Olaylar Ve Görüşler

Kerbela: Müslümanların büyük utancı

18 Eylül 2019 Çarşamba

Kerbela, İslam tarihinde en kanlı, en vahşi ve en utanılası bir savaşın yapıldığı yerin adıdır. Halife Ömer’in Suriye Valiliği’ne atadığı Ebu Süfyan’ın oğlu Muaviye, akrabası da olan Halife Osman’ı etkileyerek mensubu bulunduğu Emevi ailesinden pek çok kimseyi bürokraside önemli yerlere getirtti ve Osman’ın öldürülmesinden de Hz. Ali’yi sorumlu tuttu. Bu, bir tertip ve iftiraydı. Çünkü Ali, Osman’ın ölümüne engel olmak isteyenlerin ve şehadetine üzülenlerin başında geliyordu. Muaviye’nin amacı ise, böyle bir yalan ve bahaneye sığınarak Ali ile kendi arasındaki uyuşmazlığı oğlu Yezid ile Ali’nin oğlu Hüseyin’e devreden, Cemel Savaşı’yla başlayıp Sıffin ve Kerbela’yla devam eden bir süreçte yüce peygamberin temiz neslini hile, gaddarlık ve vahşet yöntemleriyle ortadan kaldırmak ve hilafeti babadan oğula geçen bir monarşiye dönüştürmekti, bunu da başardı. Hz. Ali’nin hilafetine genele yakın bir görüş birliği oluşmasına karşın Muaviye’nin başlattığı ve oğlu Yezid’in sürdürdüğü hilafet kavgası özü itibarıyla siyasi bir nitelik taşıdığı halde, olay dinsel bir görüntüye büründürülerek İslaminanç sistematiği planında çeşitli ekollerin doğmasına zemin yaratarak günümüze kadar uzanan ayrılıklara neden olmakla kalmamış, Müslümanların vicdanlarında 14. yüzyılın kapatamadığı derin sosyal yaralar açmıştır. Başta Atatürk, Cumhuriyeti kuran kadroların devletin çağdaş yasalarla yönetilmesi, inançların ise devlet düzenine müdahale etmeksizin kendi dünyasında özgür, bağımsız, engelsiz olmasını hukuki sistemlere bağlamışlardır: “laiklik.”

Hz. Hüseyin’in yazgısı
Hz. Hüseyin’in Yezid’in hilafetini kabul etmediğini öğrenen Küfeliler kendisine biat etmek üzere peygamber torununu davet ettiler. Abdullah bin Abbas, Küfe halkının babası Ali’ye yaptıklarını hatırlatarak Hz. Hüseyin’e “Sözüne güvenilmeyen bu insanların, davetini ciddiye almamasını ve Küfe’ye gitmemesini” tavsiye etmiş ise de, Hüseyin bu öğüdü dikkate almadı. Ailesi ve 70 kadar taraftarıyla Küfe’ye doğru ilerlerken şair Ferezdak ile karşılaşan Hüseyin, ona Küfe’deki ortamı sordu. Ferezdak’ın “Halkın kalbi seninle ama kılıcı Beni Ümeyye -Emeviler- ile” demesi de Hüseyin’i kararından caydıramadı, buna ancak yazgı denebilir. Küfe valisi Ubeydullah Yezid’in talimatı gereği bin kişilik bir kuvvetle kafileyi izletiyordu. Hüseyin’in Kerbela’ya ulaştığını öğrenince sarp yerlere konumlanmasının engellenmesi, susuz ve savunmasız bir yere yönlendirilmeleri talimatını verdi ve Rey valisine de emrindeki kuvvetlerle Hüseyin’in üstüne yürüyüp işi bitirmesini söyledi. Tam da bu sırada, döneklik ve kalleşliğin tarihine çok iğrenç bir yenisi eklendi. Şöyle ki, Hüseyin’i Küfe’ye davet edenlerin başında gelen Amr bin Haccac, Hüseyin’in kafilesinin su ile bağlantısını kesti. İşin vahametini fark eden Hüseyin savaşa başlamadan önce Yezid cephesinin önde gelenlerine “Küfelilerin davetiyle geldiğini 18 binin üstünde biat verenlerin sözlerinden caydıklarını” gerekçe göstererek “Bu nedenle bırakın dönüp gideyim.” teklifini Yezid’in vali ve komutanları aralarında tartıştıktan sonra reddettiler.

1339 yıldır yanan ateş
Güçlü ve donanımlı Yezid ordusunun karşısında Hz. Hüseyin safında sadece 23 süvari ve 40 piyade (bazı rivayetlere göre bu sayı daha da az) bulunuyordu. Sinan bin Enes en Nehai (Allah’ın laneti üzerine olsun) cehennem sıcağından ve susuzluktan bitkin düşen askerlerinin başında kahramanca vuruşan Hz. Hüseyin’e bir harbe saplayıp atından düşürdü, önce saçlarını sonra mübarek başını kesti (10 Muharrem 61 - 10 Ekim 680), oğlu Zeynel Abidin’i kılıçtan Ömer bin Sa’d kurtardı. Hüseyin’in kesik başı Şam’da Yezid’e iletildiğinde sahte üzüntü rolleri oynadığı kaynaklarda rivayet edilir. Kerbela şehitlerimizin naaşları ertesi gün Beni Esed mensuplarının ikamet ettiği Gadiriye köylülerince toprağa verildi. 1339 yıldır Alevisi-Sünnisi ile Müslümanların bağrında yanan bu ateşin küllenmemesinin temel nedeni; aslında siyasi nitelikli bir iktidar kavgasının topluma din ambalajıyla sunulmasıdır. Vatanına bağlılıkta ve Cumhuriyete sadakatte öncü olan Anadolu Aleviliği, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarının mevalisi durumundadır. Devlet aygıtının (bürokrasisinin) önemli hiçbir pozisyonunda kendisine yer bulamayışı yanında, Sünni inanç değil İslamın tümünü kapsayacak biçimde kurulduğu halde Diyanet İşleri Başkanlığı’nda da temsil edilmeyişi, Alevi-Muaviye kavgasının, Atatürk- AKP kavgası biçiminde sürdüğünü, bunun da dini ve milli birliğimiz için riskler taşıdığını vurgulamak isterim. İktidar 17 yıldan bu yana İhvancı ve Muaviyeci bir çizgide halk iradesiyle kendisinin sorumluluk duygusuna ve siyasi namusuna emanet edilen Cumhuriyet’le büyük bir kavga içinde ise de, kaybedecek olan Cumhuriyet değil AKP’dir. Bu politika eşyanın tabiatına aykırı olup, sular ebediyen tersine akıtılamaz.

“Düştü Hüseyin atından
Şehid-i Kerbela’ya.
Cibril, yetiş haber ver
Sultan-ı Enbiya’ya.”

A. Gani Aşık
E. Müftü / Kayseri CHP Mv.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları