Olaylar Ve Görüşler

‘ABD, liberalizm garantörlüğünü kaybediyor’

11 Eylül 2019 Çarşamba

Merkel’in stratejik derinliğinin; gerilimden uzak durarak ticari, siyasi ve askeri konularda uzlaşmacı ve ülke çıkarlarını korumaya yönelik olduğu çok açık... Bizdeki komşularla sıfır sorun diyerek, sonunda gelinen noktanın sıfır komşuluğun içler acısı durumu düşünüldüğünde insan, acı içinde kalıyor.

Alman tarihçi ve gazeteci Christoph von Marschall, Trump’ın başkanlığındaki ABD’nin liberal düzenin garantörü konumunu kaybettiğini varsayarak, artık Almanya’nın bu sorumluluğu üstlenmesi gerektiğini belirtiyor. Bu saptamayı yaparken Marschall, Almanya’nın liberal dünyaya kendi çıkarları doğrultusunda dayatmalar yerine; bu ülkelerin güçlerinden yararlanarak işi ele almasının kaçınılmaz bir gerçek olduğunu açıklıyor. Almanya’nın ABD’nin yerine liberal düzenin temsilcisi rolünü üstlenmesi gerektiği çıkışını yaparak, dış politikanın duygusallıktan arınması gerektiğini vurguluyor. Zira Alman dış politikasının duygusallıktan henüz kurtulamadığının altını çiziyor. Ülkesinin diğer ülkelere politik dayatmalar yapacak, dikte edecek güçte olmadığını belirterek, bu durumun terk edilmesinin zamanının geldiğini açıklıyor. Almanya’nın ABD Doları’yla yabancılaştığını eleştirerek, kendisine özgüveninin pekişmesini, dünya krizleri karşısında başarılı dik duruşunu önemli görüyor. Ancak Avrupa politikasında ise, kendisini bir güç olarak görmeye başlaması, kendisine olduğundan daha fazla değer atfetmesi, dost ülkelerin önerilerine kulak tıkaması, kabul edilemez sorunlar yarattığını vurgulaması öne çıkıyor.

Çarpıcı eleştiriler
Aslında, “Avrupa’nın en büyüğü olması onu, siyasi nüfuz açısından dayatmacı yapma saplantısına sokmakta; zorlukların birlikte aşılması gerektiğini kabul etmekten uzak durması, AB’deki konumunu da sarsmakta” demek suretiyle, eleştirilerini sürdürüyor. Zira Avrupa’nın en büyük ekonomik gücü olmasına karşın, askeri açıdan durumun iç açıcı olmadığını ortaya koyuyor. “Alman ordusunun çoğu uçağı uçamıyor, tankları aktif değil, kullanılamıyor; denizaltılar işlevsiz, alayıda biri işe yarıyor” ifadelerini kullanarak, güvenlik çıkmazının aşılmasının şart olduğunu, bunun da AB ülkelerinin işbirliği ile özellikle Fransa’ya kulak vermekle olacağını belirtiyor. İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya’nın güvenliğini garanti eden ABD’nin artık Trump dönemi koşullarında bu garantiden uzak durduğu, NATO’yu da sorgulamaya başladığı düşünülürse, üyelerin aidatlarını yatırmadaki isteksizlikleri karşısında öfke duyması, sürdürülebilirliğin sorgulanır olmasına yol açıyor.

Merkel’in Güney Kafkasya yaklaşımları
Merkel, Sosyal Demokratların ısrarla hükümette yer almama kararlarına karşın, ülkeyi hükümet çıkmazına sürükleme sorumluluğunu üstlenmeme duyarlılığı göstermeleriyle ve onların gönülsüz de olsa bir işbirliği ile hükümet kurma başarısı gösterdi. Trumplı ABD’nin dayatmacı yaklaşımlarına karşı, dik durmaya çalışmakta, bu nedenle son Kafkasya gezisini planlayarak, özellikle Azerbaycan’la enerji konusunda daha yoğun işbirliği arayışına girişmiş bulunuyor. 2005 yılından bu yana ilk kez ziyaret ettiği bu ülkede, AB ve Almanya adına enerji konusuna odaklanması beklenen bir durum. Türkiye üzerinden Avrupa’ya doğalgaz sevkıyatının kapasitesinin artırılması, 2020 yılında bunun 16 milyar metreküpe çıkarılması, 10 milyar metreküpünün de Türkiye üzerinden satılması üzerinde durulduğu anlaşılıyor. Bütün bunların; Şahdeniz 2, Trans Anadolu Boru Hattı (TANAP), Güney Kafkasya Boru Hattı, Trans Adriyatik Boru Hattı (TAP) ile oluşan Güney Gaz Koridoru projesiyle gerçekleşeceği ortaya konuyor. Rus doğalgazını Baltık Denizi üzerinden Almanya’ya taşımayı amaçlayan Kuzey Akım 2 ile Türkmenistan doğalgazını da ele alarak, Rusya’ya olan doğalgaz bağımlılığını azaltmanın yollarını arıyor. Aliyev’in Dağlık Karabağ konusundaki siyasal arayışlarına olumlu yaklaşarak; Ermenistan ile aralarındaki bu sorunu çözebilmeleri için arabuluculuk yapmaya hazır olduklarını ve diplomatik ve siyasi çözümün sürmesinden yana olduklarını belirtmesi, Merkel’in siyasal bir aktör olarak, dünya çapındaki gücünü ortaya koyuyor.

Merkel’in Afrika’daki ayak izleri artıyor
Merkel, Güney Kafkasya ziyaretine Gürcistan ve Ermenistan’ı da dahil ederek yürütmüş, Ermenistan’ın son seçilen Başbakanı Nikol Paşinyan’la görüşmüş, özellikle soykırım ifadesini kullanmamıştır. Gürcistan ile yaptığı 200 milyon Avro’luk iki anlaşmayla; su sağlama sistemleri ve doğalgaz depoları yapımını üstlenmiştir.
Afrika konusunda Merkel, sadece devlet yatırımlarını değil, Alman işadamlarının da devreye sokulmasının yolunu açıyor. Alman şirketleri Afrika’nın kalkınmasına katkı yapmak için çaba harcarken, aynı zaman da Avrupa’ya göçü durdurmaya, engel olmaya çalışıyorlar. Alman özel sektörü Afrika kıtasındaki yatırımları artırarak, bu alandaki hızlı çıkışını sürdürmek istiyor. Bu konuda Merkel’in çok kutuplu siyasal arayışları da etkili olmakta; Rusya, İran, Hindistan ve Çin’e karşı gösterdiği yaklaşımlar ve ABD’nin yaptırımlarına karşı direnmesi, Suriye’deki Esad’a karşı olumlu tutum, teröre kesin tavır koyması ve Suriye halkının bütünlüğünden, bölünmemesinden yana net tutum takınması onu, Batı’nın diğer saldırgan ülkelerinin tutumundan ayrı bir konumda tutuyor. İşte Alman şirketleri, Merkel’in bu tutarlı çizgisini arkalarına alarak Afrika yatırımlarını güçlendirmekten çekinmiyorlar; Kurdukları Alman-Afrika Derneği sayesinde, bu kıtaya 1 milyar Avro’luk yatırım yapma projesi geliştirdiklerini açıklamaktan çekinmiyorlar.
Dernek Başkanı Stefan Liebing, “özel sektörün Afrika’da yatırım kapasitesinin yüzde 10 artacağını, bu artışta devlet garantilerinin büyük rol oynadığını, Hermes kredileri bu artışta büyük paya sahip” diyerek, geçen yılın yatırımını aştıklarını belirtiyor. Strabag, Güney Afrika’da kıtanın en büyük köprüsünü yapıyor; Volkswagen, Ruanda’nın başkenti Kigali’de montaj tesisi kuruyor... Bu yatırımların artarak devam edeceği anlaşılıyor...

Çin’e karşı geç kalmama telaşı
Çin’in Afrika’da yatırımlara erken başlaması, Almanya’nın bu konuda geç kalmamak için harekete geçmesini daha fazla ertelememesi gerektiğini ortaya koyuyor. 2016 yılında Çin, ABD’den 16 kat daha fazla doğrudan yatırım yaparak, bu konuda öncü olma yolunda... Çin, altyapı ve sanayi yatırımlarına ağırlık vererek, Afrika kıtasında liderliği bırakmaya niyetli görünmüyor. Almanya- Afrika Derneği Başkanı Liebing, “Çin’le rekabete girişmek yerine, bu ülke şirketleriyle işbirliğine girmek gerekir” diyerek, rasyonel öneriler getiriyor. Böylece kıtada istihdamın artacağı, kalkınmanın hızlanarak, aynı zamanda Avrupa’ya göç dalgasının, istihdamı artırarak yerinde çözüleceği konusuna açıklık getiriyor. İşte Merkel’in stratejik derinliğinin; gerilimden uzak durarak ticari, siyasi ve askeri konularda uzlaşmacı ve ülke çıkarlarını korumaya yönelik olduğu çok açık... En önemlisi de, Almanya’nın Afrika ülkelerine yaptığı ihracatın yüzde 2’lik bir paya sahip olmasının son derece düşük olduğunu ve bunun kabul edilemezliğinin görülmesi gerektiğini, bu hızlı stratejik çıkışı yapmak gereği duyması çok yerinde bir durum. Afrika’daki petrol endüstrisinde lider ülke konumundaki Nijerya, Çin Ulusal Offshore Petrol Şirketi Başkanı Li Yan Ji’nin üretimde günlük 800 bin varile ulaştıklarını belirtmesini, bu durumun 1.2 milyon varile çıkarılacağını açıklamasını olumlu karşılayarak, ilişkilerin sürdürülmesi için çaba harcanacağını belirtmiştir. Li Yan Ji, Nijerya ile 16 milyar dolarlık bir anlaşma yaptıklarnı açıklamalarına ekledi. Bizdeki komşularla sıfır sorun diyerek, sonunda gelinen noktanın sıfır komşuluğun içler acısı durumu düşünüldüğünde insan, acı içinde kalıyor.

Orhan Özkaya
Yazar



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları