Olaylar Ve Görüşler

Gezi davası - Dr. Enver KUMBASAR

11 Ağustos 2023 Cuma

“Taksim Gezi Parkı’nda yeşilin büyük ölçüde ortadan kaldırılarak yapılaşmaya yol açılacağından kaygılananların, ağaçların kesilmesine başlanması üzerine, 27.05.2013 tarihinde başta Gezi Parkı ve çevresinde başlayan, oradan tüm İstanbul’a ve oradan da ülkenin birçok yerleşim yerine yayılan barışçıl protesto gösterileri yapıldığı, gösterilerin yaygınlaşması ve kitleselleşmesi üzerine kolluk kuvvetlerince çoğunlukla orantısız güç kullanılarak bastırılmaya çalışıldığı, o sırada birçok ölüm ve çok sayıda yaralanmalara sebebiyet verildiği, çok geniş bir yelpazede hak ihlalleri yaşandığı, bu durumun yeni protestoları tetiklediği…”

Yukarıdaki yazı bir mahkeme kararından alınmıştır. Hukuk derneği yöneticisi olan sanık avukatların gezi olaylarındaki hak ihlallerini protesto amacıyla adliye önünde toplanmaları, 2911 sayılı yasaya muhalefet olarak nitelendirilerek İstanbul Anadolu Adliyesi 15. Asliye Ceza Mahkemesi’nde açılan davada (2014/15 Esas) mahkeme, eylemin anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nce güvence altına alınan toplantı, gösteri ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirerek beraat kararı vermiştir.

ANAYASAL HAK

İstanbul Taksim’de Gezi Parkı çevresinde başlayan, İstanbul’un diğer bölgelerine, oradan da milyonlarca yurttaşın katılımıyla bütün Türkiye’ye yayılan ve günlerce süren protestolar kamuoyunun önemli bir kesimince “Gezi Olayları”, “Gezi Direnişi”, resmi makamlarca ise “kalkışma” olarak nitelendirilmiş, sözü geçen mahkemenin kesinleşmiş kararıyla bir bütün olarak “barışçıl gösteri” ve dolayısıyla anayasal bir hakkın kullanılması olarak değerlendirilmiştir.

Gezi olayları nedeniyle açılan birçok ceza davası beraatla sonuçlanmasına karşın, çok az davada mahkûmiyet kararı verilmiştir. Kamuoyunca yakından takip edilen davada iş insanı Osman Kavala’nın Gezi olaylarındaki sorumluluğu mahkemece “kalkışma” (Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek) olarak nitelendirilmiş ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmıştır. Aynı davada avukat Can Atalay ve arkadaşları ise çeşitli süreli hapis cezalarına çarptırılmış ve duruşmada tutuklanmışlardır. Kararlar oyçokluğuyla alınmıştır. Dava Yargıtay aşamasındadır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı dosyaya (3. Ceza Dairesi) sunduğu tebliğnamede Gezi olaylarını “kalkışma” olarak nitelemiş ve biri dışında tüm sanıklar hakkındaki mahkûmiyet kararlarının onanmasını talep etmiştir. Nihai kararı yüksek mahkeme verecektir.

‘AKTİVİST YARGI’

Ülkemizde yargı dönem dönem yürütme organının (hükümet) ya da başkaca güç odaklarının güdümünde verdiği kararlarla “aktivist yargı” görünümü sergilemiştir. Yakın zaman önce görülen “Ergenekon”, “Balyoz”, “Casusluk” olarak adlandırılan davalarda, sonradan beraat eden sanıkların haksız yere yıllarca cezaevlerinde tutularak mağdur edilmeleri bu durumun en açık örnekleridir.

Anayasada hukuk devleti, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı bir ilke olarak yer almış olmakla birlikte, yargının yönetimine ilişkin düzenleme bu ilkeyi anlamsız hale getirmiştir. Özellikle cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçildikten sonra yeniden oluşturulan Hâkimler Savcılar Kurulu mevcut yapısı ve uygulamalarıyla (kurul başkanı adalet bakanı, üyelerinin büyük çoğunluğu doğrudan ve dolaylı yöntemlerle partili cumhurbaşkanı tarafından seçilmekte) yargı bağımsızlığı ilkesini hayata geçirmekten uzak bir görüntü çizmektedir. Tartışılan mahkeme kararları bunun en açık örnekleridir. Diğer bir gösterge ise toplumda yargıya olan güvenin gittikçe azalmasıdır.

“Gezi davası” gibi yargı tarihinde mutlaka yerini alacak bir davada yüksek mahkemeden beklenen, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkeleri ile uyumlu, vicdani bir kararın verilmesidir. Anayasanın emrettiği husus da tam budur (Anayasa m.138).

DR. ENVER KUMBASAR

YARGIÇLAR SENDİKASI GENEL SEKRETERİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları