Nilgün Cerrahoğlu
Nilgün Cerrahoğlu nilgun@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Saraçhane gecesi

18 Aralık 2022 Pazar

İki yıl, yedi ay, on beş gün hapis cezasının tarihe geçtiği günün şüphesiz ki en etkileyici olayı, “hocaların hocası” asırlık çınar Nermin Abadan Unat’ın Saraçhane Mitingi’ne gitmesiydi.

101 yaşındaki Nermin Hanım’ın İmamoğlu’nun makam odasına girmesiyle etrafa derhal bir “elektrik” yayıldı. Herkes anıda bir hürmet ve çekidüzen moduna geçti. Ekrem İmamoğlu ile Akşener yaşayan tarih Unat’ın elini öptüler.

Nermin Hoca’nın evine en son 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimleri arifesinde gitmiştim. Bayramdı. Hoca öğlen yemeğinde beni ağırlamış ve elleriyle hazırladığı muhteşem kuşkonmazlar ikram etmişti. Biz kuşkonmazları yerken, bir taraftan da Almanya’da -sosyal demokrat partinin yaşamsal stratejik hataları ve zaafları yüzünden!- Hitler’in nasıl iktidara geldiğini anlatmıştı.  

Prof. Unat, hem Türkiye Cumhuriyeti tarihini, hem faşizmin yükseliş yıllarında çocukluğunu ve buluğ çağını geçirdiği Avrupa’nın zifiri karanlık dönemini ilk elden yaşayan bir tanık. Canlı bir tarih tanığı. O nedenle Saraçhane’ye gelip gitmesi başlı başına olay oluyor. 

Konu sadece bir yaş ya da yurttaşlık bilinci meselesi değil. Böyle sadece sıra dışı öyküleri olan insanlar bu kerte özel bir elektriklenme yayıyor. 

GOLYAT’A KARŞI DAVUT 

İmamoğlu’na dönüp de hoca, “Oyuma sahip çıkmaya geldim. Size gelmeyip nereye geleyim?” derken İstanbul belediye başkanının da bu meyanda etkileyici bir öyküsü olduğunu düşündüm. 

Onunki de giderek artık dallanıp budaklanan bir Golyat’a karşı Davut öyküsüne dönüştü.

Kökü kutsal kitaplara dayanan “Golyat’a karşı Davut” efsanesini duymuşsunuzdur. Golyat, gücü ve cüssesi ile yenilmez sayılan bir devdir. 

Ne var ki Davut, özgüveni ve zekâsı ile bu ağır cüsseli devi umulmadık biçimde alt etmeyi başarır. O gün bugün efsane, yenilmez sanılan güçlerin de basbayağı yenilebileceğini anlatmak için kullanılır. 

Hafta içinde alınan mahkeme kararı işte, Ekrem İmamoğlu’na şimdi tam bir Davut profili biçti. Karar gecesi yapılan Saraçhane Mitingi bu itibarla çok etkileyiciydi. 

“Bu ülkenin adalete ihtiyacı var. Bu ülkenin merhamete ihtiyacı var. Bu ülkenin vicdana, umuda ihtiyacı var” dedi İmamoğlu kendisini adalet, merhamet, vicdan, umut ile özdeşleştirerek. Ve sözlerini, “Umudumuz eksilmesin!” diyerek tamamladı. 

“İdeallerimiz var” dedi: “2023 ideallerimiz var. İstanbul’da başardık. Türkiye’de de başaracağız... Yıldırmak isteyenlere buradan söyleyelim: Aradan 3.5 yıl geçmiş olabilir. Ama benim hâlâ gençliğim var: Gençliğiiim! Hâlâ gençliğim var. Hâlâ umudumuz var. 2023’te her şey çok güzel olacak!”

Bu sözler üzerine alkış kıyamet koptu Saraçhane’de.

İmamoğlu ve hitap ettiği kitle arasında bariz bir duygudaşlık var. 

Kendisini yapayalnız, çaresiz ve sahipsiz hisseden kitlelere, Davut profiliyle en açlık duydukları şeyi “umudu” vaat ediyor o. Ve de umudun en karanlık günde vücut bulmuş simgesine dönüşüyor.  

İMAMOĞLU’NUN ‘ÖYKÜSÜ’

Erdoğan yasaklandığı yıllarda, bugün de yapageldiği gibi, “biz ve onlar” kutuplaşmasına abanıyordu. Öyküsü kutuplaşma üzerine kuruluydu.  

İmamoğlu’nun hikâyesi ise tam tersi birleştiricilik, bütünleştiricilik, yaraları sarma, merhem olma, birebir ifadesiyle “dertdaşlık” ve giderek toksik düzeylere ulaşan kutuplaşmaya çare, deva olmaya endeksli.

Altılı masa liderleri arasında, her kesime bu kerte dokunan inandırıcılıkla, bu hikâyeyi sahiplenebilecek başka aday yok. 

“Hikâye”nin belirleyici önemini, 10 yıl kadar önce Osman Ulagay’ın Türkiye Kime Kalacak? kitabıyla keşfetmiştim. 

Osman, Erdoğan’ın durdurulamaz yükselişini özgün bir “öyküsünün olmasına” dayandırıyor; muhalefetin en büyük eksikliğini de öyküsünün olmamasına bağlıyordu.  

“Cumhuriyet dönemindeki hikâye elbette müthişti” diye ekliyor, “Ne ki hikâye o günün koşullarından bugüne taşınamadı” değerlendirmesini yapıyordu. 

İmamoğlu işte bugün artık 2000’ler siyasetinde olmazssa olmaz kabul edilen bu “öykü” boşluğunu dolduruyor. 

Osman’ı ilk okuduğumda “siyasi kimlik, duruş, içerik, plan, program, düşünceler” yerine “öykü” ısrarını hiç kavrayamamıştım. Ama -heyhat!- “zamanın ruhunun” bu “öykü” dinamiğiyle birebir iç içe olduğunu gördüm. 

Kendisini yoktan var eden lider Obama zamanında misal, öyküsüyle fenomen oldu. Son dönemde Çizme de kendisini “underdog/mazlum” kontenjanından konuşlandıran Meloni keza sıra dışı öyküsüyle seçmenleri avcuna aldı. 

Siyasi fikirleri ve içerikleri elbette ki bambaşka liderler bunlar. Ama öyküleriyle markalaştılar, sosyal medyada viral oldular ve kitlelerle “duygudaşlık” kurdular. 

Tarihin salıncağı -ister beğenin, ister beğenmeyin- bizleri bambaşka yerlere taşıdı. 

Altılı masayı kuranlar bu “Davut ve Golyat” öyküsü üzerinde düşünmeli.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump’ın dönüşü 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları