İrfan Hüseyin Yıldız

Milli gelir büyümesi ve kalkınma

16 Mart 2025 Pazar

TÜİK’in açıkladığı verilere göre 2024 yılının 4’üncü çeyreğinde Türkiye’nin GSYİH’si, bir önceki çeyreğe (2024/3) göre yüzde 1.7 oranında beklenenin üzerinde artarken 2023 yılının aynı çeyreğine (2023/4) göre yüzde 3 oranında artış kaydetti. Böylece 2024 yılı büyümesi yüzde 3.2 oldu, kişi başına düşen milli gelirin ise yüzde 15.2 oranında artarak 15 bin 103 dolara çıktığı açıklandı. Bu sonuçlar ülke açısından sevindirici olmakla birlikte, büyümenin halka nasıl yansıdığı, beraberinde kalkınmayı sağlayıp sağlamadığı ve hesaplamanın tutarlılığı tartışılmaya başlandı.

Önce, “büyüme ve kalkınma” kavramlarını açıklamakta fayda var sanıyorum: Büyüme, milli gelirdeki rakamsal değişmeleri, bir yıldan diğerine olan olumlu gelişmeleri ifade ederken kalkınma, üretim ve teknolojide oluşan gelişmelerle birlikte ortaya çıkan ekonomik ve sosyal gelişmeleri de içerir. Kalkınmada önemli olan, refah artışı ile birlikte sosyal ve kültürel ilerlemenin yaygınlaştırılması, bir ülkenin üretim yapısının yüksek katma değerli ürünler üretecek biçimde dönüştürülmesi ve ortaya çıkan ürünün o toplumu oluşturan gelir grupları arasında adaletli bir şekilde dağıtılarak yaşam standartlarının (refah düzeylerinin) yükseltilmesidir.

TÜRKİYE BÜYÜRKEN KALKINABİLİYOR MU?

Türkiye’de sayısı 4.5 milyonu aşan ailenin sosyal yardım almaya muhtaç olduğunu, TÜRK-İŞ’in şubat ayı açlık sınırını 23 bin 324 lira, yoksulluk sınırını 75 bin 973 lira olarak tespit ettiğini ve asgari ücretin 22 bin 104 lira, en düşük emekli maaşının ise 14 bin 469 lira olduğunu dikkate aldığımızda, 2024 yılı büyümesinin ve kişi başına milli gelir artışının yurttaşların çoğunluğu tarafından hissedildiğini söyleyemeyiz. Daha önce de hep söylediğimiz gibi Türkiye’de “fakirleştiren büyüme” devam ediyor.

2024 yılı büyüme oranı (yüzde 3.2) ile milli gelir artış oranı (yüzde 15.2) arasındaki farka baktığımızda, kur seviyesinin düşük olduğu, dolayısıyla kişi başına milli gelirin yüksek hesaplandığı anlaşılıyor. Ayrıca milli gelir deflatörünün yaşanan enflasyondan düşük tespit edildiği, Türkiye’deki mültecilerin milli gelir hesaplarına dahil edilmediği ve dolar bazında reel milli gelirin tespitinde ABD’deki enflasyonun dikkate alınmadığı yönündeki eleştirileri de dikkate almak gerekiyor.

Bu tespitler, zaten gelir dağılımı bozukluğu nedeniyle toplumun çoğunluğunun hissedemediği büyümenin, yanlış hesaplama nedeniyle de geniş kitlelere yansımadığını göstermek açısından önemlidir. Sonuç olarak ekonomik büyüme olsa da refah artışının hissedilmediği, kalkınmanın sağlanamadığı bir dönemden geçmeye devam ediyoruz.

İNŞAAT ÜZERİNDEN BÜYÜMEYE GERİ Mİ DÖNÜYORUZ?

2024 yılında GSYİH’yi oluşturan iktisadi faaliyetlerin bir önceki yıla göre katma değer artışları en yüksek olanlar sırasıyla; inşaat sektörü yüzde 9.3, ürün üzerindeki vergiler eksi sübvansiyonlar yüzde 7.7, finans ve sigorta faaliyetleri yüzde 4.9, tarım yüzde 3.9, bilgi ve iletişim faaliyetleri yüzde 3.4, hizmetler yüzde 3.1 oranında artmış oldu ama “sanayi” yüzde 0.5 gibi zayıf bir artış gösterdi.

AKP iktidarı, yıllar sonra yeniden inşaat ile büyümeye geri dönmüş görünüyor. Büyümeyi sağlayan ana faaliyetlerin başında inşaat geliyor. Bunun dışında, başta ithalat vergileri olmak üzere dış ticaret faaliyetleri ve finansal faaliyetler önemli katkı sağlıyor. Hizmetlerden gelen katkıda görece zayıflama var. Tarım sektöründen gelen katkının ise 2024’te nispeten iyi hava koşullarından kaynaklandığı anlaşılıyor. Sanayi milli gelir büyümesine hemen hemen hiç katkı vermemiş görünüyor. Diğer bir ifadeyle Türkiye, üretmeden büyüyor.

İç talepte kısmen bir daralma olsa da üçüncü ve dördüncü çeyrekte bireysel tüketimin yeniden yüzde 3.1 ve yüzde 3.9 oranlarında büyüdüğü görülüyor. Sermaye harcamalarının büyümeye katkısının zayıf kalması gelecek yılların üretim kapasitesinin zayıf kalacağını gösteriyor. Son çeyrekte başlayan ithalat artışı nedeniyle 2025’te artacağı anlaşılan cari açık, büyümeye daha fazla katkı verecektir ama bu sefer de yine büyümenin “sürdürülebilirliği”ni tartışıyor olacağız.

2024 yılının başında çalışanların, EYT ödemeleri nedeniyle milli gelirden aldıkları yüzde 41.7’lik payın, yılın sonu itibarıyla yüzde 35’e düştüğü ve enflasyonun bu payı daha da küçülteceği görülüyor.

Gelir dağılımı giderek daha fazla bozuluyor. Sabit gelirlilerin büyümeden yeterince pay almadıkları ve giderek fakirleştikleri anlaşılıyor. Bu süreç, sosyal problemlerin de kapısını açıyor. Türkiye büyüyor ama üretemiyor, ithalatı artıyor, dış pazarlarda rekabet edemiyor ve kalkınamıyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları