Mehmet Şakir Örs

Ege’nin ‘beşibirlik’i ve tütün

12 Nisan 2024 Cuma

Tütün, incir, üzüm, pamuk ve zeytin; bir zamanlar Ege’nin ‘beşibirlik’i olarak bilinir ve halk arasında öyle anılırdı. ‘Beşibirlik’, Ege’nin kırsalında üretici kadınların bayramlarda / düğünlerde boyunlarına taktıkları, kızlarına gelinlerine armağan ettikleri değerli bir takıydı. Sıraladığımız bu ürünler de üretici aileleri için işte bu beşibirlik kadar anlamlı ve değerliydi. Üreticinin beşibirliğinden önce tütün koparıldı. Sonra da diğerleri küçülmeye başladı. Böylece ‘beşibirlik’ dağıldı!

REJİ’DEN TEKEL’E, TEKEL’DEN KARTELLERE

Ülkemizde tütünün ve tütüncülüğün tarihi, bir anlamda Türkiye ekonomisinin ve kapitalizminin de tarihçesidir. Osmanlı döneminde tütünün üretimi ve ticareti, yabancıların egemenliğine terk edilmişti. Reji denilen bu idare tüm yetkileri elinde bulunduruyor ve istediği gibi kullanıyordu. Kolcu denilen özel görevlileri, halkı baskı altında tutuyordu. Bu durum, dışa bağımlılığın, emperyalizmin tahakkümü altında kalmanın tipik örneğiydi. Ülkemizin Reji’den kurtuluşu Cumhuriyetle birlikte oldu. Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomideki ilk adımlarından biri; 1925 yılında, Reji’nin feshedilip ulusal / kamusal Tekel kurumunun oluşturulmasıydı. Yakın bir geçmişte de Tekel, uluslararası tütün tekellerinin, sigara kartellerinin istemleri ve çıkarları doğrultusunda özelleştirilerek, kimilerinin deyişiyle ‘babalar gibi satılarak’ yok edildi. Böylece, tütün piyasası, yabancı tütünün ve sigaraların istilasına bırakıldı.

EKONOMİ TARİHİNİN YANSIMASI

Tütün üretiminde yaşanan gelişmeler, ülkemiz ve halkımız için çok ilginç derslerle doludur. Bu süreç, aynı zamanda ülkemizin ekonomik ve siyasal tarihinin de bir yansımasıdır. Tarih boyunca, tütün ve tütüncülükle ilgili alınan kararlar, gösterilen duruşlar ve tavırlar; ekonomik ve politik tutumun da çarpıcı bir göstergesi olmuştur. Türkiye’nin siyasasını, iktisadını, ekonomisini anlamak, kavramak ve çözümlemek için; yalnızca tütünde yaşanan gelişmelere bakmak bile yeterlidir. Tütün ve tütün üretimi / ticareti, bir bakıma Türkiye ekonomisinin / siyasasının da ‘turnusol’udur! Ülkemizde ekim alanları ile birlikte sayıları da oldukça azalan tütün ekicilerinin, bugünlerde yaşadıkları sıkıntıların temelinde, işte böylesine anlamlı ve derinlikli tarihsel bir hikaye vardır!.

***

İTHALAT, ÇÖZÜM DEĞİL SORUN!

Bir zamanlar kendi kendine yetebilen sayılı ülke arasında yer almasından övünç duyduğumuz ülkemizde, yalnızca tütünü değil giderek hemen her ürünü ithal eder hale geldik. İşin ilginç olan tarafı, ithalatın bir çözüm olarak topluma sunulması ve giderek bunun kabul ettirilmeye çalışılması!

TARIM VE HAYVANCILIK S.O.S VERİYOR

Bu durum en çok da tarım ve hayvancılık alanlarında görülüyor. Onca verimli topraklara sahip, geçmişte et ve süt üretiminde oldukça güçlü hayvan varlığı olan ülkemizde; giderek varsıllıktan yokluğa doğru gidiliyor. Et ve süt fiyatlarının olağanüstü tırmandığı, artık pek çok ailenin sofrasına et koymakta, çocuğuna süt içirmekte zorlandığı bir dönem yaşıyoruz. Sözün özü, tarımda ve hayvancılıkta tehlike çanları çalıyor!

Geçtiğimiz aylarda Tarım ve Orman Bakanlığı, 2024 yılında 600 bin baş besilik sığır ithal edileceğini duyurmuştu. Hayvancılık alanında öyle çarpıcı bir durum var ki; canlı hayvandan karkas ete, yemden samana kadar üretimle ilgili hemen her girdi ithal edilir hale geldi. Tarım ve hayvancılık alanlarında yaşanan plansızlığın ve programsızlığın sonucu olan bütün bu olumsuzluklar, üreticinin ve hayvan yetiştiricisinin maliyetlerini artıyor. Sonuçta üreticiden tüketiciye kadar uzanan geniş ekonomi zincirinde, zincirin halkası olan hemen her kesim bu olumsuzluklardan alabildiğine etkileniyor.

ÜRETİCİ DE, TÜKETİCİ DE DERTLİ

Sektörde bir başka tehlike de sütü düşük fiyatla elinden çıkarmak zorunda kalan süt üreticisinin, süt hayvanlarını kesime gönderme riskinin bulunması. Çiğ süt fiyatını yetersiz bulan ve bu fiyatın maliyetlerini karşılamaktan uzak olduğunu ileri süren süt üreticilerinin temsilcileri, içinde bulundukları zorluğa dikkat çekiyor. Üretici böyle düşünürken, kentlerdeki geniş tüketici kesimler de, raflardaki etiket fiyatlarıyla süte ve süt ürünlerine erişmekte zorlanıyorlar. Kısacası, et ve süt ürünleri başta olmak üzere, tarım ve hayvancılıkta tam bir kısır döngü yaşanıyor.

Hiç unutulmaması gereken gerçeklik; tarımda ve hayvancılıkta ithalat çözüm değil, bizzat sorunun kendisidir! Bu kısır döngüyü aşmanın yolu, öncelikle tarımda ve hayvancılıkta uzun erimli ciddi bir üretim planlaması yapılmasından geçmektedir. Tarım ve hayvancılık sektörlerinde yaşananlar, ülkemizin ve halkımızın temel meselesidir. Yerli üreticiye sahip çıkılmalı, yerli üretim çok yönlü desteklenmelidir!..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Çiftçi nasıl üretsin? 15 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları