Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’?
Yeni sistem “kolektif sorumluluk”tan “Cumhurbaşkanı’nın sorumluluğu”na geçiş ve Cumhurbaşkanı’nın parti başkanı olabilmesi ile sınırlı değil. Milletin, ülkelerin, şahıslara kendini unutacak ve kaptıracak kadar bağlanmasının iyi neticeler doğurmadığını tarihi tecrübeler göstermektedir.
Türkiye Cumhuriyeti, en ağır sorunlarla karşı karşıya olduğu bir dönemin içinden geçmektedir. Sorunların başında; ekonomik sorunlar, eğitim ve öğretimdeki sıkıntılar, başta komşu ülkelerle olmak üzere dış ilişkilerde yaşanılan ciddi problemler ve terörle mücadele gelmektedir.
Bütün bu sorunlar yetmiyormuş gibi, toplumun neredeyse her konuda ikiye bölünmüş olması yaşanılan sorunları daha da ağırlaştırmaktadır.
Sorunlara daha kolay çözüm bulacağı şekliyle tanıtılan ve savunulan “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” 16 Nisan 2017’de düzenlenen referandumda, biraz da tartışmalı olarak, yüzde 51.4 oranında “evet” oyuyla kabul edildi.
16 Nisan 2017 referandumundan önce yayımlanan “Sorunlarla Yüzleşmek” adlı kitapta getirilmek istenilen sisteme ilişkin olarak şu tespitler yapılmıştı: “Nedenlerinin açıkça ortaya konulmadığı, ani kararlarla Türk siyasi hayatında, siyasal kültüründe böyle önemli değişikliklerin gerçekleştirilmesinin doğru olmadığı düşünülmektedir...
Anayasa değişiklik önerilerinin, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu sorunlara çözümler üretmekten ziyade, mevcut sorunları daha da artıracağından endişe duyulmaktadır.”
Parlamenter sistem en uygunu
Aradan iki yıldan fazla zaman geçti.
Bugün Türkiye’de, referandumda “evet” oyu verilmesini savunanlar veya en azından sessiz kalanlar da dahil olmak üzere çok kimse, bu anayasa değişikliği ile getirilen “siyasal sistem”in doğru olmadığını, en azından yetersiz olduğunu ve sorunlara çözüm getirmediğini tartışıyor, düşünüyor.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin fiili olarak uygulanmasına ise 24 Haziran 2018 seçimi sonrasında geçildi.
Uygulama birinci yılını doldurdu. Türkiye; ekonomide, dış politikada, iç politikada daha çalkantılı bir döneme girdi.
Neden böyle oldu?
Neredeyse 150 yıla yakın bir zamandır bu topraklarda parlamenter sistem uygulanmaktadır. Kesintilerle de olsa, Türkiye’nin 1876’dan beri sahip olduğu siyasal tecrübe, bize parlamenter sistemin Türkiye için daha uygun bir siyasal sistem olduğunu göstermektedir.
Türkiye’de özellikle 1946’dan itibaren siyasi partiler “siyasetin ana aktörü”dür. Dolayısıyla siyasi partilerin oluşturduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Meclis’in içinden çıkan, Meclis’e karşı sorumlu olan hükümetler “siyasetin ana güç odağı”nı oluşturmaktaydı.
Ortak sorumluluğun önemi
Bakanlar Kurulu’nda yer alan başbakan ve bakanların hepsinin “siyasi” ve “hukuki” sorumluluğu bulunmaktaydı. Bakanlar Kurulu’nun “ortak sorumluluğu” söz konusuydu.
Hükümet direktifi, hükümet tezkeresi, Bakanlar Kurulu Kararnamesi’nin bir bakan tarafından imzalanmaması bile o belgelerin oluşmasını engelleyebiliyordu. Bu düzen bize şunu gösteriyordu:
Konular, Bakanlar Kurulu’nda yetkili ve sorumlu bakanlar tarafından enine boyuna tartışılıyor ve alınan kararlar “kolektif” niteliğe sahip oluyordu.
Hükümetlerin Meclis içinden çıkması ve hükümetin Meclis’e karşı sorumlu oluşu, parlamenter sistemin en büyük özelliğiydi. Hükümetler güvenoyu alarak kurulduğu gibi, güvensizlik oylaması sonucu da düşürülebiliyordu. Dolayısıyla yasama, yürütme karşısında etkin bir “kontrol ve denetim” gücüne sahipti.
Anayasa değişikliği ile “Bakanlar Kurulu” ortadan kaldırılmıştır. Bakanlar, Cumhurbaşkanı tarafından görevlendirildiği gibi Cumhurbaşkanı tarafından da görevden alınabilmektedir. Bakanların TBMM’ye karşı sorumluluğu yoktur.
TBMM’nin bugün yürütme üzerinde sadece “Genel Görüşme”, “Meclis Araştırması” ve “Yazılı Soru Sorma” yetkisi vardır. Yeni sistem, özellikle “yürütme” açısından kolektif sorumluluktan Cumhurbaşkanı’nın sorumluluğuna geçmektedir.
Bakanların göreve gelişleri ve ayrılışları ile ABD’deki sistem arasında benzerlikler olduğunu ileri sürenler olabilir.
Önemli farklar
Evet, bazı benzerlikler vardır. Ama önemli farklar da bulunmaktadır.
Birincisi, ABD Başkanı kabine üyelerini ve üst düzey sivil ve asker görevlileri ancak Senato’nun onayıyla atayabilmektedir.
İkincisi, ABD Kongresi yürütme üzerindeki kontrol ve denetimini “daimi komiteler” ve onların “alt komiteleri” üzerinden yapmaktadır. Bu komiteler her türlü “araştırma” ve “soruşturma”yı yapmaya yetkilidir. Onun için Amerikan sisteminde komitelere “alt hükümetler” adı verilmektedir.
Örneğin, Senato’nun “Dış İlişkiler Komisyonu” Dışişleri Bakanını, “Silahlı Kuvvetler Komisyonu” Milli Savunma Bakanını komitelere davet ederek, günlerce sorgulayabilmektedir.
‘Başkan’ın korkulu rüyası
ABD Anayasası, “güçler ayrımı” ve “kontrol ve denge” prensip ve uygulamalarını çok kesin çizgilerle tayin etmiştir. Hatta bazen, başkanlara tanınan yürütme yetkilerinin Kongre’yle birlikte kullanılması öngörülmüştür. Örneğin, bakanların ve üst düzey sivil ve asker görevlilerin atanması gibi. Hele, ABD’de Kongre mali konularda adeta başkana korkulu rüyalar yaşatabilecek bir güce sahiptir.
Evet, ABD’deki başkanlık sistemi dünyada işleyen en iyi başkanlık sistemidir. Ama, bütün bunlara rağmen ABD’deki sistemin de yetersizlikleri olduğu bir gerçektir.
Diğer bir gerçek ise ABD’de anayasayı yapanların Kongre’yi, yani yasama organını devletin en dinamik organı, halkın sesi ve demokrasinin garantisi olarak düzenlemede gösterdikleri başarının aynısının, bugüne kadar başkanlık sistemi ile yönetilen diğer ülkelerde gösterilememiş olmasıdır.
Türkiye’de tarihsel gelişimin ve parlamenter sistem içinde siyasi partilerin ne kadar önemli rolü ve gücü olduğu ortadadır.
Toplum özellikle 1946’dan itibaren siyasal bilince ve siyasi parti kültürüne yakın olmaya başlamıştır. Diğer bir deyişle, toplum siyasileşmiştir. Türkiye’de siyasi partilerde çok ciddi boyutta “parti disiplini/lider hâkimiyeti” bulunmaktadır.
Cumhurbaşkanı’nın partisiyle olan ilişkisinin kesilmesi tartışması, Demokrat Parti’nin öncülüğünde 1946 yılından beri Türkiye’nin gündemine girmiştir.
Demokrat Parti’nin 7 Ocak 1947’de toplanan 1. Büyük Kongresi’nde “ana davalar” diye isimlendirilen konular tartışılmıştır. Ana davaların başında, Cumhurbaşkanlığı ile fiili parti başkanlığının ayrılması konusu gelmekteydi.
14 Mayıs 1950 günü yapılan seçimi Demokrat Parti kazandı. DP Başkanı Celal Bayar, Meclis tarafından Cumhurbaşkanı olarak seçildi. Cumhurbaşkanlığı’na seçilen Bayar, hemen DP Başkanlığı’ndan ayrıldı.
Asıl sorunlar
2017 referandumuna kadar, Cumhurbaşkanlarının partileriyle olan ilişkilerinin kesilmesine yönelik anayasal düzenleme sürdürüldü.
Yeni anayasa değişikliğiyle Cumhurbaş-kanı’nın partisiyle olan ilişkisinin kesilmesine yönelik düzenleme kaldırıldı. Sıkı ve katı parti disiplininin var olduğu, Siyasi Partiler Kanunu’na göre parti liderlerinin neredeyse mutlak güce ulaştığı bir durumda; “güçler ayrımı” ve “kontrol ve denge” sistemi ve Cumhurbaşkanı’nın “tarafsızlığı” nasıl sağlanabilir, nasıl korunabilir? Asıl sorulardan birisi de budur.
16 Nisan 2017 referandumu ile getirilen değişiklikler elbette bakanların görevlendirilmesi ve bakanların yetki ve sorumlulukları değişiklikleriyle, “kolektif sorumluluk”tan, “Cumhurbaşkanı’nın sorumluluğu”na geçiş ve Cumhurbaşkanı’nın parti başkanı olabilmesi ile sınırlı değil.
Ortada başka ciddi sorunlar da var.
Burada üzerinde durulmaya çalışılan asıl konu, yapılan anayasa değişiklikleri ile Türkiye’nin karşı karşıya olduğu sorunlara daha hızlı ve doğru çözümler bulunacağına yönelik beklentilerin bugüne kadar gerçekleşmemiş olmasıdır.
Son söz
Milletin, ülkelerin, şahıslara kendini unutacak ve kaptıracak kadar bağlanmasının iyi neticeler doğurmadığını tarihi tecrübeler göstermektedir.
İLKER BAŞBUĞ
26. Genelkurmay Başkanı
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
- Karga videosu sosyal medyada viral olmuştu!
- Öğretmenlik meslek kanunu taslağı...
- Atatürk'ün kullandığı parfümden üretti!
- Minikler Cumhuriyet'in ilanını gazete dağıtarak duyurdu
- Şok İddialar! Oktan Keleş: TUSAŞ Saldırısının Arkasında
- Bu kadarı pes! Çöp evden 10 kamyon çöp çıktı
En Çok Okunan Haberler
- Çok konuşulacak 'Berat Albayrak' iddiası
- Birinci girdiği mülakatta elendi: İntihar etti!
- 'Dilruba'dan Özgür Özel'e yanıt: 'Yuh, yalana gel'
- Narin davasında kan donduran ifadeler ortaya çıktı!
- Belediyelerden hastane adımı
- Özgür Özel'den 'ABB' açıklaması
- Nurseli İdiz aylık kazancını açıkladı!
- Kelepçeli burjuvanın duyulmayan çığlığı
- Özgür Özel'den canlı yayında kayyum tepkisi!
- ‘Yediniz, içtiniz, geldiniz’