Olaylar Ve Görüşler

Asuman Hocamıza saygıyla İ.Ü. Emekli Prof. Hasan Yazıcı yazdı...

03 Ocak 2018 Çarşamba

Yakın zamanda kaybettiğimiz Prof. Dr. Asuman Müftüoğlu, bilimsellikten yoksun, iş bitirici YÖK goygoyculuğuna dayanamıyordu. Tok sözlü, doğruyu arayan, gerçeğin peşinde koşan, daha da önemlisi gerçekten kaçmayan üretken bir bilim insanıydı

Geçen günlerde hocam Prof. Dr. Asuman Müftüoğlu, uzunca süren bir rahatsızlık sonucu, sessiz sedasız bu dünyadan göç etti. Tek bir gazetede (Cumhuriyet) çıkan ölüm ilanı doğum yeri Eskişehir’de sağlık alanında yaptığı hayır işlerinden bahsedip, İstanbul Üniversitesi’nden emekli bir hematolog olduğunu belirtiyordu. Bu yetmezdi. Asuman Hoca hematoloji ve immünoloji bilim dallarına uluslararası düzeyde katkılarda bulunmuş, ülkemizde immünoloji bilim dalını kurmuş, romatoloji bilim dalının kurulmasında büyük emeği geçmiş, Behçet hastalığı alanında ülkemizden kaynak alan üst düzey bilim araştırmalarına büyük destek vermiş önemli bir bilim insanımızdır.

27 Mayıs darbesi mağduru
1926 yılında Eskişehir’de doğmuş, 1946 yılında Arnavutköy Amerikan Kız Kolejini, 1952 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirmiş, 1953-1956 yılları arasında ABD’de iç hastalıkları ve hematoloji bilim dallarında uzmanlaşmıştı. Henüz uzmanlık öğrencisiyken NEJM gibi çok üst düzey bilimsel dergilerde, hem de 1. isim olarak yayın yapabilecek bir bilim düzeyine erişmişti.
1957’de İstanbul Üniversitesi’ne dönen Müftüoğlu o günlerin Türk üniversitesinde adet olduğu üzere bilgi ve becerisine hiç uymayan bir kadroyla çalışmaya başladı. Ancak bilimsel yayınları devam etti. 1960’ta 27 Mayıs darbesi olur.
Üniversitenin ‘muhbir hocaları’ bilimsel olarak erişemedikleri kuvvet ve kudret yolunda arkadaşlarını ihbar etmeye başlarlar. Ünlü 147’ler olayı ile bilimsel nitelikleri tartışmasız birçok öğretim üyesi ve elemanı, üniversiteden uzaklaştırılır. Atılanlar arasında Asuman Hoca’nın çalıştığı kürsünün başı olan E.Ş. Egeli de vardır. Boşalan kürsü başkanlığına ise muhbir vatandaşlar arasında olduğu kuvvetle rivayet olunan (Bkz. Haldun Taner’in Timsahı, D. Taner, S. Erez Bilgi Yayınevi, 2008) bir kişi atanır.

Hodgkin hastalığı
Hocam bu kişiyle pek geçinemediği gibi muhbirlik ve 147’ler olayını da hiç onaylamadığını, o meşhur tok sözlülüğüyle, açık seçik dile getirmeye başlayınca çalıştığı hizmetli kadrosundan çıkartılır. Hoca üniversiteden ayrılır. Şişli Etfal Hastanesi’ne geçer ve tezini hazırlar, doçent olur.
1964’te İstanbul Üniversitesi’ne döner ve Cerrahpaşa’da çalışmaya başlar. Üst düzey bilimsel çalışmalar, yayınlar devam eder. Özellikle Hodgkin hastalığında görülen geç aşırı duyarlılık bozukluğu hakkındaki çalışması (NEJM, 1967) bilimsel çevrelerde büyük ilgi uyandırır. 1967’de 1 yıl için ABD’ye gider ve o zamanların çok önemli bir araştırma ve klinik uygulama yöntemi olan immunfloresans mikroskopisini öğrenir. Yurda dönüşünde yine kendini araştırmaya verir. Özellikle artık laboratuvarına da yerleştirdiği immunfloresans yöntemiyle çeşitli bilim dallarından hekimlerin de katılımıyla çok sayıda araştırmaya yol gösterir, önderlik eder.


Behçet hastalığı polikliniğini kurduk
Kendisini 1974 sonunda ABD’den dönüşümde tanıdım. Niyetim ülkemde hekimlik, araştırma ve hocalık yapmaktı. Bana kol kanat gerdi. Ben de onun gibi oldukça sivri dilliydim ve çevremde fazla sevilmiyordum. Etrafımda olan biteni onaylamıyor sadece lisan bilip, okuduğunu hatta sadece duyduğunu sorgulamadan hastalarına uygulayan, öğrencilerine nakledenlerden tıp fakültesi öğretim üyesi olamaz, olmamalı diyordum. Bu konuda hocamla tam bir anlaşma içindeydik.
Behçet hastalığıyla ilgili, zamanın yerleşik bilimsel görüşüne ters düşen, doçentlik tezimi onunla beraber hazırladım. 1977’de Asuman Hoca’nın odasında uluslararası ilk örnek olan disiplinlerarası Behçet hastalığı polikliniğini beraber kurduk. İftiharla söylüyorum. Birlikte kurduğumuz poliklinik günümüzde de hastalara hizmet vermek yanında önemli ve işe yarar bilgi üretmeye devam ediyor.

Yeri doldurulamaz bir aydın
Hocam 1987’de erken emekliye ayrıldı. Bilimsellikten yoksun, iş bitirici YÖK goygoyculuğuna artık dayanamıyordu. Tok sözlü, doğruyu arayan, gerçeğin peşinde koşan, daha da önemlisi gerçekten kaçmayan üretken bir bilim insanıydı.
Hocama benzeyenleri kahredici bir kurnazlık becerisiyle dışlayan ve sanırım esas o nedenle bir türlü arzu edilen düzeyde bir üniversite ve yargı düzeni kuramamış toplumumuza olabildiğince ters düşen, yeri kolayca dolmayacak bir ülkem aydınıydı. Dilerim, özellikle son yıllarda başımıza bunca gelenden sonra, böyle ters düşenlere ne denli gereksinim olduğunu gün gelir anlarız. Nur içinde yatsın.
Teşekkür: Yazımın hazırlanmasında bana çok yardımcı olan Prof. Yücel Tangün ve Prof. Birsen Yalçın Ülkü’ye içten teşekkür ederim.

HASAN YAZICI İstanbul Üniversitesi emekli Profesörü

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları