Filistin’in geleceği ne olacak?...

20 Kasım 2023 Pazartesi

Bir hafta daha insanlığımızdan utandığımız haberlerle geçti. Gazze cehennemi yaşıyor. İsrail’in ateşinin ne kadar süreceği, uluslararası toplumun ne zamana kadar göz yumacağı, İslam coğrafyasının “birlikte” eylem planı ortaya koyup koyamayacağı yanıtsız. Aynı zamanda Netanyahu yönetiminin -diyelim ki saldırılara son verdi-, sonrası için yol haritası da belirsiz. Rehinelerin bırakılmasını isteyen İsrail, Hamas’ın tümüyle bölgeden silinmesi hedefini dile getiriyor. İsrail’in, Hamas’ın 7 Ekim’deki kanlı saldırısına karşı intikam hissiyle Gazze’yi yakıp yıkarken kendine karşı bölgedeki nefreti körüklediğini görmemesi ise mümkün olmasa gerek... Ama durmuyor, ailelerini, evlerini, topraklarını kaybeden her Filistinli çocuk için ömür boyu düşman olarak tanımlanmayı göze alıyor. Sanki Netanyahu yönetimi bu toprakların barışla buluşmasını hiç istemiyor. İsrail halkının ciddi bir kısmı ise yönetime tepkili, eylemler de düzenliyor. 

‘ARAP ASKERİ GİTMEYECEK’

İsrail, yaklaşık 2.3 milyon nüfuslu Gazze’nin işgalini, özellikle kuzeyde, kalıcı hale mi getiriyor, Akdeniz sahiline uzanan alanda hâkimiyetini artırma peşinde mi, Gazze’de Hamas ve Batı Şeria’da El Fetih olarak rakip yönetimler çerçevesinde bölünmüş bir Filistin’in birliğini yeniden sağlamak olası mı?... Bunlar gibi, Filistinlileri neyin beklediği sorusunun yanıtı, Doğu’dan Batı’ya hiçbir ülkede, uluslararası kurumda yok gibi.

AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Borrell’den geçen hafta “Hamas artık Gazze’nin kontrolünü elinde tutamaz. Bunu yalnızca Filistin yönetiminin yapabileceğini düşünüyorum” çıkışı geldi. İki devletli çözümü yineleyen Borrell, Gazze için Abbas yönetimini işaret etse de bunun Filistin tabanındaki karşılığı kuşkulu. İsrail Dışişleri Bakanı Cohen ise güvenlik kontrolünün kendilerinde olacağını ve Filistin yönetiminin “çözüm olmadığını” savundu.

İsrailli bir kanalda yayımlanan iddiaya göre de ABD ve İsrail, “Gazze’yi kontrol edecek tarafın uluslararası bir görev gücü olması” konusunu görüşüyor. Bunun BM gücü çerçevesinde olabileceği iddiası da aktarılmıştı. Ürdün’den ise önceki gün Arap birliklerin, Filistinliler açısından düşman olarak görülebileceklerine işaretle Gazze’ye gitmesine karşı olunduğu vurgusu geldi. Gazze için yoğun diplomasi yürüten Ankara daha önce garantörlük önerisini dile getirmişti. 

Hamas’ın geleceğine ilişkin anahtar ülkelerin başında Katar ile İran ve Lübnan Hizbullahı geliyor. Katar’ın, Hamas liderlerine olduğu gibi aynı zamanda ABD’nin askeri üssüne de ev sahipliği yaptığı unutulmamalı.

Tüm bu dış sesler arasında öncelik elbette silahların susması. Filistinlilerin birleşik bir yapı, uluslararası arenaya sesini dinletebilecek güçlü bir liderlik ortaya çıkarmaları ise kritik önemde. Aksi halde İsrail işgaliyle iyice küçülen topraklarından sonraki süreçte tümüyle sürülme tehlikesiyle karşı karşıyalar. Bölgeden her gün ölüm haberi gelirken kazananlar ise her zaman ki gibi silah sanayisi. Bu sektördeki pek çok şirketin geçen ay hisselerinde yükselme yaşandığı belirtiliyor.

HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ...

Geçen haftaya damga vuran bir diğer haber ise Türkiye’de yargıda yaşanan kriz ortamında gazeteci Hrant Dink’in katilinin serbest kalmasıydı. Vicdanlar bir kez daha yara aldı. Mesele sadece katilin serbest kalması değil. Karanlık bir cinayetin yine aydınlatılmaması. Ve ne yazık ki bu ilk değil. Cumhuriyet’in unutulmaz kalemleri Uğur Mumcu, Onat Kutlar, Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy’un katledilmeleri ve sonrasında adaletin yine gölgelerde kalması gibi. Tıpkı Madımak katliamının yargı süreci ve davanın zamanaşımına uğraması gibi. Adalet taleplerinin görünürde herkesçe kabullenilip gerçek adalete ulaşılamaması gibi... 

Faili meçhullerin ülkenin kaderi haline getirilmemesi için topyekûn bir mücadele, toplumsal bilinç gerekiyor. Bunların başında güçler ayrılığı temelinde demokratik, laik ve hukukun üstünlüğü ilkesinde bir yönetim anlayışı şart. 

Geçen haftanın güzel haberi ise Barış Pehlivan’ın tahliyesiydi. Yeniden hoş geldin Barış. Hep dediğimiz gibi gazetecilik suç değildir... 

U DÖNÜŞÜ

Bu haftaya ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendi getirdiği “50+1” seçim sisteminden U dönüşü yapmasıyla giriyoruz. “50+1 mecburiyeti partileri yanlış yollara sevk ediyor. Kimin eli, kimin cebinde belli değil” dedi Erdoğan. Kime dedi, hangi ittifaklara işaret etti, bilinmez... Böylelikle yeni anayasa tartışmalarına bir gündem daha ekleyiverdi. Hem de yerel seçimler için geri sayım sürerken, gözler ittifak hamlelerine çevrilmişken.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Uyanık kalmalı 18 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları