Oktay Ekşi
Oktay Ekşi oktay.eksi@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Ekümeniklik davası

29 Haziran 2024 Cumartesi

Yıl yanılmıyorsam 1986 idi. Merhum Turgut Özal’ın başbakan sıfatıyla yaptığı bir resmi gezinin Hindistan ayağında idik. Program gereği Ganj Nehri’nde tekne gezisi yaparken eski ABD Başkanı Jimmy Carter’ın da bir başka tekneyle Ganj üzerinde olduğu ve Özal’la görüşmek istediği bilgisi geldi. 

Özal, “Ben memnuniyetle gelirim” dedi ve ayrıldı. 

Dönüşte “Ne görüştüklerini” sorduk. 

“Benden Heybeliada’daki ruhban okulunun açılması için yardım istedi” dedi. 

O gün bugündür “ruhban okulunun tekrar açılması” meselesi temcit pilavı gibi ikide bir karşımıza çıkar. Daha doğrusu Fener Rum Patriği Dimitri Bartholomeos, bu konuyu ikide bir gündeme getirir. 

Ama bu defa konu tek başına değil. 

Bartholomeos’un Ukrayna- Rusya savaşı nedeniyle İsviçre’de düzenlenen uluslararası konferansa katılarak Türkiye adına, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın imzaladığı bildiriye “Ekümenik” patrik sıfatıyla imza koyması sonucu gündeme geldi. 

Bartholomeos konferansa Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski ve İsviçre konfederasyon başkanı tarafından davet edilmişti. Orada sadece bildiri imzalamadı. Çeşitli devlet başkanlarıyla ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’la da görüştü. Bir de konuşma yaptı. Kısaca kendisi uluslararası bir konferansta da “Ekümenik” sıfatıyla bulunmuş oldu. 

Gerçi sonra Türkiye’nin itirazı üzerine imzasının konferans bildirisinden çıkarıldığı açıklandı ama gerçek şu ki Bartholomeos “Ekümenlik” yolunda önemli bir adım daha atmış oldu. 

Bilindiği üzere Fener Patrikhanesi, Lozan Antlaşması’na göre “azınlık” hukukuna tabi. Yani Türkiye Cumhuriyeti yasaları herkes gibi patriği de bağlar. O yüzden sadece patrik değil, patrikhanenin en üst ruhani organı olan Sinod Meclisi üyeleri de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdırlar. 

Bu denmektir ki Türkiye’de Türkiye Cumhuriyeti devletinden başka bir hükümran yapı yoktur ve olamaz. 

Oysa “Ekümenik” sıfatı Fener Patriği’ne -adı konmamış- bir “devlet başkanı” yetkisi tanımaktadır. Ve aslında patrikhanenin tarihen de böyle bir yetkisi (Milattan sonra 451 tarihinde toplanan Kadıköy Konsilinde o zamanki Bizans imparatorunun Hıristiyan kilisesi tarafından alınabilecek bu kararı siyaseten alması hariç) yoktur. Nitekim Vatikan’daki papalık da Fener’in “ekümenik”liğini yüzyıllar boyu reddetmiştir. 

Gelelim, ruhban okulu hikâyesine: 

Sadece Jimmy Carter değil, Bill Clinton da başkan iken aynı konuda Ankara’yı çok sıkıştırmış ama sonuç alamamıştı. Çünkü Ortodoks kiliseleri aracılığıyla Rusya’yı çember içine almak ABD’nin stratejik hedeflerinden biridir. 

Nitekim ruhban okulu da bu vesileyle tekrar gündeme geldi. 

Bilindiği üzere Heybeliada’daki okul, 1971’de Türkiye’deki tüm özel yüksek okullar ya kapanmak ya da bir üniveristeye bağlanmak için zorlanınca ruhban okulu üniversiteye bağlanmayı reddetmiş o yüzden kapanmıştı. 

Ne var ki şimdi Fener’in önünde “Diyanet Akademisi” örneği var. 

Temcit pilavının tekrar ısıtılmasından anlıyoruz ki yakın bir gelecekte bu konu yine gündeme oturacaktır. 

Böylece tek adamlı AKP iktidarı, Lozan’la kurulmuş modern, laik Türkiye Cumhuriyeti’nin gövdesinden bir taşı daha koparmış olacaktır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bekçi Murtaza kafası 23 Kasım 2024
Keyfi ceza yasası 16 Kasım 2024
Kimi seçtiler? 9 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları