Olaylar Ve Görüşler

Hukuksuzlukta yeni perde - Dr. Mehmet Ruşen GÜLTEKİN

29 Temmuz 2022 Cuma

İstanbul Sözleşmesi’nin varoluş amacını biliyoruz. İstanbul Sözleşmesi, Nahide Opuz’un, kendisine şiddet uygulayan kocasını, ilgili makamlara tam 36 kez şikâyet etmesine rağmen, onu koru(ya)mayan devlete karşı hakkını araması sonucu ortaya çıkmış bir sözleşmedir. AHİM tarafından Nahide Opuz davasında verilen karar, gerekli başvurulara karşın tedbir almaması nedeniyle, bir devletin mahkûm olduğu ilk karardır.

KARARIN İPTALİ

Türkiye, 2021’de kadına karşı ve aile içi şiddetten arınmış bir Avrupa yaratmayı hedefleyerek oluşturulan bir “uluslararası insan hakları ürünü” olan sözleşmeden, tartışmalı şekilde Cumhurbaşkanlığı kararıyla ayrılmıştır. Anayasamıza göre bir yasayla onaylanması uygun bulunan bir sözleşmenin, yine aynı şekilde sonlandırılması zorunludur. Yani “tek imzayla” sözleşmeden çıkılamaz.

200 kadar insan ve kadın hakları örgütü bu hukuksuzluğa başkaldırdı. “Yetmez ama evet” değil, “Hayır, hukuksuzluğa hayır” dedi. Yasal yollara başvurdu. Bu yasal yol, Danıştay başvurusuydu. Danıştay tetkik hâkimi ve Danıştay savcıları, “Cumhurbaşkanlığı kararı, iptal edilmeli” dediler. Ama Danıştay 10. Dairesi’ndeki bir başkan ve iki üye, iptal talebini reddetti. Peki, Danıştay’ın ret kararı yerinde mi?

Danıştay, yine cumhurbaşkanı tarafından çıkarılan 9 no’lu kararnameyle cumhurbaşkanının sözleşmeden çıkma yetkisi olduğunu, ayrıca iç hukukumuzda bulunan 6284 sayılı yasanın (Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine ilişkin Yasa) zaten yeterli olduğunu kararında yazdı. Objektif hukuk açısından 6284 sayılı yasanın ana dayanağının İstanbul Sözleşmesi olduğunu görmedi. Türkiye’de 2010-2019 yılları arasında kadın cinayetlerinin düşüş gösterdiği tek yılın, sözleşmenin imzalandığı yıl olan 2011 yılı olduğunu görmezden geldi. 

Böylece partili cumhurbaşkanının üye atamalarıyla Danıştay’ı siyasallaştırdığı eleştirileri ete kemiğe bürünmüş oldu. Bundan 20 yıl önce de Danıştay 10. Dairesi vardı ve Tüpraş’ın özelleştirilmesi gibi idarenin hukuksuz işlemlerinde devreye girerek işlemi iptal edip halkın çıkarını koruyabiliyordu.

‘FERMAN’ NİTELİĞİNDE

Bu karar, ülkemizde cumhurbaşkanının sözü üstüne söz söylenmeyeceğini gösterdi. Daha kötüsü, davada davalı olarak bulunan Cumhurbaşkanlığı Milletlerarası Antlaşmalar Daire Başkanlığı, savunmasında “Cumhurbaşkanlığı kararlarına karşı yargı yolu kapalıdır” diyebildi. Bu, Türkiye’nin 1961 Anayasası’yla terk ettiği, “hükümet tasarrufu teorisi”dir, “İdarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolu açıktır” anayasal kuralına da aykırıdır. Ancak davalı Cumhurbaşkanlığı, neredeyse Cumhurbaşkanlığı kararlarının “ferman” niteliğinde olduğunu savunabildi. İçler acısı bir durumdur. 

Sözleşmeden çıkıldığında, kadın katilleri “iyi ki çıkıldı” açıklamaları yaptılar. Sözleşmeden çıkıldığından bu yana, yaklaşık 500 kadın öldürüldü. Acaba sözleşmeden çıkılmasının kadın cinayetlerindeki artışta etkisi yok mu? Vardır elbette.

DR. MEHMET RUŞEN GÜLTEKİN

AVUKAT



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları