Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
16 Mart 1921’i Anarken… - Ünal ÇEVİKÖZ
Kurtuluş Savaşı’nın bir yanda doğu bir yanda batı cephesinde olanca hızıyla devam ettiği yıllardayız. Erzurum ve Sivas kongreleri yapılmış, Misakımilli açıklanmış ve Anadolu’da ulusal bir hareketin güç kazandığı artık açıkça belli olmuştur. İtilaf Devletleri 1920 yılının şubat ayında Londra’da yaptıkları toplantıda İstanbul’u işgal kararı alır. Mart ayında İstanbul işgal edilir. Gaye; Anadolu’daki hareketi bastırmak, hâkimiyeti İstanbul üzerinden kurmaktır.
23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) açılması ile birlikte tarihi bir dönüşüm başlar. Artık Anadolu’da İstanbul’un kararlarını kabul etmeyen bir oluşum vardır. Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’ni yürüten bu yeni yönetim meşruiyetini güçlendirmek için diplomatik faaliyetlerini de artırmak zorundadır. Bu faaliyetler Atatürk’ün sadece askeri bir deha olmakla kalmadığının, aynı zamanda diplomatik bir dehaya da sahip olduğunun kanıtı olarak görülmelidir.
MEYDAN OKUMA
Kasım 1917’de Bolşevikler devrimi gerçekleştirerek Moskova’da Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’ni (RSFSC) kurmuşlardır. Bolşevik hükümet devrimin hemen ertesinde yayımladığı barış yasasına dayanarak Aralık 1917’de Osmanlı İmparatorluğu ile bir silah bırakılması mutabakatını Erzincan’da imzalar. Ancak Doğu Anadolu’nun bir kısmı hâlâ Rus işgali altındadır.
Ağustos 1918’de Bakû’nun İngilizler tarafından işgali, Bolşevikler’i güneyden çevrelenme endişesine sevk eder. Mart 1920’de İngilizlerin İstanbul’u işgali de Anadolu ulusal hareketine bir meydan okumadır. Bütün bu gelişmeler yirminci yüzyılın daha henüz başlarında iki tarihi imparatorluğun ardılı olarak ortaya çıkan iki genç yönetimi, RSFSC ile TBMM’yi benzer bir emperyalist tehditle karşı karşıya bırakmıştır. Her iki yönetimin de birbirleriyle kavgalaşmak yerine bölgedeki coğrafi konumlarını pekiştirmeye, egemenlik ve bağımsızlıklarını garanti altına almaya ihtiyaçları vardır. Moskova, iç savaşını bitirmek, Ankara ise işgalden kurtulma mücadelesine yoğunlaşmak istemektedir. İşte bugün yüzüncü yıldönümünü yaşadığımız, 16 Mart 1921’de bu iki yönetimin hükümetleri arasında Moskova’da imzalanan “Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması” bu arka plan içinde görüşülmüş, hazırlanmış ve imzalanmıştır.
ÖNEMLİ GÜVENCE
TBMM açıldığından üç gün sonra, 26 Nisan 1920’de ilk dış politika hamlesini
Moskova’ya
bir heyet gönderme kararı
alarak gerçekleştirir. Bu kararı, Mustafa Kemal Atatürk bir mektup ile Moskova’ya
iletir. 3 Mayıs 1920’de ilk TBMM hükümeti kurulur.
Bekir Sami Bey Hariciye
Vekili (Dışişleri Bakanı) olarak atanır. RSFSC Dışişleri Halk Komiseri Çiçerin,
Atatürk’ün yazdığı mektuba verdiği cevapta TBMM heyetini memnuniyetle kabul
edeceklerini belirtir. Mektubun Ankara’ya ulaştığı tarih olan 3 Haziran
1920 Türkiye-Rusya diplomatik ilişkilerinin kuruluşu olarak kabul edilir. Bekir
Sami Bey başkanlığındaki TBMM hükümeti heyeti, Moskova’ya gider, ağustos ayında anlaşmayı paraf eder.
Anlaşmanın nihai olarak imzalanması ise ancak 16 Mart 1921 tarihinde gerçekleşir.
Moskova Antlaşması,
TBMM hükümeti tarafından yabancı bir devlet ile imzalanan ikinci anlaşmadır. İlki 2 Aralık 1920
tarihinde Ermenistan ile imzalanan Gümrü Anlaşması’dır. Ancak aynı gün Ermenistan’da Bolşevik hükümet kurulur. Yeni kurulan Ermenistan Sovyet
Sosyalist Cumhuriyeti, RSFSC ile bir barış anlaşması imzalar ve Gümrü Anlaşması her iki tarafça reddedilir.
Türkiye’ye dayatılan Sevr Anlaşması’nın Doğu Anadolu üzerindeki hükümlerini
ortadan kaldıran Gümrü Anlaşması, her ne kadar onaylanmamış bir
anlaşma olsa da onunla sağlanan gelişmeler daha sonra 1921 yılında imzalanan
Moskova ve Kars anlaşmalarıyla onaylanmış ve tescil edilmiştir. Bugün de hâlâ geçerli olanlar bu iki
anlaşmadır. Üzerinden yüzyıl da geçse, uzun
müzakereler sonunda imzalanan Moskova Antlaşması 29 Ekim 1923’te ilan edilen Türkiye Cumhuriyeti’nin
en önemli dayanak ve güvence
belgelerinden biridir. İmzalandığı günün tarihi gibi 16 maddeden oluşur. Üç
adet de eki vardır.
Moskova Antlaşması’nın
birinci maddesi, büyük bir devlet olan Rusya’nın, Türkiye’nin Misakımilli sınırlarını tanıması sonucunu doğurduğu gibi Sevr
Antlaşması’nın da reddi
anlamına gelir. İkinci madde Türkiye’nin Batum limanından serbest
transit hakkı ile yararlanmasını sağlar. Üçüncü madde, anlaşmanın bir numaralı
ekinde belirlenen sınırlar içinde Azerbaycan’a bağlı olarak Nahçıvan Özerk Bölgesi’nin oluşturulması hükmünü içerir.
Beşinci madde Boğazlar
rejiminin Karadeniz’e kıyıdaş ülkeler tarafından belirlenmesini amirdir. (Bu
hüküm daha sonra Lozan Barış Konferansı sırasında değişse de Türkiye, Boğazlar üzerindeki
gerçek egemenlik haklarına Montrö
Sözleşmesi ile kavuşur)
Altıncı madde Türkiye ile Çarlık Rusyası arasında yapılmış anlaşmaların doğurduğu parasal
yükümlülüklerden RSFSC’nin vazgeçtiğini belirler. Hemen
ardından gelen yedinci madde de kapitülasyonları reddeder. Böylece iki hükümetin antiemperyalist, sömürgecilik ve kapitülasyonlar
karşıtı ortak tutumları bu iki madde ile tescil edilmiştir.
MADDELERİN ÖNEMİ
Anlaşmanın sekizinci ve on beşinci maddeleri bugünün koşulları için de geçerlilikleri bakımından en önemli maddelerdir. Sekizinci madde
ile iki taraf karşılıklı olarak yekdiğerine karşı zararlı faaliyetlerde bulunan
oluşumların kendi topraklarında konuşlanmasına izin vermemeyi taahhüt ederler.
On beşinci madde ise anlaşmada bulunan ve Güney Kafkasya Cumhuriyetleri’ne
yönelik hükümler içeren
maddelere ileride Türkiye ile bu Cumhuriyetler arasında yapılacak anlaşmalarda
da uyulmasını “zorunlu kılmak” için Rusya’nın o devletler nezdinde gerekli
girişimlerde bulunması yükümlülüğünü tarif eder.
Yani Moskova Antlaşması, bir bakıma, 13 Ekim 1921
tarihinde imzalanan Kars Antlaşması’nın
da uygulanmasının güvencesini oluşturmaktadır. Bu iki anlaşma, Türkiye’nin
Doğu Anadolu ile Güney Kafkasya arasındaki sınırlarının tartışılmaya imkân
bırakmayacak şekilde belirlendiği iki temel belgedir. Dolayısıyla, o coğrafyada
Türkiye toprakları üzerinde hak iddia eden her türlü fantezinin de önünü kapatırlar.
Yirminci yüzyılın başında imzalanan, yüzyılı geride bırakan Türkiye-Rusya Dostluk ve Barış Antlaşması, bugün iki devlet arasındaki barışçı ve karşılıklı saygıya dayanan ilişkilerin temel dayanağını oluşturur. Rusya Çarlığı ile Osmanlı İmparatorluğu arasında tarih boyunca sık rastlanan savaşlardan sonra kurulan bu mutabakatın arkasında Atatürk’ün olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır.
ÜNAL ÇEVİKÖZ
TBMM 27. DÖNEM İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
En Çok Okunan Haberler
- Soylu'dan 'Özür dileriz' çıkışı
- Ölüm nedeni belli oldu
- AKP döneminde ne kadar harcanmıştı?
- 5 çocuğunu kaybeden anne yalanladı
- İşte AKP'li belediyelerin 'etkinlik' harcamaları!
- AKP ve CHP döneminin harcama raporu!
- MEB’ten skandal karar: Müdüre üstün başarı ödülü!
- Süper Lig'de yayın geliri dağılımı belli oldu!
- 'Vız gelir tırıs gider'
- 'O saraya, ben davaya’