Özlem Yüzak
Özlem Yüzak ozlem.yuzak@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Yeni bir siyaset... Ama nasıl?

28 Mart 2025 Cuma

Türkiye, sıradan bir iktidar değişikliğinin çok ötesinde, çok daha derin bir hikâyenin içinde. Bu hikâye, adaleti, özgürlüğü, eşitliği ve en önemlisi geleceğe dair umudu yeniden yazmak zorunda olduğumuz bir hikâye. Ve bu hikâyede, artık sadece iktidarın ne yapacağı değil, muhalefetin ne yapabileceği belirleyici olacak. 

Artık hepimiz çok iyi biliyoruz. AKP iktidarının nasıl hareket edeceğini öngörmek zor değil. Medyanın tekelleştirilmesi, yargının siyasallaştırılması, muhalif ses çıkaran her kesime baskı ve tehdit, kayyum atamaları, gece yarısı kararnameleri ve algı mühendisliği... Bunların hepsi artık tanıdık. Harvard’lı siyasetbilimciler Steven Levitsky ve Daniel Ziblatt’ın “Demokrasiler Nasıl Ölür” adlı kitabında tarif ettikleri modelin neredeyse tamamı bugün Türkiye’de karşımızda duruyor. The Economist dergisi de Türkiye’nin artık bir “rekabetçi otoriter rejim” sınırını aşıp açık otokrasiye yaklaştığını söylüyor. 

Ve ekliyor: “Türkiye geri dönüşü olmayan bir noktaya yaklaşıyor.” 

Popülist politikacıların, otoriter liderlerin yükselişe geçtiği küresel iklimin Erdoğan’ın yapabileceklerinin sınırını genişlettiğinin de altını çizelim. 

Bu yüzden tepkilere geri adımla karşılık verilmesi ihtimali oldukça düşük. Bu koşullarda, tepki göstermenin yeterli olmadığını anlamak zorundayız. 

Ekrem İmamoğlu’nun ekibi ile birlikte önce gözaltına alınması ardından tutuklanması ile başlayan süreci CHP bir kitle hareketine dönüştürmeyi başardı. 

Milyonlarca insan “dayanışma sandığı”na gitti. Kimlik bilgilerini, isimlerini yazarak açıkça bir irade beyanında bulundular. Bu, hukuki karşılığı olmayan ama tarihsel önemi büyük bir eylem. Keza öğrencilerin yürüyüşleri, boykotları, halkın sokaklara taşması... 

İstanbul’daki yürüyüşlerde atılan şu slogan hafızalara kazındı: “İsyanımız, geleceksiz kalan bir gençliğin, geleceğini yeniden elde etme isyanıdır” Bu isyan sadece bir siyasi figüre yönelik değil. İşsizliğe, eğitimsizliğe, ifade özgürlüğünün kısıtlanmasına, siyasallaşan yargıya karşı bir bütün tepki. Genç kuşaklar artık bu süreci sadece “iktidarın saldırısı” olarak değil, demokrasiye karşı bir tehdit olarak da okuyor. 

Ancak tarihten de biliyoruz: Bu tür tepkiler protestolar bir noktadan sonra sönümleniyor. Bütün mesele bundan sonrası. İktidarın ne yapacağı belli. Muhalefet ne yapacak? Toplumsal desteği arkasına daha fazla alıp bunu sürdürülebilir kılmak için? Gezi Direnişi de böyle başlamıştı. Coşkuyla umutla kolektif bir uyanışla... 

Ama karşısındaki devlet aygıtı sadece kolluk kuvvetleriyle değil, yargısıyla medyasıyla tutuklamalarıyla sistematik sindirme mekanizmalarıyla geldi. 

Ve bir noktadan sonra insanlar korktu, yoruldu, çekildi. 

Bugün de benzer bir tehlike var. 

İşte tam burada mesele dönüp dolaşıp aynı soruya geliyor: Muhalefet ne yapacak? Kendi oyununu kurabilecek mi, yoksa iktidarın kurduğu sahada top çevirmeye devam mı edecek? 

Bu sorunun yanıtı, başta CHP olmak üzere tüm muhalefet partileri için hayati. 

Zira bugün Türkiye’de hâlâ en örgütlü muhalif yapı CHP. Yaklaşık 2 milyon üyeye sahip, ülkenin dört bir yanına yayılmış bir teşkilatı var. 

- Örgütlü dayanışma mı kuracak, yoksa sadece mitinglerle mi yetinecek?

 - Kendi içindeki hizip savaşlarını geride bırakıp toplumla yeniden bağ kurabilecek mi?

 - Kurucu güç olmaya niyetli mi, yoksa sadece tepkisel bir pozisyonda mı kalacak? 

Siyaset artık sadece miting yapmak ya da ekrana çıkmak değil. 

Siyaset, her ilde ve her ilçede “dinlemek, anlamak, birlikte çözüm üretmek” demek. CHP, bu yeni siyaset anlayışını benimserse toplumdaki öfkeyi umuda ve pozitif bir harekete dönüştürebilir. 

Toplumda sadece öfke yok, aynı zamanda bir boşluk da var. 

Ve bu boşluk doldurulmadığında, özellikle gençler bu öfkeyi valizlerine koyup yurtdışına taşımaya devam ediyor. 

Giden sadece beyin değil; giden, bu ülkenin umudu, rüyası, potansiyeli. 

İktidarın kurgusunu bozacak yegâne şey yalnızca “tepki” değil: Karşı kurgu. 

Yeni bir siyaset dili. Yeni bir mücadele biçimi. 

Dayanışma sandıklarıyla atılan adımı kalıcı, örgütlü, katılımcı bir siyasi düzleme taşımak... İktidarın geri adım atmayacağını artık biliyoruz. 

Ama muhalefet geri durursa tarihi bir fırsat kaçmış olacak. Bu sadece AKP’nin 20 yıllık iktidarına değil, aynı zamanda o iktidarın şekillendirdiği düzene karşı bir gelecek tahayyülüne karşı da yenilgi anlamına gelecek.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları