Olaylar Ve Görüşler

Can Atalay’ın milletvekilliği - Bülent Serim

08 Ağustos 2024 Perşembe

Anayasa Mahkemesi (AYM)’nin Can Atalay’la ilgili son kararları yayımlandı. (RG: 1.8.2024) Bu kararlarda AYM’nin hak ihlali kararlarından sonra alınan Yargıtay ve buna dayalı TBMM kararlarının hukuk dışı olduğu ilan edildi. Bu durumda Can Atalay’ın milletvekilliği sürüyor. İrdeleyelim.

TBMM Genel Kurulu’nda, Yargıtay 3. CD’nin kararı okutularak Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürüldüğü açıklandı. Bu eylemde birçok hukuksal yanlış var. 

1) Yargıtay 3. CD’nin yaklaşık “mahkûmiyet kararı kesinleştikten sonra Anayasa Mahkemesi hak ihlali kararı veremez” savı, hem bireysel başvuru hakkının amacına hem de anayasal kurala aykırıdır.

BİREYSEL BAŞVURU

Yargı dahil bir kamu gücü tarafından, bir kişinin temel hak ve özgürlüklerinden biri ihlal edildiğinde “bireysel başvuru hakkı” doğmaktadır. Hak ihlali ilk derece mahkemesinde olacağı gibi istinaf ve/veya temyiz aşamasında da olabilir. Kesinleşmiş karardan sonra AYM’ce karar verilemeyeceği savı, bireysel başvuru hakkının anlaşılmadığını göstermekte ya da siyasal tercih nedeniyle böyle bir zorlayıcı yorum yapıldığını ortaya koymaktadır. Çünkü amaç dışında anayasadaki kural da çok açıktır. 148. maddeye göre, “hak ihlali” nedeniyle AYM’ye başvurulabilmesi için “olağan kanun yollarının tüketilmiş olması” şarttır. Yani esas olarak mahkûmiyet kararı kesinleştikten sonra ancak bireysel başvuru hakkı doğmaktadır.

Bu nedenle AYM’nin Can Atalay hakkında verdiği “hak ihlali” kararı tamamen anayasaya uygundur.

2) Anayasanın yine aynı maddesinde, “bireysel başvuruları karara bağlama” görev ve yetkisi AYM’ce verilmiştir. Anayasayla verilen bu yetki, bir “devlet yetkisi”dir.

Yargıtay ise anayasanın 154. maddesi uyarınca adli yargıda verilen kararların son inceleme, yani temyiz mercisidir. Anayasada Yargıtay’a bireysel başvuru konusunda hiçbir görev ve yetki verilmemiştir. Yargıtay 3. CD’nin AYM’ce verilen bir ihlal kararını irdelemesi ve bu konuda karar alması “yetki aşımı”, “yetki gaspı”dır.

Yetki gaspı yoluyla alınan yargı kararlarının sonucu çok ağırdır. Onun hukuk aleminde doğmadığını gösterir.

3) Anayasanın 6. maddesinde, “Hiç kimse veya organ kaynağını anayasadan almayan devlet yetkisi kullanamaz” denilmektedir. Anayasanın vermediği bir devlet yetkisini kullanarak, yani 6. madde ihlal edilerek alınan Yargıtay 3. CD kararı, bu yönden de hukuk alemine hiç doğmamış hükmündedir.

4) AYM’nin hak ihlali kararından sonra, Yargıtay 3. CD’nin Can Atalay hakkındaki kesinleşmiş mahkûmiyet kararı hükmünü yitirmiştir. 

Çünkü, anayasanın 148. maddesi uyarınca kabul edilen 6216 sayılı yasanın 50. maddesinde, AYM’ce, ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosyayı ilgili mahkemeye gönderme yetkisi verilmiştir. Bu durumda yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkemenin de AYM’nin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde karar vermesinin zorunlu olduğu belirtilmiştir.

AYM ihlal kararında, anayasaya ve Yyasaya uygun biçimde, 

- Yeniden yargılamaya başlama ve durma kararı verilmesi, 

- Mahkûmiyet hükmünün infazının durdurulması ve tahliyesinin sağlanması, için kararın ilk derece mahkemesi olan Istanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesine hükmedilmiştir. 

Bu kararla kesinleşmiş mahkûmiyet kararı hükmünü yitirdiğinden Can Atalay, yeniden yargılanmak zorundadır. 

5) Bu zorunluluk aynı zamanda anayasanın 153. maddesinden de kaynaklanmaktadır. Maddeye göre AYM kararları kesindir ve yargı organlarını bağlar. Bağlamak demek, bu kararı uygulamak, gereğini yapmak demektir.

Yargıtay 3.CD, AYM kararına “uymayacağını” karara bağlayarak çok açık olan bu kuralı da ihlal etmiştir. Ayrıca vurgulamak gerekir ki Yargıtay 3.CD’nin AYM’nin hak ihlali kararını “uygulamama” kararı, Can Atalay hakkındaki mahkûmiyet hükmünü yeniden canlandırmaz.

6) Yargıtay 3. CD kararında, AYM’nin yetkisini aştığı, adli yargı yetki alanı içine girdiği belirtilmektedir.

Oysa, AYM kararında adli yargının görev alanına girilmemiş, Can Atalay’ı “beraat ettirin” denilmemiş, suçlu ya da suçsuz olduğundan değil, seçilme ve siyasal etkinlikte bulunma hakkının ihlalinden söz edilmiştir. AYM, yalnızca kendi yetki alanını içindeki hak ihlalini belirlemiştir. 

Can Atalay’ın suçlu ya da suçsuz olduğuna, dokunulmazlık dönemi sonunda yine adli yargı karar verecektir. “Yargılamanın yenilenmesi”nin amacı ve sonucu da budur.

7) Anayasanın 138. maddesinde, yargıçların “anayasaya uygun olarak karar verecekleri” yazılıdır. Oysa, Yargıtay 3. CD, verdiği “AYM kararına uymama” kararıyla anayasanın yukarıda yazılı kurallarının tümünü ihlal etmiştir. Anayasa ihlalini ve yetki gaspını içeren bu karar hukuk aleminde “karar” niteliğine bürünemez. Ayrıca AYM hak ihlali kararı da bu kararı hükümsüz kılmıştır.

HAK İHLALİ

TBMM başkanvekili hukuk aleminde olmayan bir kararı Genel Kurul’da okutarak Can Atalay’ın milletvekilliğinin düştüğünü açıklamıştır. Hukuk aleminde olmayan bir karara dayalı milletvekilliğini düşürme açıklaması da yok hükmündedir. Can Atalay’ın milletvekilliği sürmektedir.

8) Ayrıca belirtmek gerekir ki AYM’nin ihlal kararı varken ve anayasanın 153. maddesi yasama organını da bağlıyorken, Yargıtay 3.CD kararının Genel Kurul’da okutulması, TBMM Başkanlığı yönünden de çok düşündürücüdür.

Kısaca yine hukuki değil fiili bir durum yaratılmıştır. Bu durum, “Anayasayı fiilen ihlal edelim, sonra hukuku fiili duruma uydururuz” veciz sözünü anımsatmaktadır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları