürcher, Leiden Üniversitesi’ndeki görevinden ayrıldıktan sonra, ‘Türkiye Nereye?’ adlı söyleşide Yavuz Baydar’ın sorularını yanıtlamış.

Soru, yanıt ve açıklama*
Bu yazımın konusu olan tarihçi Zürcher, “Türkiye’yi demokratik sürece yönlendirebilecek en akılcı ve uzun vadeli strateji hangisidir” sorusunu “Tek kelimeyle ekonomik kriz” diye yanıtladıktan sonra bu görüşünü şöyle temellendiriyor:
“Faşizm, kuvvetler (erkler) ayrılığını sağlayan anayasal kurumların, aşırı derecede zayıf düştüğü ülkelerde görülür. Bu süreç bütün hızıyla devam ediyor (ama henüz sonuçlanmış deği). Erdoğan’ın sorumsuz ekonomik politikaları nedeniyle ülke mali-ekonomik bir krize giriyor. Krizi atlatıp ekonomik sağlığına kavuşabilmesi için, IMF gibi kurumların desteğine ve yabancı yatırımlara ihtiyacı var. Bu konuda AB, 26 yıllık Gümrük Birliği’ni ve Vize (serbest dolaşım) kısıtlamasını yenileyerek etkili bir rol oynayabilir, böyle bir destek veya politika değişikliği AKP-MHP iktidarını (olumsuz yönde) etkilemez.
Ben, AKP-MHP ittifakının Türkiye’de iktidarı elinde tutacağını düşünüyorum. (Zira) Seçmen çoğunluğu, ülkenin medyatik bir faşizme kaymasını durdurabilir.”
Ülkemizdeki yazan-çizen özgürlükçü aydınların savunduğu görüşlere ters düşen öneri pek ciddiye alınmasa bile, Cumhuriyet okurlarının dikkatine sunmayı görev saydım. Çünkü Türkiyeli yazarlar, çoğunlukla Polanyi’nin yorumuna bağlı kalarak, toplumun tepkisiz kalışından, yaklaşan felaketi görmeyişinden yakınır. Zürcher ise ‘Türk toplumu halinden memnun görünüyor’ diyor ve toplu bir tepki beklemiyor.
Nice ünlü olursa olsun, tarihçilerin kehanet ve tahminleri, sorgu ve eleştiriye açık olmalıdır. İlkin, koşullar değiştiğinde tepkiler de değişir. İkinci bir sorun, Osmanlı’daki ‘kapitülasyon’ haklarını Lozan’da yitiren Emperyalizm, bugün Türk ekonomisinin yaklaşık üçte-ikisine sahip olduktan sonra, haklarından kolayca vazgeçebilir mi? Son günlerde, küresel sermaye geldi milyonlar yatırdı, dolar kuru fırlayınca farkını alıp gitti. Üçüncü bir sorun, Batı’da yaşanan büyük tarihi devrimler; toplumların görece refah içinde olduğu dönemlerde gerçekleşti. Marie Antoinette’e atfedilen ‘Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler’ önerisi, amatörce bir yakıştırmadır. Paris halkı, kral ailesinin idamına seyirci kalmıştır. Son olarak, Zürcher, devlet varlığını askeri ve milli bir diktatörlük olarak görüyor. Kemal Paşa’nın kurduğu laik Cumhuriyetin 10. yıldönümündeki, “Yurtta barış, Dünyada barış!” önerisine hiç yer vermiyor. Oysa, sosyolojik açıdan, ‘Devlet, milletin hukuki şahsiyet (kişilik) kazanması olarak’ yorumlanır. Dağa taşa yazılan “Adalet mülkün temelidir!” bu yorumun Türkçesidir.

BOZKURT GÜVENÇ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları