Miyase İlknur

Arnavut Bektaşilerinin derdi bizimkileri gerdi

28 Eylül 2024 Cumartesi

Ben anlamış değilim, anlayan varsa beri gelsin. Arnavutluk Başbakanı Edi Rama, hafta başında başkent Tiran’da Bektaşi tarikatı için Vatikan benzeri, egemen bir mikro devlet kurmayı planladıklarını söyleyince Türkiye’de bir vaveyladır koptu.

Efendim Arnavutluk’ta Vatikan benzeri bir din devleti nasıl kurulurmuş, bu emperyalist bir proje olabilirmiş.

İyi de bize ne?

Bu konuda görüş bildirmeye söz söylemeye hakkı olan Türk Bektaşileri zaten açıklamasını yaptı.

Efendim, Balkanlar’da çok Alevi ve Bektaşi varmış; ABD, Arnavutluk’ta kurulacak bu Bektaşi devleti üzerinden Balkanlarda bir dini kargaşa çıkaracakmış.

Kendilerini dünya Bektaşilerinin lideri ve Arnavutluk’u da dünya Bektaşilerinin merkezi ilan eden Arnavut Bektaşiler, köken olarak zaten Arnavut olan Makedonya, Kosova ve Üsküp’teki Bektaşileri kontrol edebiliyor. Bulgaristan ve Yunanistan’daki Türk kökenli Bektaşilerle hiçbir bağlantıları yok. Daha doğrusu onlar bağlantı kurmak isteseler de Batı Trakya’daki Babagan koluna mensup Bektaşilerin onları taktığı yok.

İKİ DEDEBABA İKİ MERKEZ

Bektaşilik tarihte birkaç kez tarumar oldu. İlki, II. Mahmut döneminde Yeniçeri ocağının kapatılması ile Bektaşi olan yeniçerilerin bağlı olduğu dergâhlar yakılıp yıkıldı. Coğrafi olarak başkent İstanbul’a uzaklığı ve dağlık olması nedeniyle bu yıkımdan en az zarar gören Arnavutluk’taki Bektaşi dergâhları oldu. Halkın tepki göstereceği endişesiyle yıktırılmayan bazı dergâhlara ise Nakşi, Halveti ve Kadiri şeyhleri atandı.

İkinci büyük yıkım; Balkan Savaşları ile gerçekleşti. Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan, Bosna-Hersek, Karadağ, Macaristan ve Romanya’daki dergâhların çoğu yıkıldı. Girit, Mora ve Rodos gibi Bektaşi merkezlerinde bırakın bir Bektaşiyi tek bir Türk bile kalmadı.

Kala kala bir Arnavutluk’taki dergâhlar bir de Kahire’deki Kaygusuz Abdal Dergâhı ile Kıbrıs’taki dergâhlar işlevini sürdürebilir haldeydi.

1912’de Arnavutluk bağımsız bir devlet olarak kurulduğunda Bektaşiler, Müslüman nüfusun dörtte birini oluşturuyordu. Hepsi Hacıbektaş Dergâhı’ndaki dedebabaya bağlıydı.

Kurtuluş Savaşı başladığında Hacıbektaş’ta Arnavut Salih Niyazi Dedebaba postta oturuyordu. Atatürk’ün yakın dostu olan Salih Niyazi Dedebaba, Tekke ve Zaviyeler Kanunu gereği Hacıbektaş’taki dergâh kapatılınca bir süre Ankara’da Anadolu Oteli’nde gizlice faaliyetlerini sürdürse de Hacıbektaş Dergâhı’nda meydan açamadıktan sonra kalmanın bir anlamı olamayacağını anladı ve Arnavutluk’taki Bektaşilerin çağrısına uyarak Tiran’a gitti. İtalyan işgali sırasında bir gece yarısı dergâhında uğradığı saldırı sonucu Derviş Aziz ile birlikte katledildi. Kimilerine göre İtalyanlar, kimilerine göre dağdaki partizanlar, kimilerine göre ise hırsızlar öldürmüştü.

Salih Niyazi Dedebaba’dan sonra Arnavutluk, Mısır ve Türkiye’de üç ayrı dedebabalık müessesesi oluşmuştur. Türkiye’deki Bektaşiler Ali Naci Baykal’ı, Mısır Bektaşileri Kahire’deki Kaygusuz Abdal Dergâhı’ndaki Ahmet Sırrı Baba’yı, Arnavutluk Bektaşileri ise Ali Rıza Baba’yı dedebaba olarak kabullendi. Arnavut Bektaşileri, bugün bile Hacı Bektaş Dergâhı’nı inanç merkezi olarak kabul etseler de kurumsal merkez olarak Arnavutluk iddiasını sürdüregeldiler. Türk Bektaşiler ile o gün bugündür araları limoni. Sadece yılda bir kez Hacıbektaş’ta karşılaşabililiyorlarsa ne âlâ.

Ayrılık sadece merkezin neresi olduğu ya da kimin dedebaba olduğu ile sınırlı kalmadı. Salih Niyazi Dedebaba’dan sonra Arnavutluk’taki Bektaşiler, Türkçe olarak ibadet dilini terk edip Arnavutçaya çevrirdi. Türk Bektaşileri de babaların mücerredlik, yani evlenmeme şartını rafa kaldırdı.

Böylece herkes kendi yoluna gitti. Yani dememiz o ki endişeye mahal yok.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları