Ülke Bu Kavgaya Mahkûm Değil!

15 Aralık 2014 Pazartesi

Dün sabahın erken saatlerinde televizyonu açtığımda haber kanallarının tümünün ortak paydası “paralel” operasyonuydu. Günlerdir beklenen
olmuş, Türkiye’nin dört bir yanında, aynı anda operasyon dalgalarından en büyük olanı başlamıştı.
Görüntülerin tümü tanıdıktı. Türkiye’nin en büyük kentindeki bir gazetenin merkezi kuşatılmış, didik didik aranıyordu. Kimi muhabirler Vatan Caddesi’nin yolunu çoktan tutmuş, gözaltına alınacak kişilerin buraya getirilişini bekliyordu.
O an içimden geçen duyguları sütunlara sığdırmak güç...
Derken gözaltına alınanların taraftarları, “Hukuk istiyoruz”, “Adalet istiyoruz” diye haykırırken, arkada yine yabancısı olmadığımız bir pankart yükseliyordu:
“Bizi susturamazsınız...”
Daha kaç kişinin gözaltına alınacağı belli olmadan, suçlamalar havada uçuşmaya başladı:
“Devleti ele geçirmeye çalışmak... Gizli bilgileri açıklamak... Casusluk... Görevi kötüye kullanmak...”
Bu haberlerden anlaşılıyordu ki iddianame de yazılmıştı! Hatta karar seçenekleri de yan yana konmuş, hangi kararın uygulanacağına karar verme aşamasına gelinmişti!

***

Uğur Mumcu’nun köşesinde sıklıkla dile getirdiği düşüncelerinden biri şuydu:
“Nereden gelirse gelsin, hedefi ne olursa olsun terörün her türlüsüne hayır.”
AKP iktidarıyla birlikte bu cümlenin yanına şunu da koymak gerekiyor:
“Hedefi ve amacı ne olursa olsun, hukuksuzluğun her türlüsüne hayır.”
Silivri duruşmalarında sık yaptığımız vurgular şunlardı:
-Hukuk bir gün herkese lazım olur.
-Medya mahkemesi özel yetkili mahkemelerin de önüne geçti, hükmünü verdi, infaza girişti. Bunu şiddetle reddediyor, o gazetecileri tetikçilik yapmamaya ve meslek ilkelerini bir kez daha gözden geçirmeye davet ediyoruz.
- Bu iddianameler Hitler döneminin Goebbels tekniklerini anımsatıyor. Goebbels’in propaganda mantığı şuydu:“Öyle büyük bir yalan üret ki hiç kimse karşı çıkamasın.” Bu iddianamelerin Goebbels mantığından farkı yok.
Silivri’deki 5 yıllık yargılamalar boyunca sadece benim konuşmamın toplamı 45 saat civarındaydı. Ancak bu iyi savunma yaptığımız anlamına gelmiyordu. Çünkü suçlamaların çoğunu biz savunma yaptıktan sonra söylediler!
Yeniden vurgulamak gerekirse, kurbanı kim olursa olsun, hukuksuzluğun her türlüsüne “hayır” diyebildiğimiz gün biraz daha insanlaşacağız.
Silivri mahkemelerinden önce kurulan medya mahkemelerinin kahramanları bugün hukuk arıyor. İnsan olmanın gereği herkesin adil yargılanmasını istemek ve savunmaktır.

***

İktidarın parti kanadı ile cemaat kanadı birbirini çok ağır bir dille suçlayarak, Türkiye’nin üzerinde tepiniyor.
Parti kanadının kökeni 1970’lerde, “Biz iktidara din dahil her türlü değeri kullanarak sandık yoluyla geleceğiz” diye yola çıktı.
Cemaat kanadı ise aynı zaman diliminde, “Biz sandıkla uğraşmayacağız, yeni nesiller yetiştirip devlet kurumlarını ele geçirerek iktidar sahibi olacağız” diye yola çıktı.
Son 40 yıllık süreçte yaşanan darbeler, siyasal hastalıklar, uluslararası planlar AKP koalisyon iktidarını Türkiye’ye dayattı. Taraflardan biri iktidara tek başına sahip olmak isteyince kavga çıktı.
Parti cemaate diyor ki: “Sen hukuk dışı yöntemler kullanarak devleti ele geçirmeye çalıştın.”
Cemaat AKP’ye diyor ki: “Sen hırsızsın.”Biz diyoruz ki; ikiniz de haklısınız...Bu ülke size mahkûm değil.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Güven end-eksi! 2 Mayıs 2024
Emek en cüce değerdir! 1 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları