Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
İsrail, Bölge ve Türkiye - Prof. Dr. Mithat BAYDUR
İsrail, alışkanlık haline getirdiği düzenli Mescid-i Aksa baskın ve saldırılarına bir yenisini daha
ekledi.
1967’deki Doğu Kudüs işgalinin yıldönümünün, bu yıl ramazan ayının 28. gününe
denk gelmesi sebebiyle, fanatik Yahudi gruplar öncülüğünde bir baskın düzenlendi.
Hep söylenildiği
gibi her 3 semavi din açısından fevkalade ruhani, uhrevi ve tarihi önemi olan Mescid-i Aksa, İslam âlemi için de tartışılmaz bir önem arz etmektedir. Orası, İslam âleminin
ilk kıblesidir…
Orası,
avlusunda bulunan Kubbet-üs Sahra’dan Hz. Peygamber’in göğe yükseldiğine inanılan bir mekândır…
İsrail’in tüm
dünyada infial yaratan (her ne kadar infial yaratsa da artık sıradanlaşmış
cılız tepkiler dikkat çekmez
oldu) bu saldırısını, siyasi iklime dayalı olarak zaman ve mekân
koordinatlarında incelemek gerekir.
BU KALKIŞMANIN İÇ VE DIŞ DİNAMİKLERİ
Önce dış
dinamiklerden başlayalım: İsrail, Biden göreve gelmeden önce Mısır ve Ürdün ile Abraham/İbrahim Anlaşması adı
verilen saldırmazlık anlaşması imzaladı. Trump döneminde,
ABD’nin İsrail’deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararının
ardından, bu hamleye BAE ve Bahreyn’den de destek geldi. (Aslında, içinde Avusturya, Sırbistan, Çekya
ve Macaristan gibi Orta Avrupa ve Balkan ülkelerinin de bulunduğu 31 ülke, bu ABD hamlesini destekledi.)
İsrail’in bölgedeki
bu çevreleme hareketi, Batı
Şeria ve Golan Tepeleri konusunda manevra alanını oldukça genişletti. Kaldı ki İsrail’in bu tür
eylemleri sonrası genelde ilk tepkiyi veren ülkelerden Lübnan, büyük bir iç
kargaşa ve siyasi krizin ortasında. Suriye, 10 yıldır büyük bir iç savaş
yaşıyor ve territoryal bütünlüğünü kurtarmaya çalışıyor. İran, Trump sonrası Biden yönetimi ile üzerindeki ambargoyu kaldırıp dış dünyaya entegrasyon çabası içinde. Türkiye ise göstermesi gereken tepkiyi göstermekle beraber, bölgesel ve Doğu Akdeniz’deki yalnızlığı
giderebilme muradıyla, Mısır ve Suudi Arabistan ile yeniden diyalog
hamlelerinde yakalandı…
Dış politika her ne kadar pragmatik, faydacı perspektifler içerse de belli ilkeler üzerine bina
edilmesi gerekir. Bu itibarla, Türkiye’nin tepkisi önemlidir. (Her ne kadar siyasi pratikler içinde bir sonuç getirmese de…)
Dışişleri Bakanımız, “Kuru
kınamalarla olmaz, ümmet aksiyon bekliyor” diyor. Kuşkusuz, “Hangi ümmet” diye sormak gerekiyor. Ümmet denilen kesimin bir kısmı ABD-İsrail ekseninde, diğerleri de
radikal ve cihatçı İslamcıları kendi içlerinden temizlemek istiyor.
NETANYAHU ZORDA
İç dinamikler açısından bazı önemli parametreler var. İsrail son
2 senede 4 seçim gördü. Netanyahu son seçimde 30 sandalye kazandı. Oysa
hükümet için 61 sandalye gerekiyor. Netanyahu, hükümeti diğer sağ partilerle kurmak istedi.
Dolayısıyla bu tür sert ve irredantist (soy, ırk kökenli siyasi anlayış) hareketlerin hem
Netanyahu’nun yolsuzluk dosyalarının unutulacağı hem de muhafazakâr ve sağcı
Yahudi seçmenler içinde bir konsolidasyon sağlayacağı
hesap ediliyor olabilir.
Ancak şunu da söylemeliyiz
ki Filistin hareketi, 60’lı ve 70’li yıllarda dünya sol hareketinin, protest
eylemlerin ve “ne ABD ne
SSCB” diyenlerin, antiemperyalist cenahların referans merkeziydi, ilgi
odağıydı. Oysa özellikle
SSCB’nin dağılması sonrası, Filistin meselesi İslamcı ideolojiyle özdeş görüldü. (Bugün için de öyle)
KÖTÜ
POLİTİKANIN SONUCU
Hamas, bir dönem
terör örgütü olarak görüldü. Seçimlere girmesiyle bir miktar meşruiyet kazansa da El-Kaide ve IŞİD türü radikal, cihatçı
İslamcı hareketlerin yarattığı eylemler, global düzeyde İslamcı yaklaşımların
mahkûm edilmesine sebep oldu.
Türkiye de Suriye ve Libya’da iç savaşa müdahil olması,
oluşturduğu siyasal perspektifin bir sonucu olarak bazı cihatçı gruplarla
işbirliği içinde olması sebebiyle bugün Filistin
meselesinde artık etkisini hissettiremeyen bir aktör durumunda.
Aşırı militarize olan bir dış politika dili ve Hamas da dahil olmak üzere aşırı İslamcı grupların hamiliği, Türkiye’yi bölgede bir arabulucu rolünden de mahrum bırakıyor. Kim bilir, belki Filistinliler de Türkiye’den çok şey beklemiyorlardır... Zira tazminatlarını beğenmeyen Mavi Marmara mağdurları seslerini yükseltince “Giderken, bana mı sordunuz?” denildi.
Dış politikada, hem yanınızdaki hem de karşınızdaki ülkeler “Her konuda anlaşamıyoruz” deseler
de size güven duyuyorlarsa bu etkili ülkesiniz demektir.
PROF. DR. MİTHAT
BAYDUR
İSTANBUL OKAN ÜNİVERSİTESİ
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
- Karga videosu sosyal medyada viral olmuştu!
- Öğretmenlik meslek kanunu taslağı...
- Atatürk'ün kullandığı parfümden üretti!
- Minikler Cumhuriyet'in ilanını gazete dağıtarak duyurdu
- Şok İddialar! Oktan Keleş: TUSAŞ Saldırısının Arkasında
- Bu kadarı pes! Çöp evden 10 kamyon çöp çıktı
- Prof. Dr. İlber Ortaylı'dan Antalya'ya turizm eleştirisi
En Çok Okunan Haberler
- Futbolda pis kokular yükseliyor
- Son seçim anketinde çarpıcı sonuç!
- TÜPRAŞ'ta patlama: 12 kişi yaralandı
- 'Erdoğan bize göre tek seçenektir'
- CHP’de çelişen başkanlara uyarı
- Hekimlerin istifaları hızlandı
- 'Erdoğan ömür boyu Cumhurbaşkanı olacak diye...'
- Beyoğlu'ndaki cinsel saldırı dehşetinde yeni gelişme
- Türkiye'de bir sağlık skandalı daha!
- Napoli'den Galatasaray'a Osimhen yanıtı!