Olaylar Ve Görüşler

Devlet adamı olmak - Av. Erol Ertuğrul

20 Şubat 2024 Salı

Charles de Gaulle Fransa’nın asker kökenli cumhurbaşkanıdır. 1958- 1969 yılları arasında Fransa’da cumhurbaşkanlığı yapmıştır. Görevi sırasında basın özgürlüğü, radyo ve televizyon yayınları konusunda baskı uygulamış, aydınların ağır tepkileri ile karşılaşmıştır. 1968’de de Gaulle’ün bu baskılarına karşı Paris’te üniversite öğrencileri ayaklanmışlar, yönetime karşı tepkiler günlerce sürmüş, polisle karşı karşıya gelinmiş, ancak tek bir kişi bile yaşamını yitirmemiştir. Bu özgürlük dalgası Fransa’dan tüm Avrupa ülkelerine yayılmıştır. De Gaulle, 1968 olaylarından sonra yapılan genel seçimleri kazanmış olmasına karşın bu olaylardan etkilenerek görevinden çekilmiştir. Ünlü Fransız düşünür Jean Paul Sartre varoluşçuluğun savunucusudur.

‘SARTRE FRANSA’NIN TA KENDİSİDİR’

Dostoyevski’nin “Her insan, herkes karşısında her şeyden sorumludur” sözünü ilke edinmiştir. Sartre, de Gaulle’ün baskıcı yönetimine karşı çıkmış, onu eleştirmiştir. De Gaulle kendisini aklamak için Sartre’a mektuplar yazmıştır. Sartre’a bir mektubunda “değerli üstadım” diye seslenir. Sartre yanıtında, de Gaulle’ü alaya alır ve ona “Bana yalnızca kaldırım kafelerinin garsonları üstadım derler” der. De Gaulle’ün yakınındaki görevliler “Sartre size nasıl böyle yazabilir, siz ki Fransa’nın ta kendisisiniz” derler. De Gaulle’ün yanıtı ise örnek niteliktedir: “Mösyö Sartre da Fransa’nın ta kendisidir.”

Fransa’da altmış yıl önce yaşanmış bu olay, devlet adamlığının nasıl olması gerektiği konusunda çarpıcı bir örnektir. Devlet adamı eleştirilere katlanır. Karşı görüşte olanlara değer verir. Onların vatanseverliklerinden kuşku duymaz. Kendi yanlışlarını kabul eder. Devlet adamı, ülkenin beyin gücünün yurtdışına çıkmasına çanak tutmaz. “Gidiyorlarsa gitsinler” demez. Devlet adamı milli eğitimin tarikat ve cemaatlerin eline bırakılmasına göz yummaz.

GEZİ DİRENİŞİ

İmamlar okullarda ders veriyor, ilkokul çocukları camilere götürülüyor. Laikliğe aykırı bu girişimlerin ülkemize hiçbir yararı yoktur. Büyük şehirlerimizde şeriat gösterileri yapılıyor, Erdoğan şeriata sahip çıkıyor. Gezi olayları sırasında polis şiddeti ile yaşamını yitirmiş gençlerimiz için “Onlar polise şiddet uygularken öldüler” diyor. Şiddet uygulayan polisleri övüp “Sizler destan yazdınız” diyor. Gezi’yi desteklemiş yazarların, ele geçirdiği yargı ile en ağır cezalara çarptırılmalarını sağlıyor. Gezi Erdoğan’ın korkularını oluşturuyor çünkü Gezi bir halk direnişiydi.

Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararların tüm idari ve yargı kurumlarını bağladığı bir anayasa kuralıdır. Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararlar Yargıtay tarafından uygulanmıyor. Böylece yargıya duyulan güven yok oluyor. AYM kararına karşın Can Atalay’ın milletvekilliği düşürüldü. Tüm bunlar Erdoğan’ın istekleri doğrultusunda gerçekleşti. Erdoğan “AYM kararlarını içime sindiremiyorum” diyor.

FETÖ’cü yargıçların karara bağladığı 28 Şubat adı ile yürütülmüş olan davalar sonucunda yaşam boyu hapis cezası ile cezalandırılan Cumhuriyetin ordusunun kahraman generalleri cezaevindeler. 28 Şubat kararları bugünler gelmesin diye alınmıştı. Yasal olan bu kararları bir darbe saymak hiçbir hukuk kuralı ile açıklanamaz. Çeşitli hastalıkları bulunan bu generallerin verilmiş sağlık raporları uyarınca salıverilmeleri gerekirken cumhurbaşkanı bu kararları aylardır imzalamıyor. Gerici, şeriatçı sanıkların salıverilmeleri yolundaki kararlar imzalanırken kin ve öç alma duyguları ile Cumhuriyetin ordusunun generalleri salıverilmiyorlar. Tarih ve gelecek kuşaklar bu haksızlığı unutmayacaktır.

EMPERYALİZMİN SÖMÜRÜSÜ

Devlet adamı, dün dediğinin bugün tersini yapmaz. Depremin yıldönümünde “Merkezle yerel uyumlu olmazsa hizmet gelmez, Hatay’a geldi mi” demez.

Erzincan’da, madende dokuz işçimiz toprak altında kaldılar. Onlar emperyalizmin kurbanlarıdır. Bu olayda topraklarımızın siyanür ile zehirlendiği, doğanın yok edildiği, maden şirketinin milyonlarca dolarlık vergi borcunun silindiği görülüyor. Emperyalizmin sömürüsü sürüyor. Anadolu toprakları yabancı maden şirketleri ve onların yerli işbirlikçilerine teslim edilmiş durumda. Çıkarılan altın yurtdışına götürülüyor. Uygar hiçbir ülkede artık siyanürle altın çıkarılmıyor.

Erdoğan, George Orwell’ın 1984 kitabındaki büyük ağabey gibi her şeyi gözetliyor ve her şeye baskı kurarak o karar veriyor. Devlet adamı ülkesinin laik ve demokratik bir hukuk devleti olduğunu unutarak dindar ve kindar bir kuşak yetiştirmeye çalışmaz. Eğitimi, kültürü ortada olduğu halde, kendisini her şeyi bilen sanmaz. Devlet adamı, siyasi kişilerin seçim kazanmış olsalar bile belirli bir dönem için ülkeyi yönetme yetkisi aldıklarını unutmaz. Bu yetkiyi ülkenin yönetim biçimini kendi bağnaz düşüncelerine göre değiştirmeye kalkarak kullanmaz. Kurtuluş Savaşı’nı kazanan ve Cumhuriyeti kuran kuşakları karalamaya çalışmaz. Kurtuluş Savaşı’na ve Cumhuriyet devrimlerine karşı çıkmış gerici yobazlara sahip çıkmaz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları