Nilgün Cerrahoğlu
Nilgün Cerrahoğlu nilgun@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Kobani Düşerken…

09 Ekim 2014 Perşembe

Pentagon” diyor, -özetle- Foglio; “Kobani ile Ayn el Arab’ın aynı kent olduğunu dahi bilmiyor!
Berlusconi ailesinin gazetelerinden biri olan ve güçlü istihbarat kaynaklarına yakınlığıyla bilinen “Foglio” “Kobani düşerse hepimiz düşeriz!” manşeti altında dün yayımladığı haberine şöyle giriyordu:
Pentagon’un son bülteninde Kobani’ye sekiz hava saldırısı yapıldığı yazıyor. Bunun hemen iki satır altında ise, Ayn el Arab’a dört saldırı yapıldığı bilgisi var. İkisi de halbuki aynı ‘hedef’. İkisi de çünkü aynı şehir! Farklı isimler bu aynı şehri tanımlıyor. Biri Kürtlerin şehre verdiği adken; diğeri Esad’ın dayatmış olduğu isim oluyor. Pentagon’un bunun ayırdında olmaması mümkün mü?
Olayların tırmanışı içinde, bu isim karışıklığını sıradan bir karambol olarak görebilirsiniz.
Ancak ne ki bu öyle basit bir ayrıntı değil.
Süper gücün hangi kafa karışıklığı, savrukluk ve cehalet içinde IŞİD karşıtı koalisyonu koordine ettiğini gösteriyor…

Şark cephesinde değişen bir şey yok
Foglio”daki satırlarını okurken aklıma David Fromkin’in Barışa Son Veren Barış Modern Ortadoğu Nasıl Yaratıldı? isimli kitabı geldi.
Daha önce de bu köşede bahsetmiştim.
Birinci Dünya Savaşı’nda Ortadoğu’nun büyük güçler tarafından nasıl paylaşıldığını en ince ayrıntısına dek anlatan Fromkin’in kitabı; şu sıra bence çok değerli bir baş ucu kitabı olarak daima el altında bulundurulmalı…
Ortadoğu hakkında en aydınlatıcı eserlerden biri olan bu yapıtta Fromkin çünkü yalnız emperyal emellerin içini açmakla kalmıyor; bu emellerin aynı zamanda hangi koyu cehalet altında gerçekleştiğini anlatıyor.
Küresel emperyallerin bir yanda “Ortadoğu’da her şeyin salt ‘din’ olduğu varsayımından hareket ettiklerini ve paylaşım savaşlarını da sadece bu varsayımla kurgulamış olduklarını” belirten Fromkin, büyük güçlerin, bölgeyi ve İslamı bir yandan da aslında ne az tanıdıklarını aktarıyor ve bu nedenle ne yaman çelişkiler, hatalara düşmüş olduklarını anlatıyor.
Özetle yüz yıldan bu yana değişen fazla bir şey yok.
Kobani trajedesini izlerken insan “‘Büyük Oyun’ hakkında şimdiye dek duyduğumuz, okuduğumuz, bildiğimiz her şey… Ortadoğu’nun tüm dikişlerinin attığı bu yerde sanki güncele formatlanarak eksiksiz, yeniden olduğu gibi sahneleniyor!” duygusuna kapılıyor.
İslam dünyasında IŞİD’dan başka hiç kimsenin takmadığı El Bağdadi denen sanal bir “halife” var ortada…
Bu sanal halifenin emrinde toplananan ve derdest edilen belli sayıda asker bulunuyor…
Kimileri gönüllü, kimileri de paralı olan bu askerler; “gizli”(!) para kaynakları ve el koydukları savaş ganimeti Amerikan silahlarıyla yüz yıl öncesinin Sykes-Picot anlaşmasının sınırlarını yerle bir edip ta Türkiye kapısına dek gelip dayanıyorlar…
Dünyanın en başa çıkılmaz “Büyük Kulak” teknolojisine ve de askeri donanımına sahip olan büyük devletler, bu gizemli sanal halife ile sanal halifenin askerlerini bir şekilde durduramıyor.
On beş yıl önce böyle bir film izleseydik; “Senaryo amma da abartmış. Bu ne gerçeküstü hikâye böyle?” diyebilirdik.
Ama paylaşım savaşlarının şahlandığı böyle bir zamanda, bu gerçeküstü hikâye, gerçek olmanın ötesinde bir insanlık trajedisine dönüşüyor.

Savrulma anını yaşamak
19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başındaki büyük emperyalizm çağının “Büyük Oyun”unda olduğu gibi tıpkı… herkes burada kendi çıkarını kollayan kendi vekâlet savaşlarını yürütüyor.
Kobani’de uzaktan dürbünle seyredilen trajedinin arkasında bir yanda büyük güçlerin Şiiler ve Sünniler üzerinden götürdüğü mezhep savaşı; bir yanda da bildiğimiz etnik Türk-Kürt çatışması var.
Tarihi Ortadoğu çatışmalarının hemen hepsi, Kobani’de üst üste binmiş durumda…
Ankara, gerek Kürtlerle bilinen etnik çatışma yüzünden, gerek de… ABD’nin veto ettiği “Alevi Esad rejiminin ortadan kaldırılması” şartı nedeniyle Kobani’yi dürbünle izliyor.
Oyun kuruculuk” iddiasında olan Ankara, kendi “oyununun” peşinde…
Ama kendi oyun peşinde koşarken süper güç ABD ile papaz olmaya doğru yol alıyor.
Son Biden polemiği, Ankara’nın “ikili oynadığına” dair dünya kamuoyundaki zaten var olan kuşkuların derinleşmesine vesile oldu…
Geçen yaz ilk kez Alman medyasında su yüzüne çıkan “ikili oyun” iddiaları; Avrupa basınında artık genel geçer her yerde dile getiriliyor…
Ankara, Biden’ın da altını u231 çizdiği üzere IŞİD’in elinin güçlenmesinde doğrudan rol oynadı. Yaratılmasına katkıda bulunduğu bu Frankenstein’a karşı Türkiye bizzat Batı’yla şimdi mücadele edecek mi; yoksa bu kanlı örgütü salt Kürtlerin kırdırılması adına mı kullanacak?” şeklinde sorular, özellikle “Kobani” bağlamında; “Ankara’nın şeffaflıktan uzak ikili oyununu” vurgulamak için öne sürülüyor.
Tarihin böyle büyük savrulma anlarında insan… güçsüz seyirci konumuna indirgeniyor.
Saflar öylesine kirli ki, taraf olmak ve net tavır almak imkânsız.
Alınması gereken tek tavır elbette tabii “insanlık” olmalı.
Ama bu denli girift ve göz gözü görmeyen vekâlet savaşlarının iç içe geçtiği bir yerde, insanlığın nerede olduğu da kolayına belli olmuyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump’ın dönüşü 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları