Olaylar Ve Görüşler

Ali Topuz ve Orhan Birgit’i uğurlarken

17 Ekim 2019 Perşembe

YAZAR:GÜLSÜN BILGEHAN
İnönü Vakfı Başkan Yardımcısı


Yıllarca CHP örgütünde yöneticilik yapan, TBMM’de önemli görevler üstlenen, hükümetlerde bakan olarak yer alan Ali Topuz ve Orhan Birgit’i aynı gönül bağında buluşturan koşulsuz Atatürk ve İnönü sevgileriydi.


 Cumhuriyet Halk Partisi, par­ti ve Cumhuriyet tarihine tanık­lık etmiş iki dev çınarı, bilge siya­setçisini aynı gün kaybetti. Yıllarca CHP örgütünde yöneticilik yapan, TBMM’de önemli görevler üstlenen, hükümetlerde bakan olarak yer alan Ali Topuz ve Orhan Birgit’i aynı gönül bağında buluşturan koşulsuz Atatürk ve İnönü sevgileriydi.
4 Haziran 1998’de, İnönü Vak­fı için anılarını anlattığı ve yakında yayımlanacak görsel söyleşide Ali Topuz bu bağlılığı şöyle vurgulamış­tı: “Türkiye’nin çok önemli bir şan­sı var. Türk milletinin Atatürk gibi, İnönü gibi liderler yetiştirmiş olma­sı önemli bir şansıdır. Ben çok sı­kıştığım zaman veya ülkeyi çok sı­kıntılı bir dönemde gördüğüm za­man aklıma ilk gelen bir şey vardır. İsmet Paşa olsa ne yapardı diye kendi kendime sorarım, bunu ne yapardı, diye. İnanınız, bu soru­nun karşılığını vermek için, insan bir kere İsmet Paşa olsaydı ne ya­pardı diye düşünmeye başladığı zaman, bir kere kendinizi bütün alışkanlıklarınızdan ve kendi sap­lantılarınızdan kurtarıyorsunuz. Objektif bakıyorsunuz ve bir çıkış yolu buluyorsunuz.”

Koşulları kavrayamadık
“Türkiye’deki siyaset kadrosu­nun, siyasetçi kadrosunun çok büyük bir bölümü, belki tamamı­na yakını tarih bilgisinden yoksun siyaset yaptıkları için, geçmişteki tarihi ayrıntılarıyla incelemedikle­ri için, oradan yararlanacak nok­taları bulamıyorlar.”
“Benim, partinin il başkanı oldu­ğum dönem, partinin yeni bir ham­le yaptığı, sol hareketlerin gelişti­ği ve elbette İsmet Paşa’nın bütün gücüyle o hareketleri desteklediği günlerdi. Fakat o hareket sonrasın­da öyle bir noktaya geldi ki, İsmet Paşa ile karşı karşıya geldik. Bi­zim için zor bir durumdu, ancak İs­met Paşa ile böyle olumsuz ilişkile­rimiz sırasında bile, Paşa hiçbir za­man bizi kıracak davranışta bulun­mamıştır. Örneğin il başkanı olarak birkaç kez çağırmış ve kendi dü­şüncelerini bana anlatmıştır. Kendi­sine o konuda yardımcı olmamı ima etmiştir. Ecevit’le olan çelişkileri­ni, Ecevit’in istifasından sonraki dö­nemlerde de ben her defasında dü­şüncelerimi Paşa’ya açıkça ifade edebilmiş, farklı düşündüğümü söy­lemiş, ama o kesinlikle beni kıracak davranışta bulunmamıştır. O dö­nemlerde söylediği bazı gerçekleri, o dönemin koşulları içerisinde ye­teri kadar kavrayamamıştık. Sonra­dan o günlerde anlatmak istedikle­rini ‘keşke o zaman anlayabilmiş ol­saydık’ dediğim olmuştur.

Kalbi ülkesi ve CHP için attı
Beraber çalıştığımız her zaman kendisine karşı cesaretle düşün­cemi söyleme ortamını bulabildim. Oysa bugün hiçbir genel başkanla bu ölçüde konuşulamıyor.”
İsmet İnönü, Ali Topuz’u 1970 yı­lında genç İstanbul İl Başkanı ola­rak tanıdığında “Seni inşallah be­nim yaşımda görürüm!” demiş. “Bu benim için çok önemli bir an, bir saptamaydı, beraber bir hesap yap­tık. İsmet Paşa’nın yaşama ne ka­dar bağlı olduğunu, uzun süre yaşa­yacağını konuştuk. Sanırım o gün­lerde 86 yaşlarındaydı.” Ali Topuz, 87 yaşında aramızdan ayrıldı. Son anına kadar kalbi ülke ve CHP için çarptı. Çok partili demokratik ya­şamımızın ikinci seçimi olan 1950 seçiminden birkaç gün önce, İs­met İnönü Cumhurbaşkanı olarak İstanbul’a son kez geldiğinde ken­disini garda genç gazeteci, Ulus muhabiri Orhan Birgit karşılamıştı. Yıllar sonra, 1989 yılında, deneyim­li siyasetçi Orhan Birgit, bu ilk kar­şılaşmayı İnönü Vakfı’na şöyle an­latmış, tarihe tanıklık etmişti:

Çarpıcı gözlem
“Ulus gazetesinin İstanbul muha­birliğini yapıyor, henüz 23 yaşında, partinin basın bürosunu yönetiyor­dum. Cumhuriyet Halk Partisi’nin, Demokrat Parti karşısında girdiği 1950 seçimi öncesi, İsmet Paşa’nın İstanbul’a gelişinde Adapazarı’nın Geyve ilçesi yakınlarında ünlü Cum­hurbaşkanlığı Beyaz Treni’ne bin­diğimde, karşımda ansızın devle­tin kurucusunu, kurucularının iki numarası Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’yü gördüm. Trende kâh parti genel başkanı, kâh Cumhurbaşkanı olarak görev yapıyor; valilere, kay­makamlara, idari amirlere seçimin kesinlikle yansız yönetilmesi ge­rektiği talimatını veriyor, parti baş­kanlarından partinin durumuyla il­gili bilgi alıyor, onlara moral verme­ye çalışıyordu. Ama anladığım ka­darıyla ve sonraları da iyi değerlen­dirdiğimde, seçim sonucuna ilişkin kendisi bir yargıya varmıştı. Seçim sonucunun Türkiye’nin kendi ülke­sinin, devletinin ve hatta partisinin geleceği bakımından daha yararlı olacağını varsayıyordu.”
Orhan Birgit’in, 14 Mayıs 1950 ak­şamı gözlemleri ise daha da çarpıcıdır:
“14 Mayıs akşamı oy sandıkla­rı açılmaya başladığında, gelen so­nuçlar CHP bakımından hiç yüz ağartıcı değildi. Seçim sonuçları­nı CHP İl Merkezi binasında izler­ken telefon çaldı, açtım. Sadi Ir­mak Beyefendi’yi -CHP Parti Mü­fettişi- Birinci Ordu’dan arıyorlar­dı. Sadi Bey’in, Birinci Ordu Ko­mutanı ile konuşurken ses tonun­dan ve yüzündeki anlatımdan he­yecanlandığı belli oluyordu; telefo­nu kapattı. Bana, “Söyleyin, bana Cumhurbaşkanı’nı bulsunlar” de­di. Santral Cumhurbaşkanı’na bağ­lanırken Sadi Bey kendisine iletilen olayı anlattı.

İki bilge kişi
İstanbul Sıkıyönetim ve Birinci Or­du Komutanı, komünistlerin san­dığa müdahale ederek seçime fe­sat karıştırdıklarına ilişkin birta­kım belgelerin ellerinde olduğunu söyleyerek harekete geçmek için Cumhurbaşkanı’ndan talimat bek­liyordu. İsmet Paşa, “evet” derse hemen düğmeye basılacak ve bel­ki de Türkiye tarihinde bir değişik­lik olacaktı. Yaveri Cevdet Tolgay telefonu açtı, Sadi Bey bilgiyi ilet­ti; Cumhurbaşkanı’na haber verildi­ği bildirildi. Yanıt için aradan geçen süre sanki çok uzun bir zaman gi­bi geliyor, kimse konuşmuyor, Sadi Bey, telefon ahizesi elinde bekliyor­du. Sonunda yanıt geldi: “Cumhur­başkanı gözlerinizden öpüyor, ordu komutanına da sevgilerini sunuyor. Milli irade gerçekleşmiştir. Halkın is­tediği şekilde iktidar devredilecek­tir. Bunu herkes içine sindirmelidir.”
İşte, böyle devlet adamları, siya­setçiler, gazeteciler... Aktardıkların­dan dersler çıkarmalıyız! Demokrasi tarihimizin iki bilge kişisi, Ali Topuz ve Orhan Birgit’i saygıyla anıyorum.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları