Mehmet Çoban
Mehmet Çoban teleformat2012@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Korku Senaryoları

17 Kasım 2013 Pazar

Korku benliğimize işledi. Tüm toplum korkuyor. Asıl kötüsü iktidar korkmaya başladı.
Örneğin yurttaki öğrencinin korkusunu anlarım. Hamile kalma korkusuyla sevişemeyen 30 yaşındaki “genç” kızlarımızın korkusunu anlarım. Dershanedeki öğretmenin işsiz kalma korkusu da bir nebze anlaşılır. Dizisi yayından kalkan beşinci sınıf oyuncuların aç kalma korkusu, işten atılan gazetecilerin köşesiz yapamama psikozu, televizyon yöneticilerinin gün birincisi olamama kâbusu, cemaatin dershane musluğunun kapanma tehlikesi, bir katilin işlediği cinayeti sabah programlarında iftiharla itiraf ederken teşhircilik çekincesi, yandaş medyanın her gün yeni bir şakşakçılık haberi üretemediği için kabızlık tedirginliği yaşamasını vs. hepsini anlarım. Lakin iktidarın yalnızlık ve tükenmişlik sendromunu anlamıyorum.
Türkiye’de korku filmleri son zamanlarda niye tutuyor? Hep birlikte korkuya sardık da ondan. İyi de bu ülkede niye korku dizileri çekilmiyor? Televizyon yöneticileri uyuyor mu? Kış geliyor, hepimiz korkudan üşüyeceğiz. Dramları ısıtıp ısıtıp önümüze koyacaklarına, gece kuşağında bu ülke insanının bağrından çıkmış özgün korku hikâyeleri niye dizi yapılmaz? Düşük bütçeli, az mekânlı korku dizilerinin iyi reyting alma ihtimali de yüksek.
Bu sezonun en başarılı işlerinin başında günlük diziler geliyor. Haftada bir yayınlanan baba dizilerin bütçesinden daha az parayla haftada beş gün çekilen bu diziler reyting listelerinde başa oynuyorlar. Ana haber kuşağı öncesinde yayınlanan günlük diziler prime-time formatlarına, dahası Acun’un yarışma programlarına kafa tutuyorlar. Fox’ta “Deniz Yıldızı” ve “Unutma Beni”, Star’da “Beni Affet”, Samanyolu’nda “İki Dünya Arasında” bu başarılı günlük dizilerden en önemlileri. Haber öncesi kuşakta diziler reytinglerde bu denli başarılı olabiliyorsa, aynı yöntem gece kuşağında korku ve gerilim formatlarıyla neden denenmiyor?
Korku dizisi derken cinlerden, büyücülerden ya da şeytanlardan bahsetmiyorum. Küçük ve insani korkularımızdan söz ediyorum. Evinize gece yarısı bir hırsız girse ve yatağınızda uykulu haldeyken kulağınıza eğilip hırıltıyla “uyumadığını biliyorum” dese ne yaparsınız? Korkar mısınız diye sormuyorum? Ne yaparsınız? Ölmemek için susmak mı, ayağa fırlayıp ölüme davetiye çıkarmak mı daha doğru? Hadi bakalım, ölümlerden ölüm beğenin. Ölmek mi daha korkutucu, yoksa sürekli ölüm korkusuyla yaşamak mı?
Bu ülkede neden siyasi gerilim romanları, “horror” filmleri ve psikolojik korku dizileri yok? Örneğin böcekler, telekulaklar üstüne ya da seks kasetleriyle ilgili gerilim filmleri, dizileri çekilemez mi? Neden hapishanelerde süründürülen siyasiler, hastanelerde zehirlenen devlet adamları, tehditle şikeye sürüklenen sporcular üstüne senaryolar yazılmaz? Küçük gelin almayı özendiren dram dizileri yerine, çocuk sapıklıklarının ve tüm “kötü”lerin peşine düşen ve onları sürek avlarıyla yakalayıp, hayatlarının en korkunç zamanlarını yaşatan intikamcı “iyi”lerin iyilikten yana olan korku öykülerine sahip çıkmaz mı benim seyircim? Çıkar da televizyonlar RTÜK’ten korkuyor. RTÜK de politik iktidardan ürküyor. İktidarın başı da yalnızlaşmaktan...
Sosyal medyada yazdığı bir cümle yüzünden aylardır polisin kapısını çalacağı anı bekleyen genç kalemler, korkuyu yenmenin en güzel yolu, o korkuyu yazmaktan geçiyor. Hepinize iyi korkular!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Burada Laf Yok 2 Mart 2015
Beş Kardeş 22 Şubat 2015
Aşk, Tanrı ve Ceza 15 Şubat 2015

Günün Köşe Yazıları