Nilgün Cerrahoğlu
Nilgün Cerrahoğlu nilgun@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Kurultaydaki ‘Bella Çav’ Ruhu

07 Eylül 2014 Pazar

“Bella Çav/Bella Ciao”, marş coşkusuyla söylenen bir direniş şarkısıdır.
Mussolini yıllarında direnişçilerin dilinden düşmeyen şarkı; sonraki yıllarda solun “simgesi” olmuş; Çizme’de, notalarının yükseldiği her yerde, bugün bile en içten katılımla, sevilerek söylenen bir ezgiye dönüşmüştür.
Biraz bizim “Onuncu Yıl Marşı”mız gibi…
Gramsci’nin 90 yıl önce kurduğu “solda birlik öneren” Unita gazetesinin, sol belediyelerce yönetilen kentlerde her yıl düzenlediği “festivallerde”, bu ikon şarkı hep söylenir.
Her yaz sonu birkaç hafta süren keyifli “Unita festivallerinde”, solcular bir araya gelir; sadece film, belgesel izlemekle ve kitap/siyaset söyleşileri yapmakla kalmazlar; festival standartları arasında da bol bol yemek yerler ve rakı değilse… şarap sofralarında kafa çekerken bir taraftan da hep bir ağızdan “Bella Çav” söyleyip vatan kurtarırlar!
“Bella Çav” notaları Kılıçdaroğlu’nun, “740 oy ayarı” yediği Olağanüstü 18. Kurultay’a dek ulaşmış. Ama şarkının “birlik, beraberlik, özgürlük ruhu” buraya gelememiş.
Bella Çav”la salona giren Kılıçdaroğlu, “ayar yemek üzere olduğunun” farkında değil…
Kendisi, ona buna ayar çekiyor…
Erdoğan Türkiyesi’nde en son CHP Genel Başkanı’na düşecek bir politik gaf (“politically incorrect”) siyasi ayıba imza atarak “Rakı sofralarında Türkiye’yi kurtaran elitistlerden partiyi temizleyeceğimi herkes iyi bilsin!” diyor.
Yetmiyor…
Kendisini eleştirenlere -Erdoğan ağzıyla!- “Kimse kusura bakmasın!” diye yanıt veriyor: “Kimse de bana demokrasi dersi vermesin. Sabah mikrofonu gören koşa koşa gidip CHP’yi eleştirirse, kimse kusura bakmasın buna izin vermeyeceğim…

Köşk adayı sabırları taşırdı
Bella Çav”ın geçmişinden, bugün İtalya’nın yakaladığı “Renzi solu”na uzanacak olursak; bu iki noktayı birleştiren en önemli özelliğin her seferinde “tabanın tepeye verdiği ayar” olduğunu görebiliriz.
Direniş yıllarına geri dönemeyeceğim…
Ancak bugün İtalyan solu için “fark yaratan” ve yeni “umut vaat eden”, 39 yaşındaki genç Renzi’nin PD-Partito Democratico/Demokrat Parti başındaki liderliği de, son dönemde tabanın vermiş olduğu ayarın eseri. Başka vesilelerle de anlatmıştım…
Değil orada burada açık olan “mikrofonlara konuşmak”, “Bella Çav” topraklarında sol taban ve sol partililer; düş kırıklığı yaratan son genel seçimin ardından, baştaki lideri değiştirmek için bizzat gidip PD merkezlerini işgal ettiler… Tatminkâr bulunmayan sandık sonuçları ardından, burada olduğu gibi, (2013 Nisan) Cumhurbaşkanlığı seçiminde PD yönetiminin “merkez sol bir aday” yerine Berlusconi ile anlaşarak sürpriz bir Hıristiyan Demokrat sağ adayı öne sürmesiyle, tabanda isyan çıktı…

‘Yetti be!’ aktivizmi
Seçim düş kırıklığının ardından bir de böyle hiç hesapta olmayan sağcı bir “Köşk” dayatması çıkınca, İtalya’da boydan boya tetiklenen bir “occupyPD” etkinliği içinde parti merkezleri günler süren işgale uğradı.
Parti binalarına her yerde; “Taban teslim olmuyor! Parti biziz!”; “Değişim…Hemen şimdi!”, “Değişim cesaret ister!”, “Partiyi tabana açın!”, “Protestodan… önerilere!” pankartları asıldı. Taban böylece, partiye ilişkin hissiyatı liderlere ve kamuoyuna duyurmayı başardı.
#mobbasta/yetti be! sloganıyla örgütlenen hareketin iki sonucu oldu.
İlk olarak, PD liderleri önerdikleri sağ adaydan derhal çark etti ve sıra dışı bir uygulamayla mevcut Cumhurbaşkanı Napolitano’nun süresi uzatıldı…
İkinci olarak, partiye net perspektif sunacak, solu iktidara taşıyacak projeleri konuşacak, partiye inandırıcılık kazandıracak ve tekrardan partiyi kuracak bir kurucu kongre için yeni “önseçim” istediler. “OccupyPD”ciler iki isteklerini de elde ettiler ve 2013 Aralık’ındaki son önseçimde, rekor katılım ve oyların 2/3’üyle, tabanın istediği doğrultuda PD’nin başında bir lider değişimi oldu ve İtalyan soluna yeni itiş kazandıran Renzi liderliğe geldi…

‘Kast’ benziyor, taban farklı
Yirmi yıllık kimlik bunalımını geride bırakmaya çalışan İtalyan merkez solu ile CHP krizine baktığımızda; gerçekte krize yol açan dinamiklerin aslında öyle çok da birbirinden uzak olmadığını görüyoruz…
Küresel çağın gerçeklerine uyumda zorlanan bürokratik ve merkeziyetçi geleneksel parti kimliğinin kodlarıyla oynanması ve bu durum karşısında yönetici “kast”ın ezberlerinin bozulması. Hizip, ekip savaşları vs…
Asıl fark, en tepede değişimi zorlayan tabanın işlevi ve aktivizminde görülüyor…
Tabanın İtalya’da -özgür medya ve “önseçim” gibi- bize nazaran elinde çok daha zengin imkânlar var. Ama beri yandan bu imkânları da son çıtaya dek zorlayan ve kullanan aktif bir siyaset geleneğine sahip.
Taban, bizde olduğu gibi maçı tribünden izlemiyor. “Occupy” eylemciliği ile doğrudan sahaya iniyor. Bizde, parti liderliğine ayar verme işi, en fazla “delegelere” bırakılmış durumda. Bu bazı yorumcular tarafından, bizde, CHP’de parti içi demokrasinin işareti olarak aktarılıyor.
Oysa 2015 genel seçimi köprüden önceki son çıkış!
Bizim, bundan çok daha fazlasına ihtiyacımız var.
Artık “Bella Çav”a sadece tempo tutmak yetmiyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump’ın dönüşü 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları