Olaylar Ve Görüşler

Gezi güneşine tanıklık

09 Haziran 2016 Perşembe

Son yıllarda demokrasiye, hukuka, özel yaşama, özgürlüğe,
barışa, basına vs. büyük darbeler vuruldu. Vücutta oluşan
sinsi kanserin ilkin anlaşılamaması gibi bu darbeleri
de aymazlar ya görmüyor ya görmek istemiyor.

Buna karşılık duyarlı, aydın insanlar ağır sonuçlar doğuracak yanlışları önceden fark ettiklerinden ne pahasına olursa olsun yapılanlara karşı durmaktan çekinmezler. Kendi çıkarları için uğraşanlar ile buna izin vermek istemeyenlerin çatışmasına bu yüzden zaman zaman tanık oluruz. Üç yıl önce demokrasiden yana olanlarla, özgürlükleri, halkın yaşam alanlarını ele geçirmek isteyenlerin çatışmasına Gezi’de tanık olduğumuz gibi.
Asıl mesele…
Gezi şöleninden ders almak zorunda kalanların “mesele üç-beş ağaç değildi” sözü doğru ancak eksik. Çünkü mesele, yalnızca üç- beş ağacın değil, yüzlercesinin kesilerek parkı rantçıların beton mağazalarına dönüştürmesine engel olmaktı. Bununla birlikte insanların ne söyleyeceğine, ne giyeceğine, kaç çocuk yapacağına kimsenin karışamayacağını; topluma ait olan meydanlar, parklar ve ağaçlarla ilgili kararlarları yine toplumun kendisinin alacağını; birilerinin seçilmiş olmasının onlara her şeyi yapma hakkını vermediğini; bazılarının çıkarları uğruna yasalara, çevrenin korunmasına aykırı uygulamalarına halkın göz yummayacağını öğretme meselesiydi söz konusu olan.
Gezi’de şahit olunanlar
Bir yanda güzelliklerin diğer yanda ise gücünü hukuksuz kullananların olduğu yerde nerede durulmalıydı? Umutsuzluğa kapılıp zulümler görmezden mi gelinmeliydi yoksa bir şeyler yapılabilir miydi? Bu soruları kendilerine soranlar yanıtını Gezi’deki eylemleriyle dünyada örneği görülmemiş bir görkemle verdiler. Ne mutlu bana ki milyonlarca insandan biri olarak orada ben de vardım. Şairin sözünü değiştirerek o günleri “Neler gördü şu gönül söylesem efsane olur” diye özetleyebilirim. Orada Kubilay’ın, Hasan Tahsin’in, Şerife Bacı’nın, Pir Sultan’ın, Mustafa Kemal’in, Şeyh Bedrettin’in torunlarının karanlığa karşı isyanını gördüm. Ayrı anlayışların, ırkların, dinlerin, renklerin kardeşliğini gördüm. Yardımlaşmanın, paylaşmanın güzelliğini, davranışlara sinen inceliği gördüm. Hepsinin gözlerindeki ışıltıyı, aydınlık günlere inanan kararlı bakışları gördüm. Yurdumuzun zeki, yaratıcı, mizah gücü yüksek gençlerinin varlığına tanık oldum. Özgürlük tutkusunu onlarla birlikte ben de duydum. Güzel bir kitabı okumak, güzel bir filmi izlemek, güzel bir türküyü dinlemek gibiydi orada geçen zaman.
Cesur insanlar
Kendi çıkarlarını toplumun çıkarlarından üstün tutanlar, paradan, makamdan, zorbalıktan yana olanlar var olduğu sürece; emekten, özgürlükten, çevreden, barıştan, insandan yana olanların “Gezi ruhu” da sürekli var olacaktır. Bir ülkeyi büyük yapan onun yüzölçümü, parasal durumu, yolları ya da köprüleri değildir. Ülkeleri yücelten, eğitimli, duyarlı ve cesur insanların varlığıdır. Acıyla yoğrulan bu topraklar, o elleri öpülesi analar ve babalar, Ali İsmail’ler, Berkin’ler, Ethem’ler, Abdullah Cömert’ler gibi nice değerli evladı yetiştirmiştir. Bu ülke karanlığı bu saygın evlatlarının güneşiyle yok edecektir.
Yazımı edebiyatımızın devlerinden Melih Cevdet Anday’ın “Telgrafhane” adlı şiiriyle bitirmek isterim. Bu şiir onlarca yıl önce yazılmasına karşın, içinde gençlerin, öğrencilerin, sanatçıların, gazetecilerin, bilim insanlarının da olduğu Gezi’nin milyonlarca kahramanını çok iyi anlatır.
Telgrafhane
Uyuyamayacaksın / Memleketin hali / Seni seslerle uyandıracak / Oturup yazacaksın /Çünkü sen artık o sen değilsin / Sen şimdi ıssız bir telgrafhane gibisin / Durmadan sesler alacak / Sesler vereceksin / Uyuyamayacaksın / Düzelmeden memleketin hali / Düzelmeden dünyanın hali / Gözüne uyku giremez ki... / Uyumayacaksın / Bir sis çanı gibi gecenin içinde / Ta gün ışıyıncaya kadar / Vakur metin sade / Çalacaksın. (Melih Cevdet Anday/ 1952)

ALİ TURGAY KARAYEL
Yazar



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları