Olaylar Ve Görüşler

Dün, bugün, yarın

20 Temmuz 2016 Çarşamba

Rivayet şöyle... ABD ve Çin eski dışişleri bakanları Kissinger ve Chou en Lai diplomatik bir resepsiyonda. Kissinger meslektaşına Fransız Devrimi hakkında düşüncelerini sorar. Chou en Lai’ın cevabı, “Cevap vermek için henüz erken.”
Bu da Fransız devriminden.
Kadınlar, ön saflarda erkeklerle birlikte ülkelerine saldıran düşmana karşı dövüşmüş. Ellerinde mızraklar, burjuvalara saldırmış, Devrimden üç yıl sonra onlara ihtiyaç kalmadığına karar veren rejim kadınları ordudan atmış. Yola koyulup evlerine dönmeleri için ellerine tutuşturulan beş on kuruş parayla sefalete sürüklenmişler.
Bu örneklerle aklımda bıraktığı izi paylaşmak istedim o kadar. Yoksa yazdıktan sonra hemen farkettim ki, iki örnek de, ilk okuyuşumuzda aklımıza gelmeyecek anlamlar taşıyor. “Dış işleri Bakanları” tabirinde içselleştirdiğimiz bir saygınlık var. Oysa yargılanmamışlar olsalar bile, Kissinger, Endonezya, Şili, Kamboçya gibi ülkelerdeki kıyımların, arka plandaki mimarı olarak, insanlığa karşı suç işlemiş olduğu ithamının altından bugüne kadar kalkabilmiş değil. Aradan kırk yıla yakın zaman geçmesine rağmen, tutuklanabilirim endişesiyle yurdu dışına çıkmaktan korkmakta.
Chou en Lai onlarca yıl süren bir korku rejiminin bakanı. Görevi icabı, belki 100 milyona yakın yurttaşının katledildiği bir rejimin yurtdışında sözcüsü. Kimileri için olumlu çağrışımı olan Fransız Devrimi? Her devrim ve darbe gibi vahşetin önde geleni. “Haydi vatandaşlar sıklaştırın safları, silahları kapın! Yürüyün ki şu alçakların kanlarıyla toprağımız sulansın,” sözleriyle günümüzde hâlâ Fransızların en son geçen hafta terörizme karşı sığındıkları milli marşları.
Saygınlıklarıyla şiddeti kamufle eden simgelerimizin, idealler atfettiğimiz kelimelerimizin, onları kullananların tutsaklarıyız hepimiz. Bizler için kâh devrim tapılası olmuş kah devlet. Tarihimiz böyle.


Bugün?
Tarihin küllerinde kıvılcım arayanlar, geçmiş eylemlerin taklidinde kendilerini kuklalaştıranlar, geleceğin belirsizliğinin korkusunda cepheleştikleri siperlerinde şiddet dili ezberindeler.
Geçmiş ve geleceğin kâh harmanladığı kâh birbirine teğet geçtiği bir dönemden geçiyoruz. Dünya güçlerinin çıkarlarının aymazlığında, bölgemizde geçmiş asırların feodal ve dini aidiyetlikleriyle 19. yüzyıl ulus devlet değerleri birbirleriyle çatışırken, tarihin akışına sırtlarını dönmekte. Diğer yanda ‘Arap Baharı’yla ilk kendisini duyuran 21. yüzyılın yeni genç insanına, egemen düzen çaresizliğinin şaşkınlığı ve şiddetiyle bakıyor. Bugünlerde olduğu gibi sessiz kaldığında onu görmezden gelirken, asırlık alışkanlıklarının taraflaşmasında tökezliyor.


‘Direnmek istiyorum’
Ötekileştirerek değil, yabancılaşarak bakıyorum günüme. En son, göçlerin, darbelerin tetiklediği, savaşanların bizlere barış kelimesini unutturduğu şiddet ve tahammülsüzlük bana yaklaştıkça, bu kadarı da olamaz dediğim olaylar karşısında ne yapabilirimin çaresizliğine direnmek istiyorum.
Bir an için, tarihin havanda su dövmesini yansıtan acı ve şiddet dolu günlük manşetlerden uzaklaşıp günümüze mümkün en geniş perspektiften bakalım...


Dünya kabuk değiştiriyor
Roma’nın son günlerini çağrıştıran benden sonra tufan kapitalizminin çöküşünün, yeni bir düzeninin doğum sancılarını yaşıyoruz. Türümüzün ilk Afrika’dan yola çıktığından 70.000 küsur yıllık tarihinde ilk kez gençlerin konumu değişti.
Yaşlı otoritesi sallantıda. On binlerce yıl boyunca, avcı toplayıcı döneminde, tarım düzeninde, zanaat ve sanayiinin eğitim düzeninde gençler yaşlılardan öğrendi. Şimdi onlar yeni teknolojileri gençlerden öğreniyorlar. Usta çırak ilişkisi tersyüz oldu. Demografik ilişkiler hiyerarşisi tersine dönmekte. Çağdaş kuşaklar, tepeden inmeci ideolojilerin müritleri, parti gençlik kollarının kuklaları, bildik dinlerin kulları değil.

Evrensel değerler
Gençlerin, kendilerini örgütleyip seferber ettiği bir dünyada yaşamaya başladık. Bu da türümüzün tarihinde ilk kez. Çıkar peşinde değiller. Kışkırtılıp nice kurban veren geçmiş kuşakların tecrübelerine duyarlılar. Siyasete değil evrensel değerlere öncelik veriyorlar. Marşlarla yürümüyor, gülmesini biliyorlar. Dikey değil yatay ilişkiler ağında örgütleniyorlar. Barış için savaş değil, savaşlara rağmen barış diyorlar.
Türkiye’de, Amerika’da, Asya’da, Afrika’da ve Avrupa’da özellikle terör gündemine odaklanmamız, bizi bataklıkta döğüşenlerin âleminde sersemletiyor, duyarsızlaştırıyor, edilgenleştiriyor.
Dünü teslim ettik.
Bugün boyun eğiyoruz.
Oyun bitiyor.
Aynı dilin, aynı kelimelerin, aynı düşüncelerin sınırlarını aşmanın eşiğindeyiz.

GÜNDÜZ VASSAF



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları