Miyase İlknur

Erdoğan’ın içine Davutoğlu’nun ruhu kaçmış

28 Eylül 2019 Cumartesi

BM Genel Kurulları, kürsüye çıkan liderlerin kendi ülkelerini direkt ilgilendiren konuları ve uluslarını da ilgilendiren bölgesel sorunları dile getirme platformudur. Ülkeler, sorunlarını bu kürsüden dile getirerek haklılıklarını ispata, diğer ülke delegasyonları etkilemeye çalışırlar. Ha etkilesen ne olur? Sonuçta uluslararası güvenlik ve barış konularında söz sahibi olan herkesin eşit oya sahip olduğu BM Genel Kurulu değil, beş daimi üyenin racon kestiği Güvenlik Konseyi’dir. Ama yine de ülkelerin sorunlarını dile getirdiği, kendi tezlerinin propagandasını yaptığı ve ikili temasların yaşandığı önemli bir platformdur.
İşte bu platformda ABD Başkanı Trump ile Cumhurbaşkanımız Erdoğan birer konuşma yaptılar. BM’nin 74. Genel Kurulu’nda ilk önce kürsüye çıkan ABD Başkanı Donald Turamp oldu. Konuşmasının neredeyse tümü “Sevgili ülkem” dediği ABD’nin Suriye’den İran’a, Çin’le ekonomik mücadelesinden Yemen’e kadar dünyanın neresinde sorun yaşanıyorsa haklılığını kendi penceresinden anlatmaya çalıştı. Sorunların bizatihi kaynağının “sevgili ülkesi” olmasına rağmen hem de... Konuşması baştan sona ABD ile ilgili konulardı. Bir iki cümle ile İsrail’e destek attı. Ama zaten İsrail’le çıkarları ortak olduğu için sonuçta o konu da direkt ABD’yi ilgilendiriyordu. ‘

Dostlar’ Akdeniz’de karşı ittifakta
Peki, bizim Cumhurbaşkanımızın konuşmasında ne vardı? İslamofobi, İsrail’in Filistin’e yönelik saldırıları, Arakan, Keşmir, Sri Lanka, Yeni Zelanda’daki saldırı, Mısır’da Sisi tarafından devrilen ve tutuklu yargılanırken ölen Mursi ve Cemal Kaşıkçı cinayeti konusunda uzun uzun konuştu. Ha bir aralık Doğu Akdeniz, Kıbrıs ve Fırat’ın doğusunda YPG-PYD’nin yapılanması ve mülteci sorununa da birkaç cümle ile değindi. Müslüman ülkelerden birkaç delegenin alkışladığı konuşmada İslam coğrafyasının hamisi gibi bir tutum takındı. Genel Kurul’da Davutoğlu cismen olmasa da fikren Erdoğan’ın dilinde vücut buldu.
Filistin nedeniyle birkaç yıldan beri hasım olduğumuz İsrail, Doğu Akdeniz’de karşımıza geniş bir ittifakla bir cephe oluşturdu. Üstelik bu cephede sevgili dostumuz Katar’ı da yanına alarak. Peki, uğruna Doğu Akdeniz’i neredeyse feda ettiğimiz Filistin ne yaptı? Kıbrıs’ta Rum tarafının düzenlediği uluslararası toplantıya koştura koştura gitti.
Doğu Akdeniz’de bizim yapacağımız tek hamlenin Libya, Mısır ve Suriye ile bir ittifaktan geçtiği bilindiği halde biz hâlâ “Mursi de Mursi” diye ağlaşıp Mısır’la diyalog kapılarını kapatıyoruz. Suriye konusunda da hâlâ hatalarımızı tamir etmek yerine rejimi suçlayıcı bir dil kullanıyoruz. Gerçi ilk kez Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruma konusunda bir noktaya geldiğimizi gösteren bir cümle sarf etti Erdoğan. Bu önemli bir adım olmakla birlikte henüz yeterli değil. Suriye konusunda hâlâ mültecilere ev bark yapıp müteahhitlik hizmetlerine soyunmanın ötesinde ciddi bir çözüm önermemiz yok. Varsa yoksa İslam dünyasının sorunlarını kendimize dert edip ona buna had bildirmek üzerine kurulu dış politikamız.

İslam dünyasında karşılığı var mı?
Yahu biz İslam dünyasının hamisi miyiz? Ayrıca hamiliğine soyunduğumuz İslam dünyasının bizden bu yönde bir beklentisi mi var? Şöyle bir etrafımıza baktığımızda Türkiye’nin sadık dostu diyebileceğimiz bir tek İslam ülkesi kalmadı. Biz İslam coğrafyasının sorunları ve dertleriyle uğraşıp olmadık hayaller peşinde koşarken Ege, Akdeniz ve Kıbrıs’taki haklarımızı kaybediyoruz. Ege’de 16 adamız istila edildi ama biz gözümüzü Suriye’de “bize bir şey düşer mi” diye Ortadoğu’ya çevirdiğimizden ruhumuz duymadı. Ya da duydu ama önemsemedik.
Durumu özetleyen bir fıkra ile noktalayalım iyisi mi...
Bir Alevi dedesiyle kamberi (yardımcısının ya da asistanı), taliplerinin (müritlerinin) olduğu köylere ziyarete çıkmışlar. Karanlık bastırınca ıssız bir arazide mola vermişler. Kamberi, dedeye;
- Dedem, buralar eşkıya yatağı. İkimiz birden uyumayalım. Birimiz uyurken diğerimiz nöbet tutsun, der.
Dede, keramet ehli olduğunu gösterecek ya!..
- Gerek yok evlat. Ben gönül gözüyle dört bir yanı taradım. İn cin top oynuyor. İkimiz de yatıp dinlenelim, diye cevap verir.
Uykudayken eşkıyalar etrafını sarar. Neleri var yok alıp giderler ve dede ile kamberi cıs cıbıl arazide kalakalır. Kamber dayanamayıp dedeye çıkışır.
- Gözün kör olmasın dede. Gönül gözüyle '64ört bir yana bakacağına inip şu dereye baksaydın ya başımıza bunlar gelmezdi.
Biz de ülke olarak gözümüzü Ortadoğu’ya çevireceğimize burnumuzun dibindeki Ege ve Akdeniz’de olanları görseydik başımıza bunların hiçbiri gelmezdi.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları