Olaylar Ve Görüşler

Elveda mektup

30 Aralık 2018 Pazar

İçeriği ne olursa olsun, ince bir hüzün, bir sessizlik taşıyan, ustan çok yüreğin ürettiği, hep yolunu gözlediğimiz, elimize aldığımızda sevinçten ürperdiğimiz, özlediğimiz kişiyi sanki bize getiren kâğıttan kelebek...
Mektup... Bir dost ya da sevgili mektubu...
Durgun, içten bir sevinçle zarfı açıp bir sevdiğimizin, bir dostumuzun eline değmiş, onun yazdıklarıyla dolmuş bir kâğıdı okumak, onun sessiz konuşmasını içimize akıtırcasına dinlemek, bunun yanı sıra, aramızdaki uzaklığı ilk kez algılamışçasına eşşiz güzellikte bir hüznü duymak, küçük de olsa ışıl ışıl bir mutluluktur elbet.

‘Tavsiye mektubu’
Mektup bu mu yalnızca?
Dost ya da sevgili mektubundan, en yakınlarımızın mektubundan başka mektup yok mu? Var tabi, “tehdit mektubu”, “tavsiye mektubu”, “rica mektubu”, “ticari mektup”, “şikâyet mektubu” vb. Ama ne ki, mektup denince, bir ucu sevgiye, özleme değecek muhakkak, böylesi geliyor insanın aklına en çok; içimizi ısıtır gibi olacak, bu dünyada bir başımıza olmadığımızı duyumsayacağız, yüreğimizin bir yerinde yaşama sevinci gibi bir şeyin kamaştığını algılayacağız, çiçekler yağacak üstümüze sanki.
Hepimizin boğulmuş günleri vardır, kuşkusuz; ne yapacağımızı, hangi dala uzanacağımızı bilmediğimiz saatlerimiz; birden bu mektuplarla ışır içimiz işte, bambaşka oluruz; yaşamın katranı silinir gözlerimizden bir anda. Yazılı bir kağıt parçasının büyüsü değil de nedir bu? Gelmediği günler acıyla kavrulduğumuz, yanımızdakilerin mektup sevinci karşısında adeta dünyaya küstüğümüz, mektup beklemeyi bir meslek haline getirdiğimiz askerlik ya da hapisane günlerinin mektuplarını, o ağır “hicran”ların dindiricilerini düşünün bir de siz...
Yazdığımız ilk mektup kimeydi, bilir miyiz? Ne zaman, nerede? İlk geçliğimizin tatlı sarhoşluğuyla bir sevgiliye yazılmıştı belki de. En olgun, en bilgin kişilerin mektuplarında bile nice saçmalıklar görüldüğüne göre –başıboş bir alandır çünkü mektup, çok saçmalanır- neler saçmalamışızdır kim bilir, ne ince inciler döktürmüşüzdür!

Aileden mektup
Ya aldığımız ilk mektup?
Hadi o da küçücükken, çok uzaklarda bir yatılı okuldayken, anamızdan-babamızdan ya da kardeşimizden aldığımız mektup olsun; okulun taş duvarları arasına evimizin sıcaklığını getiren, yenisi gelene dek her gün birkaç kez okuduğumuz, belki de bizi ağlatan çocuk yalnızlığımızda.
İnsanoğlunun en önemli yaratılarından biri olan, kim ne derse desin, yaşamın şiirini coşturan mektuba n’oldu şu son yıllarda? Neden onu değil de, çığlık çığlığa öten telefon seslerini, genel ağ (internet) iletilerini bekliyor insanlar daha çok?
Neden eskisi gibi sokak aralarında sık görülmüyor postacılar? Yanıtı belli bunların tabi; telefon, tıpkıbasım (faks), genel ağ (internet) yaygınlaşınca birden, posta kartlarında, çeşitli ülkelerin posta pullarında o hep gördüğümüz , gagasında mektup taşıyan ak güvercin ağır bir yara aldı kanadından, uçamıyor.
Gerçek şu ki, yıllardır o çok alıştığımız, çok sevdiğimiz mektuba, o sevgi uçurtmasına elveda diyeceğimiz günlerdeyiz artık.  

İrfan Yalçın



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları