Olaylar Ve Görüşler

Dünyanın yarısı kadınların ama...

08 Mart 2016 Salı

Eski bir Çin atasözüne göre gökyüzünün yarısı kadınlarındır. Yani kadın ile erkek eşittir. Yani feminizm bir gerekliliktir. Çoğu insanın inandığının aksine feminizm ırkçı, lezbiyen ve politik bir hareket değil, kadın ve erkeklerin eşit haklardan yararlanması gerektiğini savunan bir görüştür.

Birleşmiş Milletler’in bu yılki Dünya Kadınlar Günü teması İngilizceden “Yıl 2030, Dünya 50-50: Cinsiyet eşitliğinde adım adım ileri” diye çevrilebilecek bir slogan. Bu sloganın umut verici olmasının yanı sıra umutsuzluğa sürükleyen bir tarafı da var, bu da eski Çin atasözünün 2030’a kadar hâlâ gerçekleştirilemeyecek olması.

Geleceğe umutla bakmak güzel ve olması gereken bir olgudur. Ancak kadınların önümüzdeki 14 yıl boyunca mücadeleye devam edecek olması, bu sürenin sonunda ise erkeklerle eşit konuma geleceklerinin hiçbir garantisi olmaması belki de BM’yi yeni tarihler hedeflemeye götürecek.

Daha 14 yıl var

Daha önümüzde 14 yıl var ama bugün Türkiye ve bazı coğrafyalara baktığımızda kadınların yaşadıkları ortamdan hiç de hoşnut olmadıklarını görebiliriz. Türkiye’de kadına yönelik şiddet, tecavüz ve cinayetler gündemden hiç düşmüyor. Bu gündemden başımızı kaldırıp kadınların diğer sorunlarını, örneğin “cam tavan” kavramını, yani kariyerlerinde üst düzeye ulaşmada karşılarına çıkan belirsiz engelleri tartışmaya fırsat dahi bulamıyoruz.

İnsanlık dışı!

Yine de yaşadığımız coğrafyada bazı insanlık dışı hayatlara şahit olmamak da bir şans. Sınır komşumuzdan başlayacak olursak, savaştan kaçan kadın, erkek, çocuk, bebek Suriyeli mülteciler ve onların dramı dünyayı sarsmakta. Kaçış sırasında doğuran, bebeklerini besleyemeyen ve kucaklarında onları kaybeden kadınlar görüyoruz. Daha doğuya gidersek, o zaman da sefaletin insan ticareti ve fuhuşla oluşturduğu kombinasyondan yürekleri parçalayan hayatlar ortaya çıkıyor. Evlerinden çeşitli vaatlerle kaçırılarak fuhuş batakhanelerinde demir sopalarla dövülerek, gözleri bile kör edilerek ve müşterilerine mutlu gözüksün diye uyuşturucu verilerek çalıştırılan gencecik kızlar bunlar.

Kadın kurbanlar

Hindistan, Tayland, Kamboçya gibi Asya ülkelerinde yaşıyor bu kurbanlar. Hamile kaldıklarında doğurmaları için teşvik ediliyorlar çünkü bebekleri potansiyel birer seks kölesi ya da uşak olacak. Ancak bu kızların bebeklerine anne sütü vermeleri engelleniyor çünkü müşterileri süt dolu göğüs tercih etmiyor. Ayrıca bu kızlara formları bozulmasın diye fazla yemek verilmiyor. Çoğu her gün 10 saat ve üzerinde çalışıyor. Kaçma ihtimaline karşı tüm gün giysisiz tutulan kızlar var. Öte yandan Ortadoğu’nun ve Afrika’nın Müslüman coğrafyasında kadın sünneti hâlâ son derece yaygın, bu kızların sakat kalması ve hatta ölmesi pahasına.

BM’nin raporuna göre bu coğrafyadaki 29 ülkede şu anda yaşamakta olan 133 milyon kadın sünnetli. Bebek ve anne ölümünün en fazla oduğu coğrafya ise Sahra altı Afrika. Hâlâ 1000 çocuktan 92’si doğum sırasında ölüyor. Dünya genelinde doğumda ölen annelerin yüzde 66’sı yine bu coğrafyadan.

Peki, ya Batı?

Aslında kadınların sorunları öylesine çok ki. Batılı kadınların iş dünyasında erkeklerle olan rekabeti yukarıdaki sorunların yanında sorunmuş gibi görünmeyebilir kimilerine. Kadınların erkeklerle eşit insan haklarından yararlanmasını istemek ve bunu başarabilmek belki saydığımız sorunların bir kısmını önleyebilir. İşte bu nedenle feminizmi desteklemeli ve içselleştirmeliyiz.

Kadın liderler

Amerikan başkanlık seçimlerine çok az bir süre kaldı. Belki de dünyanın süper gücü 20 Ocak 2017’den itibaren bir kadın tarafından yönetilecek. Yine Ocak 2017’de BM’nin yeni genel sekreteri bir kadın olabilir. Nasrettin Hoca damdan düşünce, doktor yerine benzer deneyimi olan yani halinden anlayacak birinin çağrılmasını istemiş. Kim bilir, belki de kadın liderler kadınların halinden anlayıp sorunlarını daha etkin bir şekilde çözebilecekler. Dayanın kadınlar, 2030 çok yakın.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları