Meriç Velidedeoğlu

Devleti mahkûm ettirenler

09 Ekim 2015 Cuma

“Kumpas Davaları”ndan biri olan -yaklaşık altı yıllık- “Poyrazköy Davası”, geçen cuma “2 Ekim” günü “Anadolu 5. Ağır Ceza Mahkemesi”nde karara bağlandı.
“Suçlu” sandalyesine oturtulan üniversite hocaları, “TSK”nin komutanları, “SAT” komandoları, “Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği” (ÇYDD), “Çağdaş Eğitim Vakfı” (ÇEV) yöneticileri ile oluşturulan “83” sanık “beraat” etti.
Onlar da, “Kumpas Davaları”nda olduğu gibi, azılı bir “terörist” olmakla, “darbe”ye teşebbüs etmekle, ayrıca komutanlara “suikast”la da suçlanıyorlardı.
Oysa bu davaların “yargıçlar”ı, “savcılar”ı bu suçlamaların dayanaklarının “sahte deliller”, “üretilmiş deliller” olduklarını biliyorlardı; üstelik bunların sahtelikleri yadsınamaz bir biçimde ortaya çıkarılıp gözler önüne serildiği halde yargılamayı dolaysiyle de davaları yıllarca sürdürdüler.
Böyle bir yargılamanın, anayasasında “hukuk devleti” olduğu belirtilen bir devlette yaşanması kabul edilebilir mi?
Ayrıca, “Afrika”nın, “kabile devletleri”nde bile, artık bu tür yargılamaların görülmediğinden söz ediliyor...
“2 Ekim” günkü duruşmada, savcının mütalaasında yer alan, “eylemin kanunda suç olarak tanımlanmamış olduğu gerekçesiyle beraat istemine”, Dz. Kur. Alb. Ali Türkşen: “Ben hangi suçu işledim ki, kanunda yazmadığı için beraatım isteniyor?” sorusuyla karşı çıktı.
Savcının bu “nedenle”, “beraat” istemi hemen hemen topluca yadsındı ve ardından da “beraat” isteklerinin olmadığı dile getirildi.
Bu dile getirilişin “gerçek anlamını”, bir komutanın: “Silah arkadaşlarımız Ali Tatar ve Sadettin Doğan, bu kumpaslar yüzünden burada değiller; beraat istenmiş ya da istenmemiş bir fark yok!” dediğinde, salonun balkonundaki izleyiciler arasında olan Ali Tatar’ın ablasının: “Ali’nin ruhu burada, bizimle!” seslenişinin koca salonu bir anda “iç titreten” bir sessizliğe gömmesiyle, insan çok daha iyi anlıyor.
Bu “gerekçe” ile -“işlenen suçun kanunda olmaması” dolaysiyle- “beraat” istemine karşı koyuş, mahkeme heyetince dikkate alınarak, ileri sürülen “suçların işlendiği sabit olmadığı” anlatımıyla gerekçede yer aldı.
Böylece “yargının yargıyı” yargılaması, dahası “devlet”i oluşturan “temel” öğelerden biri olan “yargı erki”nin yargılandığı bir duruma gelinmiş, düşülmüş olmuyor mu?
Dolaysiyle, Mahkeme Başkanı Selçuk Kaya, “83” kişinin teker teker beraatlarını okurken, her bir “beraat” kararı böylece “devlet”in “suç”u olarak da belirmiyor mu? Belirlenmiş olmuyor mu?
Öyleyse, bütün “Kumpas Davaları”nda olduğu gibi, “Poyrazköy”de de“suçlananlar”, tüm bu kumpasları hazırlayanlar, bunları bile bile yargılamayı başlatıp yürütenler hakkında, ayrıca Emniyet görevlileri, kolluk kuvvetleri ve bilirkişi kurumu için de “suç” duyurusunda bulunulmasını isterken, bunu “devlet” için de istemiş oluyorlar; doğallıkla...
Ayrıca “ÇYDD”nin -ışıklar içinde olmasını dilediğimiz- Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan’ın hastalığının son döneminde, evini altüst edip arayanlara, hasta yatağından yaptığı, “Aşk mektuplarımı da almayın!” uyarısı, “devlet”in ne denli “gülünç” ve “utanılacak” bir duruma düşürüldüğünün hep anımsanacak bir örneği olarak kalacaktır.
“Poyrazköy” duruşmasında, Kora. Kadir Sağdıç’ın: “Bizler, Türk Silahlı Kuvvetleri, telafisi mümkün olmayan zarara uğradı” dediğinde, “Gölcük”te, “Donanma Komutanlığı”nda yapılan aramayı anımsadım.
Donanma “Kur. Bşk. Tüma. Semih Çetin” bu olayı kitabında (*) anlatırken, aramayı yapan “Savcı Fikret Seçen”in, aradıklarını elinle koymuş gibi, odanın taban karolarını kaldırtıp, ortaya çıkan çukurdan, düzgün bir biçimde yerleştirilmiş, aralarında ünlü “5 No’lu” harddiskin de bulunduğu belgeleri bir bir toplarken sorumlu “Albay”ın ve öteki görevlilerin sakin sakin, hiç şaşkınlık duymadan rahatça izlemesine karşılık, S. Çetin’in sorgu dolu şaşkınlığı...
İşte bu görüntünün, birbirine karşıt bu durumun, açıkça sergilenen bu gibi “tezgâh”ların, “Komutan Sağdıç”ın belirttiği gibi, “TSK”nin “telafisi mümkün olmayan” zararlar arasında yer aldığı, zamanla daha iyi görülüp dile getirilecektir...
Yarın “Beşiktaş”ta buluşmak üzere!
(*) Bir İhanetin Öyküsü.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları