Olaylar Ve Görüşler

Emekçilerin, aydınların, yurtseverlerin ‘Doktor’u

11 Ekim 2019 Cuma

YAZAR:Şenol Çarık
Gazeteci-yazar

Liberal virüs’ten korunmak için Hikmet Kıvılcımlı’yı ısrarla okumak...

“Korku, hiçbir hastalığa ilaç değildir. Bilakis her illetin başı korkudur.
Vatan aşkını söylemekten korkar hale gelmektense, ölmek daha iyidir!”
Bu sözün sahibidir Dr. Hikmet Kıvılcımlı.
Türkiye’nin kendine has niteliklerini saptamak için büyük çaba sarf eden, Osmanlı’nın ve Türk toplumunun yapısını ayrıntılı biçimde inceleyen bir isim. Derin bir fikir hazinesi.
Aynı zamanda Aydın’da Yörük Ali Efe çetesinde direnişe katılan, daha 17 yaşında Köyceğiz Kuvayı Milliye Kumandanı olarak emperyalist işgale karşı Kurtuluş Savaşı’na katılıp düşmana silah çeken, bağımsızlık savaşının gönüllü bir neferi... 1920’lerden itibaren TKP’nin en aktif üye ve yöneticilerinden, bir tıp doktoru. Fikri çalışmanın yanında zamana müdahale eden, mücadeleci, teşkilatçı bir eylem adamı...
Takvim yaprakları 11 Ekim’i gösteriyor. Tam 47 yıl önce bugün, 12 Mart’tan hemen sonra Sıkıyönetim Komutanlığı’nca arandığı için, kanserle savaşmasına rağmen, çıkmak zorunda kaldığı yurtdışında, Belgrad’da yaşama veda etmiştir.
Ölümünün üzerinden bunca zaman geçmiş bir ismi böyle önemli ve değerli kılan nedir?
Hâkim görüşün aksine; ideolojiye, tarihsel birikime, tarihsel gelişimi diyalektik bir biçimde kavrama ve analize daha fazla ihtiyaç olduğu bu günlerde ilk başvurulacak kişi Hikmet Kıvılcımlı’dır.
Yanıtları çoğaltabiliriz... Olayların gidişatını anlamak için insanlığın ve coğrafyamızın orijinalitesine dönüp, onu kavrama gerekliliği diyebiliriz. İşte, Kıvılcımlı’yı eskimeyen bir yeni olarak güncel kılan, basmakalıp söz ve sloganlar ötesine taşıyan, çalışmalarında uyguladığı bilimsel metodolojidir, kendisinin de içerisinde yer aldığı toplumun gerçekliğine ulaşma çabasıdır ve bu gerçekliğe ilişkin çıkarımlarda bulunmaktır.
Ayağı bu topraklardadır, yerlidir; mukadderatına tek bir yabancıyı dahi karıştırmayan...
Sadece çeviri eserlerden faydalanıp, onları yeniden analiz etmek, bugüne uyarlamak yerine bizzat orijinal eserleri incelemiştir. 22.5 yılını cezaevinde geçirmesine rağmen kendisi bizzat çeviriler yapmış, dış basını takip etmiş, Marksizmi Türkiye topraklarına uygun hale getirmiştir.

Çünkü, en özgün isim o’dur!
Üniversiteye çevirdiği zindanlarda Antika Tarihi inceleyip, bu tarihin genel gidişi kanunlarını ortaya koymuştur. Tarihi bir bilim olarak anlama ve kavrayışın kitabını; “Tarih Tezi”ni yazmıştır. İnsanlık tarihini, toplumları incelediği bu çalışma “anıt” bir eserdir. Meseleleri, kapitalizmin gidişatındaki anlamı, ülkenin gidişatındaki yeri açısından ele alır. 1930’lardan itibaren ortaya koymaya çalıştığı bir tarih anlayışının çabasıdır.
Kadın meselesini, dinin Türk toplumuna etkilerini ele almıştır. Sosyalizm ile din arasındaki bağlantıyı kurma yolunda hayli çaba harcamıştır. Kimi çevreler ona “Müslüman komünist” demektedir.
1967’deki ünlü “Kızıl Bekçiler” yazısıyla sosyalist ülkelerdeki revizyonizmi, geri dönüşü görmüştür.
Ülkemiz mücadele ve düşün tarihine, hem pratiğiyle hem de verdiği onca eserle damgasını vurmuş olan Kıvılcımlı’nın hak ettiği ölçüde okunmadığını, dolayısıyla da tartışılmadığını üzülerek belirtmekte fayda var.
Bugün solun siyasal açmazları ve örgütsel dağınıklığının yarattığı ideolojik-politik bulanıklık ortamında, sol liberalizm entelektüel hegemonyasını “sınıf” yerine “kimlik”, “emperyalizmle mücadele” yerine ‘küreselleşme’ye teslimiyetle kurmuş ve yaygınlaştırmıştır.
Virüs gibi yayılan “sol liberalizm”in yeni jargonu bol “sivilleşme”yle hâkim kılınmaya çalışılmıştır. Maalesef bu süreç, ekonomik ve siyasal dönüşümle birlikte daha liberal hal alan bir kısım solun aslında muhafazakârlığa eklemlenmesine ve gerici bir hal almasına yol açmıştır.
Türkiye’nin ilerici birikiminin bir kısmının unuttuğu, bazılarının liberal virüsten etkilendikleri için anlamak istemedikleri şeyleri Kıvılcımlı’nın ömrünü verdiği ve ilmek ilmek okuduğu külliyatı ve mücadelesi şahsında bir kez daha hatırlatmakta fayda olduğu düşüncesindeyim.
Evet, bunlar ideolojik netliktir, emperyalizme karşı mücadeledir, sınıftan yana tavır almaktır, emekten, eşitlikten yana olmaktır, bağımsızlığa, Cumhuriyete sahip çıkmaktır...
En çok da vicdanlı, ayağı bu topraklara basan yüreklere umutla vicdanlı yürekleredir bu çağrı!
Her anı mücadeleyle dolu teorik ve pratik birikiminden süzülen bir düşün hazinesi, devrimci bir miras bırakmıştır bizlere. Eserlerini okuma, inceleme ve kavramanın önemi bugün bir kez daha ortaya çıkıyor. Kıvılcımlı elden ele okunmalıdır, incelenmelidir. Tabulaştırmadan, özümseyip çıkarımlarda bulunarak ve bugüne de uyarlayarak...
Selam olsun emekçilerin, aydınların, yurtseverlerin, antiemperyalistlerin “Doktor”una...

Cumhuriyet Bayramı nedir
“Bunu, bize en iyi özetleyen kişi, Cumhuriyet’in ölümsüz kurucusudur.
Mustafa Kemal, Türkiye’nin yüzyıllardan beri iki büyük kahredici gücü, iki büyük lanetleme gücü ezdiğini haykırdığı gün, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin gönderine ilk Cumhuriyet bayrağını çekmişti.
Bu iki kahredici, lanetleme, baş belası güç neydi?
Mustafa Kemal’e göre; birisi emperyalizm, öteki saltanattı...”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları