Olaylar Ve Görüşler

AYM’nin ‘bildiri’ kararı

06 Ağustos 2019 Salı

Ülkemizde mahkeme kararlarına “taraftarlık” tutumuyla yaklaşıldığı ne yazık ki öteden beri yerleşmiş olumsuz bir tutumdur. Eleştiriler bilimsel düzlemde ve düzeyde yapılmamaktadır.

Kamuoyunda “Barış İçin Akademisyenler Bildirisi” ya da “Bu Suça Ortak Olmayacağız Bildirisi” olarak isimlendirilen bildiri ile ilgili olarak ceza mahkemelerinin kararlarının kesinleşmesinden sonra konu bireysel başvuru bağlamında Anayasa Mahkemesi’ne taşınmış ve Mahkemece 26/07/2019 tarihinde karar verilmiştir. (Başvuru No: 2018/17635)
Kararın açıklanmasından sonra karara karşı, “karşı bildiri” yayımlanmış ve Anayasa Mahkemesi’ne ağır eleştiriler yapılmıştır. Kuşkusuz ki hiçbir mahkeme kararı eleştiriden muaf değildir. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi kararlarına karşı da eleştiri yapılabilir.

Beklenen yaklaşım
Bu yazıda yapılacağı gibi!...
Yargıçlar statüleri gereği eleştiriye yanıtta veremezler; vermemelidirler de!...
Hatta karar gerekçeleri de olası eleştirileri karşılamak için yazılmamalıdır.
Hemen belirtilmelidir ki yargı kararlarının uygulanmasında zorunluluk vardır. Hukuk devleti ilkesinin doğal sonucu budur.
Anayasa Mahkemesi, “yıkım”, “katliam”, “işkence”, “sürgün”, “kasıtlı ve planlı kıyım” gibi ifadelerin yerel mahkemelerce eleştirildiği saptamasını yaptıktan sonra bildirinin dilinin sert, suçlayıcı ve kamu otoriteleri açısından rahatsız olduğu değerlendirmesini yapmış ancak “ifade özgürlüğünün sadece toplum tarafından kabul gören veya zararsız ya da ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil, incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerli olduğu”nun yinelenmesi gerekliliğine işaret etmiştir. (Paragraf: 102)

Esas eleştirilmesi gereken
Anayasa Mahkemesi’nin kararı, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun “...gerek rapor nedeniyle, gerekse basın açıklaması sonrasında ortaya çıkan somut bir tehlike de söz konusu değildir. Toplum kesimleri arasında oluşmuş ve ortaya çıkan bir infial, herhangi bir taşkınlık saptanmamış, kamu güvenliğini bozan herhangi bir somut olgu da meydana gelmemiştir.” şeklindeki kararıyla benzerlik taşımaktadır. (2007/8-244 E., 2008/92 K., 29/04/2008) Öte yandan ifade özgürlüğüne ilişkin kararlarda temel referans oluşturan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Handyside v. United Kingdom Kararı (Başvuru No:5493/72, Tarih 07/12/1976) da bu bağlamda anımsanmalıdır. Anayasa Mahkemesi’nin ihlal görmemesi olasılığında AİHM’nin ihlal kararı vermesinin ülke açısından olumsuzluk olacağı unutulmamalıdır. Evrensel hukuka uyma yükümlülüğümüz gözetildiğinde (Anayasa M.90/Son) ulusal uygulama takdirle karşılanmalıdır. Evrensel hukukta artık ifadelerde “tahrik” öğesi de yeterli görülmemekte, tahrikin şiddete çağrı yapması aranmaktadır. Yargıtay uygulaması bu yönde olup, Anayasa Mahkemesi de kararında bu tür kararlara gönderme yapmıştır. (Paragraf 54-57)
Anayasa Mahkemesi’nin bildiri kararına esasen bir başka açıdan eleştiri getirilmelidir. Mahkemenin bildirinin içeriği ile ilgili değerlendirmesi bir bakıma, olası eleştirilere karşı bizatihi kendisini savunması şeklinde tezahür etmiştir. (Paragraf:125) Sözgelimi karardaki “Bununla birlikte, Anayasa Mahkemesi’nin hiçbir şekilde içeriğine katılmadığı sözlerde ifade özgürlüğü kapsamında kalabilir... Bir bütün olarak bakıldığında içeriği Anayasa Mahkemesi’nce paylaşılmasa bile...” (Paragraf:126/127) gibi ibareler mahkemenin kendisini savunması olarak değerlendirilebilir. Oysa savunma durumunda kalındığı algısı yaratacak gerekçe değil Anayasa Mahkemesi hiçbir mahkeme tarafından yazılmamalıdır. Mahkemeler, bağımsız olarak karar vermeli, yerindelik eleştirilerinden kendilerini soyutlamalıdırlar.

Yıpratıcı tutum
Ülkemizde mahkeme kararlarına “taraftarlık” tutumuyla yaklaşıldığı ne yazık ki öteden beri yerleşmiş olumsuz bir tutumdur. Eleştiriler bilimsel düzlemde ve düzeyde yapılmamaktadır. Son kararla ilgili eleştirel yaklaşımların savunulamaz ve kabul edilemez boyuta ulaştığı görülmektedir. Diğer yandan üyelerin seçilme tarihleri itibarıyla konumlandırılmalarının yıpratıcı olacağı da belirtilmelidir.
Anayasa Mahkemesi üyelerinin de hiçbir kaygıya kapılmadan ve savunma durumunda kalmadan evrensel hukukun ölçütleriyle karar verdikleri bilinciyle hareket ettikleri sürece hukuk dünyasında ve adalet tarihinde onurlu yerlerini alacaklarına kuşku bulunmamalıdır.

Hamdi Yaver AKTAN
Yargıtay Onursal Daire Başkanı



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları