Nilgün Cerrahoğlu
Nilgün Cerrahoğlu nilgun@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Garip bir seçim

02 Nisan 2023 Pazar

Kızılcık Şerbeti’ne RTÜK 5 hafta yayımlanmama cezası kesmiş.

Sebep: Kadına şiddetin özendirilmesi. 

Güleyim mi, ağlayayım mı şaşırdım.

İktidar partilerinin Cumhuriyet tarihinin en kadın düşmanı öğeleriyle yan yana geldiği bir iklimde, RTÜK bir kurgunun, “kadına şiddet” sahnelerine takılmış. 

Kıyamam...

Bir yanda iktidara ortak olmaları halinde kadına şiddeti cezalandıran tüm yasaları sıfırlamaya, yok etmeye yeminli “Cumhur İttifakı” paydaları var...

Kadının kazanımlarından yoksun kalmasını önemsemiyor. Tam tersine sözde “aile huzuru”(!) namına korunaksız bırakılmasını yeğliyor. 

Diğer yanda RTÜK, popüler dizi Kızılcık Şerbeti’ndeki en sürükleyici karakterlerinden biri olan Nursema’nın istemediği bir erkekle baş göz edilmesi ve gerdek gecesinde camdan atılmasından rahatsız oluyor. 

Göz yaşartıcı sahiden.   

Şiddet bağlamında hangisi acaba daha özendirici?

Sanal bir dizinin, hayal ürünü sahneleri mi? 

Kadın üzerinden tüm yasal koruma kalkanlarının kaldırılması mı?

“Tutarlılık Şark’ta aranan bir erdem değildir” denir...    

Oryantalist bir bakış ama gerçek bu: Kadına şiddeti dizilerde sakıncalı bulan iktidar unsurları eşzamanlı olarak, bu şiddeti tırmandırması kaçınılmaz olan siyasi hamlelere karşı duyarsız ve sessiz kalmayı seçiyor. 

Cumhur İttifakı, kadının şiddetten korunması amaçlı 6284 sayılı yasanın yok edilmesini arzulayan Yeniden Refah Partisi ve Taliban çizgisindeki HÜDA PAR’a saflarını açmaktan çekinmiyor... 

Kızılcık Şerbeti’ne ceza yağdıran RTÜK’çüler, “Cumhur İttifakı”nın kadın düşmanı öğeleri için acaba ne düşünüyor, ne diyorlar merak ediyorum. Hiç düşünüyorlar mı? Onu da merak ediyorum. 

‘DÖRT P’ ÇEMBERİ

Unutmamamız gereken bir gerçek var: O da içinde bulunduğumuz sistemin bir “seçimli otokrasi” olması. 

Seçimli otokrasinin en kısa tanımı, kural tanımamazlığı. 

Evet seçmene bir sandık getiriliyor. 

Ama sandığı demokratik norm ve standartlar yönetmiyor.  

Kampanyadan oy sayımına ve seçim sonuçlarının açıklanmasından onayına dek sistemi, en son İstanbul seçimlerinde tanık olduğumuz üzere adı üzerinde “otokrat” şartlıyor. 

Seçimi bu yüzden kıl payı farkla değil, açık ara almak hayati önem taşıyor. 

Seçimli otokrasilerin formülü “3 P” üzerine kurulu: “Popülizm”, “polarizasyon/kutuplaşma”, “post gerçek” namı diğer “dezenformasyon”...

Buna önceki gün İYİ Parti İstanbul İl Başkanlığı’nın kurşunlanması örneğinde gördüğümüz üzere bir “4. P”yi, “provokasyon”u ekleyebiliriz... 

Provokasyon, diğer deyişle “şiddet”, “korku” ve “gerilim” boyutu “seçimli otokrasi” kampanyasının olmazsa olmazına dönüşebiliyor. 

Sandığa bir demokrasi şöleni ile değil de bir korku ve gerilim filmi havasında gitmemiz bu yüzden. 

Eski Meclis Başkanı Bülent Arınç dahi sandığa çöken bu karanlık atmosfere karşı kamuoyunu uyarma ihtiyacı hissediyor, itidal çağrılarında bulunuyor. 

Niye bu provokasyonlara bu denli açığız peki?

Çünkü demokrasinin kurallarının hiçbiri artık yok, çalışmıyor. 

Güçler dengesi yok, iflas etmiş. 

Yargı bağımsızlığı gitmiş. 

Medya birkaç istisna dışında tamamıyla iktidar odaklı “post-gerçek/dezenformasyon” aygıtı/enstrümanına dönüşmüş. 

Dizilere değin her şey giderek bu büyük propaganda aygıtının parçası olmuş. Öyle ki RTÜK ramazanda içkiyi de geçtik dizilerde “su içmeye” dek ambargo koymuş.        

Aykırı sesler susturulmuş, sosyal medya kuşatılmış. 

Ekşi Sözlük gibi salt muhalif olmayan çoksesli siteler bile engellenmiş. 

Cumhurbaşkanı adaylarının ekranda karşılıklı tartışmalarının hayal dahi edilemeyeceği bir ortam yaratılmış. 

Yerine görev başındaki cumhurbaşkanının “Benim adım Tayyip. Soyadım Erdoğan. Dikkat et! Beni kendinle uğraştırma” şeklinde muhalefet liderlerine gözdağıyla hitap ettiği bir iklimin oluşması ve içselleştirilmesi temin edilmiş. 

Bu sebeple ben muhalefetin bahar dalları arasında çekilmiş, “Sana söz, baharlar gelecek” videosunu seyrederken kendimi ister istemez Alis Harikalar Diyarı’na ışınlanmış gibi hissediyorum.  

Kırlarda hoplaya zıplaya koşan Heidi ile alabildiğine sert bir Al Capone gerçeği arasında adeta bölünmüş gerçeklik yaşıyorum. Gariplik bende mi? 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump’ın dönüşü 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları