Olaylar Ve Görüşler

‘Eyy adalet!’ deme zamanı

05 Mart 2016 Cumartesi

Stefan Zwaig, Almanya’da faşizmin yarattığı faciayı anlattığı “Dünün Dünyası” adlı kitabında; “Hitler’in kazandığı asıl şeytanca zafer, arkası gelmeyen aşırılıklarıyla her tür hukuk anlayışını köreltmesidir” saptamasında bulunur.

Türkiye’de bugün; muhafazakâr, milliyetçi İslamcı, otoriter bir yönetim anlayışının giderek daha katı bir tek adam rejimine dönüştüğü ve hukukun köreltilmesinin de ötesinde, “bir kenara bırakılmış olduğu” siyasal bir ortamda bulunuyoruz. Bu siyasal ortamda; şiddet ideolojik, hegemonik bir iktidar aracı olarak halkın her kesimi üzerinde yaygın ve sınırsız şekilde uygulanıyor. Tarihsel önyargılar günümüz politik, felsefi, etnik, dinsel, cinsel aidiyetler ile birleştirilerek, herkese yönelebilen bir nefret söylemine, linç şeklinde nefret suçlarına dönüşüyor.
Ötekileştirme ve ayrımcılığın halkı kutuplaştırdığı bu siyasal ve toplumsal koşullarda, “hukukla ahlak bağlantısını kuran değer” olarak “adalet”, ne anlama geliyor? Adalet, tarih boyunca en çok tartışılan kavramlardan biri. Çünkü kavram, hem etik ve hem hukuksal bir değer yargısı taşıyor ve bu yargılar çağa göre değişiyor.
Günümüzde adalet; Amartiya Sen’in getirdiği bakış açısıyla, sosyal adalet anlamında “eşitlik” olarak kabul ediliyor. “İnsanlar arasında, hak ve özgülükler, güç ve olanaklar, gelir ve refah ile özsaygının eşit şekilde dağıtılması ve kişilerin kapasiteleri arasındaki eşitsizliklerin giderilmesi için gerekenlerin yapılması” olarak tanımlanıyor.

Ölçü kalktı
Ahlak, vicdan, hak, hukuk ve haklılıkla ilişkili bir durum olarak görülüyor. “Hakkın ve hukukun gerçekleşmesi, yerini bulması” bağlamında adalet, Vecdi Aral Hocamızın dediği gibi; “hukukun (amacı olarak) çatışan çıkarlar arasında bir değerlendirme yaparken, bunlardan bazılarını diğerlerine üstün tutarken temel aldığı ölçüdür. Toplumsal yaşamın çerçevesini oluşturmaya yönelik, ahlaki bir ölçü.” Yaşadığımız koşullarda bu ölçü, ortadan kalkmış durumda.

Tartışmalı kararlar
Yasal bir dayanağı olmayan sokağa çıkma yasakları, yaygın olarak uygulanmaya devam ediyor. Yaşam hakkına, kişi güvenliği ve dokunulmazlığına yönelik ağır insan hakları ihlalleri sürüyor. Bunların failleri cezasız bırakılıyor. Düşüncesini açıklayan herkes yargılanıyor. Özel yetkili ağır ceza mahkemeleri ve sulh ceza hâkimlikleri tarafsız olduğu tartışmalı kararlar veriyor, talimat niteliğinde hedef göstermelerle yargılamalar yapılıyor.
IŞİD’e tır’larla silah taşındığını belgeleriyle ortaya koyan Can Dündar ve Erdem Gül hukuki niteliği olmayan iddianamelerle, iki kez ağırlaştırılmış müebbet ceza istemiyle yargılanıyor. Roboski, Reyhanlı, Soma, Suruç Diyarbakır, Ankara ve Sultanahmet katliamlarına ilişkin yayın yasağı getiriliyor, soruşturma, kovuşturmalarda gizlilik kararları veriliyor.

Etkin soruşturma yok
Katliamlara, polis kurşunuyla ve uğradığı şiddet sonucunda yaşamını kaybeden Dilek Doğan, Berkin Elvan, Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz vd. davalarında etkin bir soruşturma yapılmıyor, failler tutuksuz yargılanıyor, davalar mağdurların ve kamuoyunun gözetimi ve bilgisinden uzak şehirlerdeki adliyelere taşınıyor. Hayatı boyunca mağdurların, ezilenlerin yanında olmuş Tahir Elçi de, “Çocuklar ölüyor, sessiz kalmayın!” diyen Ayşe Öğretmen de, barış isteyen “Bu Suça Ortak Olmayacağız!” diyen akademisyenler de, Bursaspor’a karşı kazandığı galibiyeti halka adayan ve “Barış istiyorum” diyen sporcu da baskının, nefret söyleminin kurbanı oluyor.
Türkiye, bağımsız bir kuruluş olan World Justice Project’in (Dünya Adalet Projesi) 2015 Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde 102 ülke arasında 80. sırada; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru sayısında 8450 başvuruyla Ukrayna ve Rusya’nın ardından üçüncü sırada ve işçi cinayetlerinde Avrupa’da birinci, dünyada üçüncü sırada olmaya devam ediyor.

Geç olmadan!
Tamamen yetkin, adil bir dünya olamayacağına inanabiliriz. Ancak, ülkemizde ve dünyada var olan adaletsizliklere ilişkin olarak, insanlarda ortak bir algı oluşturabileceğimize ve bu algının düzeltilebilir/ çaresi bulunabilir nitelikteki adaletsizlikleri ortadan kaldırma yönünde bizleri harekete geçirecek bir güce dönüşeceğine inanmalıyız. Daha da geç olmadan ‘Eyyy Adalet!’ deme zamanı.

Yard. Doç. Dr. NEVAL OĞAN BALKIZ
Hukukçu /Akademisyen



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları