Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Sen beni dönüştür
Sen beni dönüştür, ben de seni. Aynı dili konuşalım demek isterdim.
Ama izin vermiyor dilin bakışsızlığı. Zamanın inceldiği bir yerde duralayınca örselenen yanınıza bakıyorsunuz en çok. Toplumun sıkışıp kaldığı yerden çıkma ışıltısını yansıtan günlere tanık olmak, fluluğu kaldırıyor bir anda, görüşünüz netleşiyor.
İşte tam da o zaman karanlık zamanların aydınlığı muştulayan enerjisi, yepyeni bir dil yaratıyor. İçinde geleceğe dair umudu taşıyor.
Uzunca bir süre önce yazdığım bir yazıya uzanıyor ellerim, duygularımı süzerek yeniden okuyorum onu:
ELİM DEĞSE YAVAŞ YAVAŞ…
Sular çekiliyor. Görünmez oluyor ufuk. Gözüm görse diyorum yavaş yavaş...
Bulutlandı hava, can esrimeleri yitti. Umudu kestik topraktan da. Şifahane kitaplarda bir sözcük şimdi. Taşlar unuttu dilini. Denizin tuzuna kaldık, kuşların diline. Suyun kokusuna geldi ebabil kuşları. Zümrüdüanka yitirdi göğünü. Zehir kusan yele dönüştü bakışlar. Dokunmak nafile! Herkes bir alev, bir ateş!
Gün döndü biliyorum. Sokakların ışığı karardı. Yeni bir dil yaratmak için bütün bu hengâme. Doğu’su Batı’sı yok içimizdeki savaşın. Sağı solu yok.
Diyordu ya, insanın şu ölümcül kimliğinden bahseden Amin Maalouf:
“Hepimiz köklerimizin dayandığı topraklara hiç benzemeyen bir evrende yaşamaya zorlanıyoruz; hepimiz başka diller, başka ağızlar, başka işaretler öğrenmek zorundayız, hepimiz çocukluğumuzdan beri hayal ettiğimiz biçimiyle kimliğimizin tehdit altında olduğu izlenimine kapılıyoruz.” (*)
İşte öylesine kangrene dönmüş düzen, yalnızca kendi dilini konuşuyor, ağrıtıyor zamanımızı.
Hadi, düş yola şimdi; ayır ayırabilirsen bir gözünü ötekinden. İkisi de birbirine her zaman muhtaçtır oysa!
Hadi, soğut şimdi bu yangını. Eskimiş bir dilin simsarı gibi bütün yüzler; sanıyorlar ki kan damlıyor ettikleri her sözden. Oysa bilmiyorlar ki asıl kan başka yerden akıyor.
Şimdi kapanmış bütün yollar, bakıyorum bir sayrılar evinin son nefesleri dindiren mekânından, hayatımızın daralan yerlerine doğru...
Sözü tüketen zamanın, her şeyi belli eden bakışları da yok artık, aramak nafile şimdi, biliyorum.
O suskun zaman, bekleyişteki insanı bir seferberlik türküsünü dinlemeye çağırsa... Herkese içindeki sızısına bakmak için bir ayna gerek nasıl olsa!
Bu tufan dilimi yaralıyor, canımın yongasına dönüşüyor sokaktaki bu yaban dil. Çıksam çarşıya, sır döken o gözlere değsem elimi yavaş yavaş...
Bu zaman bakışsız biliyorum, bu zaman kör. Herkes biliyor artık itin önünde otun, atın önünde de etin olduğunu.
“Kimyası bozuluyor hayatımızın” diyor ötelerdeki bir ses. Bir yanıt diğerinden: “Hormonluyuz hepimiz, öne çıkanların günahı bu; hormonlu kafalarla bu kadar yol almak!”
İçimizi acıtan ne varsa aynalara yansıyor. Hadi, çekinmeyin siz de bir ayna edinin kendinize; şöyle küçük, cebinize çantanıza sığdırabileceğiniz kadar... Biraz içinize tutun, biraz da güneşe.
Biliyorum güneşsiz çekilmiyor bu hayat!
Sakız ağacının ömrünü, güneş yılına göre ayarlamayı da unuttuk nasılsa...
Unuttuk sahi! Nasıldı “Nutuk”un açılış sayfasındaki Mustafa Kemal’in ilk sözleri:
“1919 yılı mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım. Genel durum ve görünüş:
Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu topluluk, genel savaşta yenilmiş, Osmanlı ordusu her yanda zedelenmiş, koşulları ağır bir ‘Ateşkes Anlaşması’ imzalamış. Büyük Savaşın uzun yılları boyunca, ulus yorgun ve yoksul durumda. Ulusu ve güzel yurdu Genel Savaş’a sürükleyenler, kendi başlarının kaygısına düşerek, yurttan kaçmışlar. Padişah ve halife olan Vahdettin, soysuzlaşmış ve yalnız tahtının koruyabileceğini düşlediği alçakça önlemler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükümet güçsüz, onursuz, korkak, yalnız padişahın isteklerine uymuş ve onunla birlikte kendilerini ayakta tutabilecek herhangi bir duruma boyun eğmiş.
Ordunun elinden silahları ve cephanesi alınmış ve alınmakta...” (s.1) (**)
Şimdi, yalın kılıç bir bakışı kuşanıyor ecel celalileri. Kendini adsızlaştırma zamanının değirmenine su taşıyor her biri.
Elim değmiyor şimdi bu güne, bakışlarım yetişmiyor kısılan sese.
En iyisi, sizinle, Âşık Veysel’in şu şiirini birlikte okumak şimdi.
OLMASA
Güzelliğin on par’ etmez
Şu bendeki aşk olmasa
Eğlenecek yer bulaman
Gönlümdeki köşk olmasa
Tabirin sığmaz kaleme
Derdin dermandır yareme
İsmin yayılmaz âleme
Âşıklarda meşk olmasa
Kim okurdu kim yazardı
Bu düğümü kim çözerdi
Koyun kurt ile gezerdi
Fikir başka başk’ olmasa
Fikirler başka başka olsa da yine de sen beni anla, ben de seni.
Sen beni dönüştür, ben de seni, birlikte dönüşelim, aynı dilden konuşalım.
Bu dönüşüm, bu enerji, geleceğe umut olsun, ışığa doğru birlikte koşalım.
(*) Ölümcül Kimlikler, Amin Maalouf, Çev.: Aysel Bora, 2000, YKY.
(**) Söylev (Nutuk), Atatürk, 1978, TDK Yay.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
-
İmamoğlu ve İBB’yle ilgili 560 milyar iddiasına yanıt
-
Mustafa Balbay sert eleştirdi
-
Mezhep çatışması değil insanlık suçu
-
Emekliye bayram ikramiyesi ne kadar olacak?
-
Alfa Romeo'nun ilk elektrikli modeli: Junior Elettrica
-
'Kayyum atamaları, hukuksuzluk ve kontrollü kaos'
-
AKP’de kongre öncesi hazırlığı devam ediyor: Prof. Kalay
-
Emeklilerin Gözü Bayram İkramiyesinde: Beklentiler Karşı
-
Hutbelerde Bunlara Dikkat Edin!
-
Ekonomist Atilla Özkan'dan Şok Eden Enflasyon Yorumu!
En Çok Okunan Haberler
-
Avukatından 'Erdoğan' savunması: Serbest kaldı!
-
Volkan Konak hayatını kaybetti
-
Bu da 'boykot' soruşturması!
-
Dev mitingin ardından 2 gözaltı!
-
Yurttaş o seçeneğe 'evet' diyor!
-
Bahçeli'den 'yeni anayasa' çağrısı!
-
Volkan Konak sahnede hayatını kaybetti
-
Valilik'ten 'geçmiş dönem' soruşturmasına ret!
-
Dünyaya damga vuran boykot kampanyaları!
-
Özel'den tutuklu gençler için sert sözler