Olaylar Ve Görüşler

Ankara ‘yeniden’ başkent olmalı!

14 Ekim 2019 Pazartesi

YAZAR:Prof. Dr. Yakup Kepenek

Ankara, Cumhuriyetin değerlerini özümseyerek başkent oldu, Cumhuriyetin değerlerini yeniden kazanarak varlığını sürdürmelidir.

Ankara, 13 Ekim 1923’te, Cumhuriyetin kuruluşundan iki hafta önce başkent oldu. Kurtuluş Savaşı’nın yönetim yeri olarak, savaş sonrasında başkent olması doğal olmalıydı; ancak bu, hiç de kolay olmadı.
Ankara uzun süren uğraşlardan sonra Cumhuriyet değerlerinin başkenti olmayı başardı. Ancak bu özelliği önce aşınmaya uğradı, son çeyrek yüzyılda da hızla yok edildi.

Cumhuriyetle bütünleşerek...
Ankara yenilikçi ve çağdaş bir devrimciliğin simgesi olarak başkent oldu. Şair Yahya Kemal Beyatlı’nın deyimiyle Ankara’nın en iyi tarafı, (oradan) İstanbul’a dönülecek olması.
Kurtuluş Savaşı’nın yönetim yeri olarak seçen Mustafa Kemal’i büyük bir coşkuyla bağrına basan Ankara’nın başkent olmasına, herkesten önce Cumhuriyeti istemeyen siyasi İslamcılar karşıydı. Siyasi İslamcılar, İstanbul’u, yalnızca ülkenin değil, 1453’te fethinden, dahası 1517’de Halifeliğin ülkeye getirilmesinden bu yana tüm İslam dünyasının başkenti olarak görmüşlerdi ve 1920’lerde ve şimdilerde bu yerleşik görüşlerinden hiç vazgeçmediler.
İkinci karşıtlık nedeni ekonomikti. Osmanlı döneminde ürün fazlasının toplandığı ve dağıtıldığı merkez olan İstanbul, sermaye çevreleri için vazgeçilemeyecek kadar önemliydi. Yabancılar, azınlıklar ve yerli burjuvazi, özellikle de ticaret burjuvazisi, Şubat 1923’te İzmir’deki İktisat Kongresi buluşmasına karşın, ülkenin yeni yönetimi ile nasıl bir çıkar ilişkileri ağı kuracağı konusunda çok kaygılıydı.
Üçüncüsü, Ankara’nın başkent olmasını, neredeyse yerli İstanbul sevdalılarının kullandığı gerekçelerle, yabancılar, özellikle de o günlerin en güçlü sömürgeci ülkesi İngiltere ve onun etkisiyle diğer ülkeler istememekteydi. Başkent olduğu gün, Ankara’da yalnızca Sovyetler Birliği ve Afganistan’ın büyükelçilikleri vardı. Üstelik 1925 devlet bütçesine isteyen ülkelere Ankara’da karşılıksız arsa verilmesi, tapu harcı ve inşaat malzemesi dışalımının vergi dışı tutulması gibi özendirici girişimler bile, büyükelçiliklerin Ankara’ya taşınmasını sağlamadı. Sömürgeci güçler, dünyada eşi görülmemiş bir tutumla Türkiye’nin egemenlik hakkını hiçe sayarak büyükelçiliklerini İstanbul’da tutmayı yıllarca sürdürdü; karşılıklı nota savaşları ve büyük uğraşılar ancak 1929’da, Cumhuriyetin ilanından tam altı yıl sonra, kesin sonuç verdi; yabancılar da Ankara’yı başkent olarak tanıdı (Şimşir, Bilal N. Ankara... Ankara... bir başkentin doğuşu, Ankara: Bilgi Yayınevi, 2. Basım, 645).
Ankara, siyasi İslam, sermaye ve sömürgeci üçlüsünden oluşan ağır baskıların, kararlı ve devrimci bir tutumla göğüslenmesiyle başkent oldu.
Ankara, hukukun üstünlüğüne dayanan kurumlaşmasıyla, eğitime ve bilime verdiği büyük önemle, tüm komşuları -ve dünya ülkeleriyleoluşturduğu barış ortamıyla bir başka başkentti. O Ankara’da siyaset ile sermaye iç içe geçmez; sayıları birkaçı geçmeyen siyasi cinayetler kesinlikle aydınlatılır, rüşvet ve yolsuzluklar sonuna kadar kovuşturulur; halktan alınan her kuruşun hesabı verilirdi.
Ankara, bu değerleri fiziğiyle tamamladı. Özgün kent mimarisi, örnek çiftliği, parkları, yolları, kültür ve sanat yapılarıyla ülkenin kalbinde yükselmekteydi. O kadar ki Çankaya Köşkü’nün bahçesinde bulunan Atatürk heykelinin temelinde 1950’lerde III. Cumhurbaşkanı Bayar’ın “Atatürk Seni Sevmek Bir Milli İbadettir” sözleri yazılıydı.

Karartılan Ankara
Hukukun üstünlüğünün, eğitim ve bilimin ve barışın, evet barışın merkezi olan Ankara, günümüzde, bu değerleri ve onlarla birlikte Cumhuriyetin simgesi olan fiziksel varlığını da çok büyük ölçüde kaybetti.
Kızılay’da bulunan ve üzerinde Cumhuriyetin görkemini simgeleyen “Türk, Öğün, Çalış, Güven” yazılı yontuyu barındıran Güven Parkı, Refah-AKP öncesinin sağcı iktidarları tarafından estetik yoksunu, çirkin bakanlık yapılarıyla dolduruldu. Sonra, her kesimden halkın buluştuğu toplumsallaşma ve eğlence alanı olan Gençlik Parkı rant alanı oldu.
Bunları, o bir türlü bitmeyen simge savaşları izledi. 1970’lerde Belediye Başkanı Vedat Dalokay’ın Ankara’nın simgesi yaptığı Hitit Güneşi Kursu, böyle sanatın içine diyen anlayış tarafından 1995’ten sonra, üstelik yargı kararları hiçe sayılarak, yerini hilalli, minareli, üç- beş yıldızlı; daha sonra da kedi ve keçi gibi hayvansal simgelere bıraktı.
Ulus’tan Çankaya Köşkü’ne uzanan Ankara’nın fiziksel kimliğinin önemli bir göstergesi olan Atatürk Bulvarı, bir kısmı tek yönlü iniş yolu yapılarak, kalanı da çirkin tırtıklamalarla, tanınmaz hale getirildi. Ankara’nın cadde adları da yıllardır, AKP ideolojisine göre veriliyor. Bunun sayısız örneği var; biri yeterli: Bangabandhu Şeyh Muciburrahman Bulvarı. Bu tür adlandırmalar, Ankara’yı yalnız Cumhuriyetten koparmıyor, halkı kentine yabancılaştırıyor.
Ankara’nın kültür ve sanat damarları da kurutuldu; bilim ve sanat kenti özelliği sonlandırıldı; sanırım dünyada etkili bir günlük gazetesi olmayan tek başkent haline getirildi. Kamu kurumları, banka genel merkezleri İstanbul’a taşındı; ülke artık İstanbul’dan yönetiliyor. Uluslararası toplantılar, dahası milli futbol maçları bile Ankara’da yapılmaz oldu. 19 Mayıs Stadyumu tamamıyla kullanımdan kaldırıldı.
Sorumluluğu ABD tarafından geçen hafta AKP eliyle Ankara’ya yüklenen IŞİD’in dört yıl önceki 10 Ekim günü 103 insanımızı öldürdüğü, özgün mimarisiyle ünlü Ankara Garı da artık kullanılmıyor. Garın yanında bulunan ve Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nın karargâhı olarak kullandığı hizmet binası Atatürk Orman Çiftliği -AOÇ’nin bir kısım arazisiyle birlikte, bir bakanın özel üniversitesinin oldu.
AOÇ’nin yağmalanarak kötüye kullanılması, Ankara’nın son yıllarda sürekli kanayan en ağır yarasıdır. Şu üç yapılaşma bunu kanıtlıyor: Belediye’nin, 1.6 milyar lira harcamayla yaptırdığı ve tam bir batık yatırım olan Ankapark; Saray ya da Külliye ve bunları tamamlayan ABD Büyükelçiliği binası.
Bu durumda yeni seçilen Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, kent halkının, özelikle de başta Mimarlar Odası Ankara Şubesi olmak üzere tüm Ankara sevdalılarının katılım ve sahiplenmesini yanına alarak, kentin Cumhuriyet kimliğini yeniden elde etmesi için yerel yönetim olarak olabildiğince uğraş vermelidir.
Ankara, Cumhuriyetin değerlerini özümseyerek başkent oldu; Cumhuriyetin değerlerini yeniden kazanarak varlığını sürdürmelidir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları