Olaylar Ve Görüşler

Cumhurbaşkanlığı kararnameleri - Av. Dr. Mehmet Ruşen GÜLTEKİN

01 Eylül 2022 Perşembe

2017 yılında yapılan anayasa değişikliği ile hayatımıza giren cumhurbaşkanlığı kararnamesi (CBK), anayasanın 104. maddesinin 13. fıkrasında düzenlenmiştir. Bu maddede özetle, cumhurbaşkanının yürütme yetkisine ilişkin konularda kararname çıkarabileceği; özellikle temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle, siyasi haklar ve ödevlere ilişkin kararname çıkaramayacağı vurgulanmıştır.

YETKİ GASPI

18/08/2022 tarihli Resmi Gazete’de (RG) anayasa mahkemesinin iki kararı yayımlandı. Cumhurbaşkanı, kararname ile, 13/10/2020 tarihinde Sanayileşme İcra Komitesi ve 29/6/2021 tarihinde Fiyat İstikrarı Komitesi kurmuştu. Anılan kararnamelerin anayasaya aykırılığı sebebiyle CHP milletvekilleri kararnamelerin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdular.

Anayasanın 106. maddesine göre “Bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri ve yetkileri, teşkilat yapısı ile merkez ve taşra teşkilatlarının kurulması cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenir”. Oysa her iki komite kamu tüzel kişiliği bulunmayan idari birimlerdir. Bu sebeple CBK ile kurulamazdı. Bu sebeple Anayasa Mahkemesi her iki komiteyi de iptal etti. Çünkü yeni bir idari organ kurmak ancak ve ancak yasama organı tarafından, yani TBMM tarafından, yasa çıkarılarak yapılabilirdi. 

Peki bu kadar açık olarak anayasaya aykırı CBK’ler neden çıkıyor? Bunu Cumhurbaşkanlığı’nın CBK’lere bakış açısında görebiliriz. Örneğin Danıştay’da görülen İstanbul Sözleşmesi konulu davada Cumhurbaşkanlığı ilginç bir savunma yaptı. Bu savunmada açıkça “Cumhurbaşkanının işlemlerine karşı yargı yolu kapalıdır” dedi. Yani 1961 Anayasası ile terk edilen hükümet tasarrufu teorisine dayandı. Bu bile aslında cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile neyin arzulandığını, “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır” şeklindeki ana ilkenin terk edilmek istendiğini bize gösterdi.

ÇÖZÜM

Türk hukukunda bir kanun, kararname veya yönetmelik çıkarılmadan önce onu denetleyebilecek kurum bulunmamaktadır. Türkiye’de bir ön (a priori) denetim yapılmamaktadır. Bizim modelimizde sonradan (a posteriori) denetim söz konusudur. Fransa gibi ülkelerde anayasa mahkemeleri -Fransa’da Anayasa Konseyi- bu işleve sahiptir. Oysa bizim sistemimizde kanun çıkarıldıktan sonra, belirli sayıda milletvekilleri, cumhurbaşkanı, en çok oy almış siyasi parti veya bir vatandaş -yargılaması esnasında- Anayasa Mahkemesi’ne başvurduğunda anayasaya uygunluk denetimi yapılır. Bu sürece kadar anayasa maddesi, yasa, yönetmelik, kararname hukuk sisteminde yerini almaya devam eder. Uygulama alanı bulur. Anayasa Mahkemesi eğer iptal kararı verirse bu durumda da bu karar geriye yürümez. Yani siz bu maddenin size uygulandığını ama bunun anayasaya aykırı olduğunu iddia ederek -istisnaları mevcuttur- tekrar yargılama isteyemezsiniz. 

Yaşanan sorunların giderilmesi için bir ön denetim mekanizmasının getirilmesi şarttır. Aksi halde gündemde olan bu iki kararname gibi daha çok mağduriyet oluşacak, daha çok hukuksuzluk baş gösterecektir. 

Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi’nin kararları ile zaten ölü doğmuş olan cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin bir başka eksiğine daha tanık olduk.

AV. DR. MEHMET RUŞEN GÜLTEKİN



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları