Olaylar Ve Görüşler

‘Keşmir krizi’ üzerinden Avrasya’ya bakmak

23 Ağustos 2019 Cuma

Hatırlamakta fayda var: Birleşik Krallık, 1947’de Hindistan’dan çekilirken prenslikle yönetilen Keşmir’i Hindistan ya da Pakistan ile birleşme konusunda serbest bıraktı. Nüfusunun yüzde 95’i Müslüman olan Keşmir halkı, 1947’de Pakistan’a katılmaktan yana tutum takınsa da devrin prensi, Hindistan ile birleşmeye karar verdi. Karara, Keşmir halkı karşı çıktı. Pakistan ve Hindistan’ın bölgeye asker göndermesiyle taraflar, 1947’de ilk kez savaştı. İki ülke arasında aynı nedenle 1965 ve 1999’da da savaş çıktı. Yüzde 45’i Hindistan’ın, yüzde 35’i Pakistan’ın kontrolünde olan Keşmir’in yüzde 20’si ise Çin’in hâkimiyetinde bulunuyor. Hindistan, ele geçirdiği bölgeleri “Keşmir” eyaleti olarak ilhak etti. Pakistan ise kendi kontrolündeki Keşmir’e “Azad Keşmir (Bağımsız Keşmir)” ve “Gilgit Baltistan” olarak iki özerk bölge statüsü verdi. BMGK,1948’den itibaren aldığı kararlarla Keşmir’in askerden arındırılmasını ve geleceğinin halkoyuyla belirlenmesini öngördü. Hindistan, halkoylamasına sıcak bakmazken, Pakistan ise BMGK kararlarının uygulanmasını istiyordu.

Hindistan’ın hamlesi
Hindistan, yarım asırdan uzun süredir Keşmir’e ayrıcalık tanıyan anayasanın 370. maddesini pazartesi günü iptal ederek bölgenin özel statülü yapısını ortadan kaldırdı, bölgede telefon ve internet erişimini de engelledi. Hindistan’da Keşmir’i iki birlik toprağına ayıran “Keşmir’in Yeniden Yapılandırılması Teklifi”, önce federal parlamentonun üst kanadı Rajya Sabha’da (Eyaletler Meclisi) daha sonra da federal parlamentonun alt kanadı Lok Sabha’da (Halk Meclisi) kabul edilmişti. Bu noktadan sonra ise Keşmir’de geniş çaplı protesto gösterileri başlayacaktır. Son derece yüksek yoğunluklu ve kanlı çatışmaların yaşanacağı bir sürece girilme ihtimali de çok yüksek.
Pakistan kurulduğu günden bugüne, daima Türkiye’nin kara gün dostu olmuştur. Bu gerçeği hiç unutmamamız gerek. Zira, Dışişleri Bakanımız sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun “Yeniden Asya” açılımını ilan etmesinin ardından, Pakistan gibi Asya’nın mihenk taşı olan, değerli bir dost-müttefik ülkenin, Keşmir’de kriz yaşaması, bizim açımızdan da riskli bir durumdur. Çünkü yeni kademeli havza politikasını Asya üzerine kurgulayan devletimizin, bu coğrafyada iki kadim dostu vardır: Kazakistan ve Pakistan. Bu iki ülkenin güvenlik sorunu yaşaması demek, bizim yeni havza politikamızın da çıkmaza girmesi demektir.

Kazakistan’ın tavrı
Kazakistan’ın iki ülke arasındaki askeri ve siyasi durum nedeniyle endişe duyduğunu belirtip açık, yapıcı, siyasi ve diplomatik diyaloğun mevcut krizden çıkmanın tek etkili ve kabul edilir yolu olduğunu vurgulaması da, Keşmir krizinin çözümü açısından çok önemli ve sağlıklı bir yaklaşım içeriyor. Zira bölgedeki diğer kadim dostumuz olan Kazak devleti, öncelikle bölgesel ve küresel güvenliğin temel çıkarlarından yola çıkarak, durumun daha da tırmanmasının engellenmesi amacıyla tarafları sağduyulu olmaya ve uluslararası hukuk normlarına uymaya çağırıyor.
Şu anda Pakistan ordusu yüksek seviyede alarma geçmişken, Hindistan’ın yapacağı en ufak bir tahrik veya kışkırtma, tahmin edilenden de büyük bir sonuca neden olabilir. Velhasıl, Pasifik’te çok tehlikeli ve yıkıcı bir çatışma başlar. Bu yüksek yoğunluklu çatışma tüm Avrasya bölgesine sıçrayabilir. Nihayetinde kaybeden yine Avrasya toplumları olacaktır. Asya kıtası olacaktır. Unutmadan şunu da belirteyim: Çin Dışişleri de, yaptığı açıklamada Hindistan’ı kınarken, Yeni Delhi yönetiminin yapacağı en mantıklı hareket, Keşmir’de hak iddiası bulunmaktan vazgeçmek, bu bölgenin tamamen Pakistan’a ait olduğunu kabul etmektir.

Pakistan’ın önemi
Pakistan, Asya’da bir enerji koridoru durumundadır. Bu sayede, önümüzdeki yeni dönemde bölge dışı güçlerin söz konusu sorunları maniple etmelerinin önüne geçilmesi önemlidir. Dolayısıyla Pakistan kendi öz dinamiklerini yakalayabilir ve arzu edilen istikrara kavuşursa, ABD veya Çin’e yanaşmak zorunda kalmayacaktır. Bir diğer ifadeyle, bir dış güçten tehdit algılamayacak derecede güçlü olacağından dolayı, algıladıkları tehditler için ne ABD’yi ne de Çin’i bir dengeleme aracı olarak kullanmasına gerek kalmayacaktır.

Umut Berhan Şen
Analist-Yazar



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları