Olaylar Ve Görüşler

31 Mart’a giderken genel görünüm - Hamza Kiye

27 Şubat 2024 Salı

Demokrasi, bir ülkede yönetimin halkın iradesine dayanmasıdır. Ancak, Türkiye’de demokratik kurumlar ve süreçler bir kişinin egemenliği altında ezilmekte, Meclis’in iradesi yok sayılmaktadır. Anayasa, bir ülkenin temel yasasıdır. Devletin temel ilkelerini, vatandaşların haklarını ve yükümlülüklerini belirler. Ancak Türkiye’de yaşananlar, anayasanın değil, bir kişinin keyfi talimatlarının üstün tutulduğunu gösteriyor. 153. madde açıktır: Anayasa Mahkemesi kararları yasama, yürütme ve yargı organlarını bağlar. Tek adam rejimi, bu maddeyi bir kenara itip kendi keyfine göre hareket etmeyi tercih ediyor.

HUKUK DEVLETİ

Özgürlükler, bir demokrasinin temel direklerindendir. Ancak Türkiye, ifade özgürlüğü, toplumsal muhalefetin bastırılması, adaletin yerine getirilmemesi gibi sorunlarla karşı karşıyadır. Hukuk devleti ilkesi tek bir kişinin isteği doğrultusunda çiğnenmektedir.

Yargının bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü ilkesi, adil yargılanma hakkı gibi temel prensiplerin bir kenara itilerek hukuk devleti anlayışının ayaklar altına alınması Türkiye’yi demokrasi değil, otoriter bir yönetim modeline sürüklemektedir. Bu da ülkede güvensizlik ve kaos ortamına neden olmaktadır.

Bu karanlık dönemde, Türkiye’nin tek adam yönetimine dönüşmesiyle birlikte adaletin ve hukukun ayaklar altına alınması, demokratik hakların gasp edilmesiyle özgürlükler kısıtlanmıştır. Medya üzerindeki baskılar, muhalif seslerin susturulması ve ifade özgürlüğünün kısıtlanması demokrasinin temel taşlarına vurulan darbelerdir.

Bir ülkenin sağlıklı bir şekilde ilerleyebilmesi için demokratik değerlere, hukukun üstünlüğüne ve şeffaf yönetim anlayışına ihtiyaç vardır.

Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni çağdaş, laik ve demokratik bir ülke olarak kurdu. Ancak, bugün bu mirasın yok edilmeye çalışılması Türkiye’nin temel değerlerinin sarsılmasına neden oluyor. Atatürk’ün izinden saparak demokrasiyi yok sayan bir yönetimle karşı karşıyayız.

Bir ülkenin uygar milletler içindeki yerini belirleyen unsurlar arasında demokrasi, insan hakları ve hukuk devletine saygı önemlidir. Ancak, Türkiye’nin günümüzdeki yönetimi, bu temel değerleri yok sayarak uluslararası toplumda saygınlığını kaybetmektedir.

Tek adam yönetiminin hukuk tanımaz uygulamalarının, demokrasiye ve özgürlüklere vurduğu darbenin boyutları sadece Türkiye’nin demokrat kamuoyunun değil, tüm dünyanın dikkatle gözlemlediği bir demokrasi krizidir. Türkiye’nin demokrasi ve özgürlük mücadelesi, sadece içeride değil, aynı zamanda uluslararası kamuoyu düzeyinde de destek beklemektedir. Geleceğimize, adalete, hukuka ve ülkemize sahip çıkmak için tüm demokratların bir araya gelmeleri bir zorunluluktur.

KRİZ TABLOSU

Ekonomik yönetimde yaşanan sorunlar, adaletsiz gelir dağılımı, yolsuzluk iddiaları gibi faktörler de Türkiye’nin geleceğini tehdit etmektedir. Kıt kanaat geçinmek kötüdür ancak ekonomik yetersizliğin dayattığı toplumsal bozulma ve çürüme bir toplum için en kötüsüdür. Bunu tetikleyen unsurlardan birisi de demografik bozulmadır.

Ve nihayet Türkiye’nin bugünkü karanlık tablosu karşısında ortaya çıkan çığlığın, demokrasi ve özgürlüklerin savunusunda birleşen seslerin yankısı, önümüzdeki günlerin belirleyicisi olacak. Bu duyarlılıklar Türkiye’nin geçmişten gelen değerlerinden sapmasının ne denli tehlikeli bir yol olduğunu göstermektedir. Önümüzdeki 31 Mart seçimleri, bu çağrılara verilen somut bir karşılık olacaktır. Milyonlarca insanın sandıklarda bir araya gelerek demokrasiye, adalete ve hukuka sahip çıkma vakti gelmiştir. Bu seçim Türkiye’nin geleceğine dair bir umut ışığı olacak ve demokratik değerlere olan bağlılığımızı bir kez daha gösterme fırsatı sunacaktır.

31 Mart’ta sandıklarda buluşmak, sadece bir seçim değil, aynı zamanda bir direnişin, bir uyanışın simgesi olacak. Türkiye’nin demokratik mirasına, Atatürk’ün çağdaş vizyonuna, adaletin ve hukukun üstünlüğüne olan inancımızla birlikte geleceğimize sahip çıkacağız. Bu ülkenin kaderi, her birimizin ellerindedir ve bu kaderi aydınlığa taşımak da bizim sorumluluğumuzdur.

Unutulmamalıdır ki bir ülkenin sağlıklı bir şekilde ilerleyebilmesi, demokratik değerlere bağlı, hukukun üstünlüğünü esas alan bir yönetimle mümkündür. Bu mücadele sadece bir siyasi görüşün, bir parti ya da bir grubun çabası değil, tüm Türkiye’nin ortak çabası olmalıdır.

Bilimsel temellere dayalı olarak yapılan bu eleştiriler, demokrasiye vurulan darbenin sadece bir politik mesele olmadığını, aynı zamanda toplumun temel dokusunu sarsan bir sorun olduğunu vurgulamaktadır. Türkiye’nin bugünkü gerçekliği, her birimizi geleceğimize daha sağlam bir şekilde sahip çıkmaya çağırıyor. Umutsuzluğa kapılmak yerine birlik olmak ve demokratik değerlere sarılmak Türkiye’nin yolunu aydınlatan bir kandildir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları