Miyase İlknur

İçimiz dışımıza çıktı

20 Temmuz 2019 Cumartesi

Alem milletiz vesselam. Eşimiz menendimiz yok. Şu son bir haftada yaşadıklarımızı başka bir ulus beş yılda yaşasa alt üst olur. Ama biz şerbetliyiz. Doğu Akdeniz’de kriz, AB’nin yaptırım açıklaması, ABD ile S-400 restleşmesi, Düzce’de doğal felaket, Merkez Bankası Başkanın herhangi bir bakanlığın il müdürü gibi gece yarısı görevden alınması, diplomatımıza yönelik suikast hepsini bir hafta içinde yaşadık ama “bize bişey olmaz abi” diyerek yaşantımıza bakıyoruz. Gamsız bir millet miyiz acaba?
Belki de 17 yıldır iktidarda olan AKP iktidarı bizi aksiyonlara alıştırdığından olsa gerek. Gerilimden beslenen bir ülke haline geldik. Baksanıza artık döviz kuru bile “bu ülkenin her zamanki hali” der gibi olanlara tepki vermez oldu.
Son hafta içinde gündemi dış politikada yaşanan olaylar belirledi. Ama bu politikanın da öznesi yine bizdik. Bizim dışımızda yaşanan herhangi bir savaş ya da kriz değil. Bizzat kendi yarattığımız krizlerle boğuşur olduk. Kim söylemiş bilmiyorum ama daha önce Seha Meray’ın bir yazısından okuyup bellemiştim. Seha Meray onlarca yıl önce yazdığı bir yazısında “Dış politika iç politikanın yansımasıdır” diyordu. Elhak doğru.
Bizim dış politikamızı iç politikamızın belirlediği dönemlere baktığımızda iktidarlarda genellikle sağ partileri görürüz. Sağ iktidarlar dış politikayı çocuk oyuncağı gibi gördüğünden ve iç politikada seçim kazanma malzemesi olarak kullandığından sonradan başımıza ne iş açacaklarını düşünemezler. Başımıza iş açıldığında da hemen “ortak vatan ve milli ruh” argümanına sarılarak muhalefet partileriden yardım isterler. Oysa dış politikada ciddi adımlar atılacağı ve ülkenin kaderini belirleyecek politika değişikliğine gidileceği zaman muhalefeti bilgilendirmek, parlamento desteğini arkasına almak zorundadır. Oysa bizde ne Kore’ye asker gönderilirken, ne Suriye ne Irak ne Ege ne de hava savunma sistemimizi güçlendirme konusunda farklı tercihler yapacağımızda bırakın parlamento desteği almayı muhalefete bilgi verme gereği bile duyulmadı.
Son bir haftadır S-400 mü F-35’mi almalıydık sorusuna ekranlarda bir dolu yorumlar izliyoruz. Tam konuyu anlar gibi oluyorum ama askeri uzmanlar dışında bizim çok bilmiş meslektaşlarımız konuşunca kafam yine karışıyor. Anlayabildiğimi meraklı olduğum futbol terimleriyle size anlatayım. Mesela taraftarı olduğum Galatasaray’a acilen bir santrfor alınması gerekiyor. Talip olduğu santrforu takımı bize satmıyor. Biz de o takımın rakibi olan bir başka takımından “gol atamazsak da gol yemeyiz” diyerek forvyet yerine kaleci satın alıyoruz. Parasını ödediğimiz halde talip olduğumuz santrforu bize satmayan takım da “görürsünüz siz” diyerek bize parmak sallıyor.
İşin bu kısmını geçtik. Şimdi de ABD bize açıkladığı yaptırımları uygular mı, bize öpücükler gönderen Trump bu yaptırımları öteler mi diye fal açıyoruz. Biz galiba ABD’deki başkanlık sistemini Türkiye’deki tek adamlık sistemiyle karıştırıyoruz. Orada denge mekanizmaları olan kongreyi, Pentagonu hesaba katmıyoruz. “Trump başkan değil mi keyfi isterse yaptırımı uygulamaz” diye düşünüyor bizim ahali. Yok öyle şey canım ya. Orada kongre kararlarına uymak zorunda olan bir başkan var. Ulusal çıkarlar tek bir kişinin keyfiyetine bırakılmamış. Belki başkan bunak çıktı; ne olacak o ülkenin hali?
Trump Cillinton’a karşı seçimi kazandığında bizimkiler dört kol çengi düğün bayram yapmıştı. Cillinton teyze başkan olursa Suriye’de PKK’nın önü açılır, FETÖ lideri imamı bize vermez diyerek ne sevinmiş ne sevinmiştik. Ne oldu? PKK’nın Suriye’deki kolu PYDYPG’nin önü açılmak bir yana neredeyse devlet kuracaklar. İmamı almak şöyle dursun ABD bize kızmasın diye tutuklu papazı vermek zorunda kaldık.
Eh Obama başkan seçildiğinde dünyada tek şükür kurbanları kesen Van’daki vatandaşımız neyse Trump seçildiğinde bayram eden devlet erkanımız da aynı meşrepten. Arefenin sonu bayram bayramın sonu hüsran. İç politikamız dış politikamızı belirleyince içimiz dışımıza çıktı.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları