Meriç Velidedeoğlu

‘Şûra’ mı ‘Kurultay’ mı?

12 Aralık 2014 Cuma

“8 Aralık” günü Ankara Bilkent Otel’de düzenlenen “5. Din Şûrası”nın açılış konuşmasını kendi de bir din adamı, bir imam olan ve “laik T.C. Devleti”nin başındaki “R.T. Erdoğan” yapmıştı.
Kuşkusuz konusu din olan bu toplantının hem bir “şûra” olması, hem de açılışının bir “imam cumhurbaşkanı”nca yapılması pek “uygun” pek yerinde olmuş...
Siz değerli dostlara bu “görüşüme” katılıp katılmadığınızı sormadan önce, bu “uygun” oluşun nedenine değineyim diyorum.
İlkin “şûra”nın, “Kuran’daki bir surenin adı olduğunun altını çizelim; “42.” surenin adı “Şûra”dır; dolaysiyle “din”le ilgili her türlü konunun ele alındığı bir toplantıya “şûra” denilmesi pek uygun düşer; ama “eğitim”in ele alındığı bir toplantıya da, “Milli Eğitim Şûrası” değil “Milli Eğitim Kurultayı” adı verilmesi, pek yerinde olmanın ötesinde “gerekir”, gerekmelidir; kuşkusuz “genel” eğitim, “din” eğitimine dönüştürülmemişse.
Açık hava toplantılarına ellerinde “Kuran”la katılan yöneticileri olan “Demokrat Parti”nin, “1950” yılıyla başlayan iktidarı döneminde, bir “karma dil” olan “Osmanlıca”yı yeniden diriltmek için, “Türkçe”ye karşı başlattığı savaş sürecinde “kurultay”ın yerini de “şûra” almıştı.
Ne var ki günümüzün “Atatürk Devrimi” yolundaki gençlerimiz bunun ayırdında; “TGB”li gençler, “Milli Eğitim Şûra”sına karşı kendilerinin “Milli Eğitim Kurultayı”nı yapacaklarını açıkladılar.
Kuşkusuz yerden göğe haklılar; çünkü “R.T. Erdoğan” aldığı eğitime uygun olarak “Eğitim Şûrası”nı bir “Din Şûrası”na çevirdi; “Din Şûrası”nı da “Kin Şûrası”na... (*)
Bilmem ki anımsanır mı, ilk “Din Şûrası”, “1993”te yapılmıştı; ele alınan temel konu özetle şöyleydi: “Toplumsal yaşamı düzenleyen ‘din kuralları’nı, çağın bilimsel ve ekinsel (kültürel) kurallarına ters düşmeyecek ‘yeni yorumlar’la ele alıp yeniden düzenlemek ve bunu, ‘Kuran’ı kaynak olarak alıp gerçekleştirmek.”
Görüldüğü gibi “bir taşla iki kuş vuruluyor”; bir yanda laikliğe göz kırpılırken öte yanda da laikliğin belirli sınırlar içine çekilip özünden uzaklaştırılması amaçlanıyordu.
Yine de ele alınan “Kuran’ın Yeniden Tefsiri” konusunda gereken “çalışmalar”, bu ilk “şûra”nın sonuç bildirgesinde yer aldı.
Ne var ki, beş yıl sonra yapılan “2. Din Şûrası”nda, bu “çalışmalar”ın ne sonuca vardığı ya da ne aşamada olduğuna hiç değinilmedi; üstüne üstlük bu “şûra”da “İslam”ın kendi içsorunları masaya yatırılmaktan çıkarılıp yerine “Dinler Arası Diyalog” oturtulmuş ve bu “diyalog” konusunun kanadı altında, “8 yıllık eğitim” -özellikle de- “laiklik” alabildiğine eleştirilmişti.
Ve böylece de “İslam”ın en önemli sorununun “laiklik” olduğu görünümünün verilmesi sağlanmış, ayrıca ileride yapılacak “şûra”ların temel konusunun da “laiklikle savaşım” olacağı belirlenmişti.
Dolaysiyle, “8 Aralık” günü yapılan “5. Din Şûrası”nda da bu “savaşım”, “Osmanlıca öğrenimi” görüntüsü altında “laik” Türkiye’nin “İmam Cumhurbaşkanı”nca ortaya döküldü; “Osmanlıca” kesinkes öğretilecekti; Osmanlıca yazılmış yapıtların bu özgün diliyle okunması gerektiği bunun için, “Arap” elifbasının da öğretilmesinin sırada olduğu açıkça belirtildi.
Zaten, “Erdoğan”a göre -karma dil- Osmanlıca, “Kıdemli Türkçe”ydi...
Başbakan “Davutoğlu”na göreyse, “Osmanlıca” -doğrudan doğruya- “Türkçeydi!”, üstelik “bunu herkes bilmeliydi!”
Peki ama “yüzde 65” ila “yüzde 75”i “Arapça ve Farsça”, ancak “yüzde 25”i “Türkçe” olan bu “karma dil”e hangi mantıkla “Türkçe” denebilir ki?
“Osmanlıca= Türkçe” olsaydı -örneğin- “Fransızca” Türkçe Sözlük gibi, “Osmanlıca-Türkçe Sözlük” oluşabilir miydi? Bu “sözlük”, “Osmanlıca”nın “Türkçe” olamayacağını gösterdiği gibi, “Osmanlıca”nın ne olduğunu da ortaya koyar; sözlüğü oluşturan her bir “Osmanlıca” sözün belirtilen kökeni, ya “Arapça” ya da “Farsça”dır; başka bir anlatımla, “Arapça” veya “Farsça” olmayan yani “Osmanlıca” diyebileceğimiz bir tek “söz” yoktur; çünkü “Osmanlıca” diye -Fransızca, Arapça, Çince gibi- özgün bir “dil” yoktur; yalnızca üç dilin karışımından oluşmuş bir “karma” dil vardır...
Kuşkusuz yapılmak istenenler, “Dil Devrimi”ni geçersizleştirmeye, “Harf Devrimi”ni de yok etmeye yöneliktir; “LAİK” Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini oluşturan “Devrim Yasaları”nın birini yok saymak, ötekileri de “çorap söküğü” gibi etkileyeceği ortadadır.
Bunun bilincinde olup, haklı olarak bunları önlemek isteyen, böylece Atatürk’ün “Bursa Nutku”yla kendilerine verdiği görevi yerine getirmekte olan gençlerimizi candan destekleyerek “çağrılarına” yanıt verip onlara katılmaya ne dersiniz?
(*) Bu söylem CHP Milletvekili İhsan Özkes’e aittir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları