Olaylar Ve Görüşler

Atatürk’ün dış politikası ve günümüz

27 Ekim 2019 Pazar

Daver Darende
Emekli Diplomat-Yazar

Türkiye ile uzlaşan ABD ve Rusya’nın, terör örgütü PKK/YPG ile en üst düzeyde temaslarını sürdürmesi, ABD Başkanı Trump’ın “nazik ve cesaretli” diye övdüğü YPG temsilcisi Mazlum Kobani ile Rusya Savunma Bakanı Şoygu’nun da aynı kişi ile görüşmesi anlamlı olduğu kadar dikkat çekicidir.

Atatürk’ün öngördüğü dış politika maceracı değildir, akılcıdır. Temelini “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesi oluşturur. Bu dış politikada ideolojik dogmalara, dinsel kavramlara, duygusallığa yer yoktur.
Tam bağımsızlık temeli üzerine kurulan dış politikada komşu ülkelerle karşılıklı saygıya dayanan dostluk ilişkilerini geliştirmek, ülkelerin iç işlerine karışmamak temel hedeftir. Emperyalizme karşı amansız savaş veren Atatürk, ülkemizin onurunu koruyarak ödün vermeden dünyada saygınlık yaratan bir dış politika izlemiş, bu politika ezilmiş uluslar için de esin kaynağı olmuştur.

Şimdilik ertelendi
Atatürk döneminde Lozan Barış Antlaşması imzalanarak bir tutsaklık belgesi olan Sevr, tarihin çöplüğüne atılmış, Atatürk’ün Lozan Antlaşması için söylediği şu tarihi sözler belleklerimizden silinmemiştir:
“Bu antlaşma, Türk ulusuna karşı yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması’yla tamamlanmış büyük bir suikastın çöküşüdür.”
Ne acıdır ki ülkemize yönelik bu büyük suikast bugün de gündemdedir.
Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt devletçiğinin kurulmasına yönelik proje şimdilik ertelenmiş görünmektedir. Ancak PYD terör örgütünü koruması altına alan ABD’nin ileriye dönük bu projesinden vazgeçmesi beklenmemelidir. PYD’yi terör örgütü olarak kabul etmeyen ABD’nin Türkiye’yi bu örgütle görüşme masasına ısrarla oturtmak istemesi dikkat çekicidir. ABD’nin hedefi değişmemiş, sadece yöntemi değişmiştir.
Türkiye, Suriye’deki paylaşım savaşında bölgedeki süper güçlere ve Suriye’ye karşı daha dikkatli, yansız, dengeli ve maceracı olmayan bir dış politika izleyebilirdi. Ne yazık ki bunu başaramadık.

Yeni bir dönem
Soçi’de Türkiye ile Rusya arasında 22 Ekim günü imzalanan 10 maddelik Mutabakat Muhtırası, Suriye sorununda yeni bir dönemin başlangıcı olarak nitelendirilebilir.
Muhtırada. Suriye’nin toprak bütünlüğüne vurgu yapılması, Ankara-Şam arasında imzalanan 1998 tarihli Adana Anlaşması’na değinilmesi, YPG’nin 150 saat içinde sınırdan 30 kilometreye çekilmesinde uzlaşılması, Türk-Rus ortak devriyesi kararının alınması kuşkusuz olumlu sayılabilecek gelişmelerdir. Ancak ne ABD’nin ne de Rusya’nın YPG’nin bir terör örgütü olduğunu kabul etmemeleri düşündürücüdür.
Nitekim Suriye’nin kuzeyine ilişkin sorunlar konusunda Türkiye ile uzlaşan ABD ve Rusya’nın, terör örgütü PKK/ YPG ile en üst düzeyde temaslarını sürdürmesi, ABD Başkanı Trump’ın “nazik ve cesaretli” diye övdüğü YPG temsilcisi Mazlum Kobani ile Rusya Savunma Bakanı Şoygu’nun da aynı kişi ile görüşmesi anlamlı olduğu kadar dikkat çekicidir.
Gerek ABD’nin ve gerek Rusya’nın YPG’yi korumakta kararlı oldukları anlaşılmaktadır. Kürt sorununun uluslaşmaya başladığı bu duyarlı dönemde ABD ve Rusya’nın Suriye satrancında üstlendikleri rolde Türkiye’nin nerede olacağı belirsizliğini korumaktadır. İşte bu nedenle gelişmeleri ihtiyatlı bir iyimserlikle karşılamak gerekiyor.

Baskı devam edecektir
Tüm bu gelişmeler ışığında küresel gücün mimarları Türkiye’yi ellerinden kaçırmamak için ağırlaştırılmış koşulları şimdilik gözden uzak tutmaya çalışmaktadırlar. Ancak baskı ve tehdit devam edecektir.
Türkiye’ye dayatılan bu büyük oyun, bütün hızıyla devam ederken komşumuz Suriye ile ivedilikle diyalog kurmanın ve Atatürk’ün akılcı ve maceracı olmayan “Yurtta barış, dünyada barış” politikasına dönmenin zamanıdır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları